İngiltere Norfolk’ta yaşayan Melissa Kerr (31) Brezilya poposu estetiği için 2019’da İstanbul’a geldi. Özel bir hastaneye yatan Kerr’in vücudunun başka bir yerinden alınan yağlar kalça bölgesine enjekte edildi. Kerr, ameliyat sırasında ciğerlerine giden bir pıhtı nedeniyle hayatını kaybetti. Geçen hafta BBC’de yayınlanan bir habere göre, Norfolk’ta bir adli tabip, benzer ölümlere engel olmak için bir rapor hazırladı. Bu rapora istinaden İngiliz yetkililer, Türk yetkililerle sağlık ve estetik turizmine dair düzenlemeleri görüşeceklerini açıkladı.
İngiliz basınından bir haber de 2020 yılından: İngiltere’de yaşayan 38 yaşındaki 3 çocuk annesi İzmir’de geçirdiği liposuction (yağ aldırma) ameliyatından sonra hayatını kaybetti. Tedirgin edici bir haber daha: BBC’nin araştırmasına göre Türkiye’de kilo verme ameliyatı olan 7 İngiliz ameliyatın ardından öldü. Benzer haberlerin listesini uzatmak mümkün ama gerisini İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nın verilerinden öğrenelim. Ocak 2019’dan bu yana tıbbi işlemler için Türkiye’ye gelen 25’ten fazla İngiliz vatandaşı hayatını kaybetti.
Peki sağlık turizmi ile ölüm sözcüklerinin bu kadar sık yan yana gelmesi normal mi? Neden bu tür haberleri daha sık duymaya başladık? Bu soruları Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Estetik Plastik Cerrahi Derneği Başkanı Prof. Dr. Selahattin Özmen’e yönelttik.
Estetik cerrahi alanında ciddi sorunların yaşandığını, önlem alınmazsa estetikten ölüm haberlerini daha sık duyacağımızı söyleyen Dr. Özmen’in anlattıkları yer yer şok edici. Hastasını ilk kez ameliyattan kısa bir süre önce gören doktorlar… Burun dolgusu yapan ve kangrene yol açan kadın doğum uzmanları… Ticari nedenlerle doktoru çok sık ameliyata girmeye teşvik eden, bu nedenle hata yapma riskini artıran aracı firmalar… Sağlık çalışanı olmayan saç ekimciler… Ameliyat yapma yetkisi olmamasına rağmen yağ aldırma ve yüz germe ameliyatı yapan dermatologlar… Prof. Dr. Selahattin Özmen’in anlattıkları yalnızca sağlık turizmiyle gelen hastaları değil Türkiye’de estetik yaptırmak isteyen herkesi ilgilendiriyor.
Eskiden estetikle ilgili hasta kayıplarını nadiren duyardık. Son yıllarda aralarında sağlık turizmiyle gelen hastalar da olmak üzere ‘ölüm getiren estetik’ haberlerine daha sık rastlıyoruz. Sizce bu artışın sebepleri neler?
Birkaç nedenden söz edebilirim. Birinci neden artan vaka sayıları. Artık daha fazla ameliyat yapılıyor. Yüzen insan sayısı arttıkça doğal olarak boğulan insan sayısı da artıyor gibi düşünebilirsiniz.
İkinci sebep ehil olmayan ellerde yapılan ameliyatlar. Burada olayı sadece plastik cerrahi gibi görmeyin çünkü ne yazık ki birçok branştan insan yeterli eğitimi ve tecrübesi olmadığı halde estetik ameliyat yapıyor. Bu da komplikasyon riskini artırıyor.
Üçüncü sebep bazı aracı firmalar. Yurt dışından hastalar ya aracı firmalarla Türkiye’ye geliyor ya da direkt kendileri doktoru veya hastaneyi bulup onlara ulaşıyorlar. İşte bu aracı firmalar “Mümkün olduğunca çok ameliyat yapalım” derdinde. Bu da bir başka sorun.
Çok ameliyat yapmak istemenin sakıncası nedir?
Bu firmaların neredeyse hiçbirinin sahibi tıp hekimi veya sağlık sektöründen biri değil. Firma sahipleri ticaretle uğraşan insanlar. Tabii bizim gibi sağlık sektörü tecrübesine sahip olmadıkları için “Gelen kişi ameliyata uygun mu değil mi?”, “Ameliyat olursa ne tür sorunlar yaşayabilir?” gibi konuları çok iyi idrak edemiyor ya da çok umursamıyorlar.
Direkt şahit olmadım ama şu şekilde duyumlar aldım: Firmalar bir plastik cerrahla ya da estetik ameliyatı yapan başka branştan bir hekimle anlaşıp “Siz ayda 100 ameliyat yapın, ben size ameliyat başı şu kadar para vereyim ama gelen her hastayı ameliyat edin” diyor. Hal böyle olunca hastasını daha önce hiç görmemiş, muayene etmemiş, ameliyat saatine az bir zaman kala ilk kez hastasıyla yüz yüze gelmiş doktorlar diye buz gibi bir gerçekle karşı karşıya kalıyorsunuz.
‘İptal edilmesi gereken ameliyatlar yapılıyor’
Mesela doktor, liposuction ve karın germe ameliyatı yapacağı hastasının obez olduğunu ilk kez ameliyat sabahı görebiliyor. Normalde bu ameliyatı yapmaması, “Hayır” demesi lazım. Çünkü bu ameliyatın sınırları var, “13 kilo oradan, 8 kilo buradan yağ alalım” derseniz hastayı kaybetme ihtimalini artırırsınız. Fakat ticari kaygılarla özellikle yeni mezun uzmanların bu ameliyatlara zorlandıklarını düşünüyoruz. Bu şekilde endikasyonu zorlanmış hasta grubunun ameliyat edilmesi de doğal olarak daha fazla komplikasyona kapı aralıyor.
Şöyle düşünün: 10 gün önce gördüğümüz bir hastanın ameliyat sabahı hafif burnunun aktığını tespit edersek ameliyatı iptal ediyoruz. Keza hafif ateşi olduğunda da… Bırakın bunları, doktor yurt dışından gelen hastasıyla ilgili “Sigara içiyor mu?”, “Şeker hastalığı ne durumda?” gibi temel bilgileri dahi son anda öğrenebiliyor. Hasta “Sağlamım” diye geliyor, bir bakıyorsunuz son gün inanılmaz bir tansiyon ya da kalp problemi var. Bunları araştırmaları, gerektiğinde ameliyatı ertelemeleri gerekiyor ama bazen yapamıyorlar çünkü bunlar ilave maliyet, zaman demek.
Doktorların gün içinde çok sık ameliyata girdikleri de söyleniyor. Bu konuda bilgi sahibi misiniz?
Biz de bu tür duyumlar alıyoruz. Firma gelip size diyor ki “Bugün 4 hasta var, hepsini ameliyat et.” Tamam 4 tane burun yaparsınız bir günde ama 4 tane karın germe, liposuction yapmak cerrahı yorar. Cerrah piyasada oturmuş bir isim değilse “Ben bu kadar sık ameliyat yapmam” diyemiyor maalesef. Özellikle İstanbul’a yeni gelmiş genç uzman arkadaşlar için böyle bir durum söz konusu olabiliyor. Bu arkadaşlar maalesef üst üste sık ameliyat yapmanın kendilerine ya da hastaya ne gibi zararlar verebileceğini hesaba katmayabiliyor.
Konuştuğum plastik cerrahlardan biri şunları söyledi: “Doktor hastayı ameliyat masasına kadar görmüyor çünkü aracı firmalar doktorun hastayla iletişim kurmasını istemiyor. Amaç hastanın ülkesine döndüğünde arkadaşlarına, çevresine doktoru değil aracı firmayı tavsiye etmesini sağlamak.” Sizce bu sözlerde gerçeklik payı var mı?
Evet çünkü “Hasta doktoru hiç tanımasın, bana bağlı olsun” diye bakıyorlar olaya. Hatta herhangi bir sorun olursa doktorun telefonunu bile vermiyorlar. Direkt kendileri üzerinden bağlantı kurdurmaya çalışıyorlar. Bu nedenle bazı plastik cerrah meslektaşlarım kendi sağlık firmalarını kurdular, kendi hastalarını kendileri getiriyor. Ben ve birçok meslektaşım da bu ve benzer sebeplerle Sağlık Turizmi Yetkinlik Belgesi aldık.
Az önce ‘ilave maliyet, zaman’ vurgusu yaptınız. Yurt dışından gelen hastaların kısıtlı bir zaman içinde ameliyat olup gitmek istemeleri de sorun yaratıyor değil mi?
Önemli sorunlardan biri de bu, evet. Yurt dışından gelen hastalarda “Ben 1 haftada işimi bitirip ülkeme döneyim” telaşı var. Oysa bazı ameliyatlarda süre daha uzun olmalı. Uzun bir uçuştan sonra örneğin Amerika ya da Uzakdoğu’dan gelen bir hastayı aynı gün ya da ertesi gün ameliyat etmek riskli. Hatta bu kişileri ameliyat etmeseniz bile uzun uçuşa bağlı pıhtı atma ihtimali artıyor. Ben uzun süre uçuş yapacak kişilere mutlaka “En az iki gün önce burada olun” diyorum. Böylece hasta yürüsün, biraz hareketlensin ki pıhtı riski de azalsın… Fakat bazen ticari kaygılarla bazen de hastanın zorlamasıyla doktorun üzerinde zaman baskısı oluyor. Büyük bir ameliyat yapıyorsunuz, hasta “Ben gideceğim” diye tutturuyor.
Kalış süresinin sınırlı olması çoğu zaman ameliyat sonrasındaki kontrollerin de yapılmamasıyla sonuçlanıyor. Yurt dışından gelen hastaların bir kısmını birinci, üçüncü ayda görmüyorsunuz. Ayrıca hasta kontrol altında olmadığı için ameliyat sonrası bakımları da eksik kalabiliyor. Çok önemsediğimiz bir şey hastanın umurunda olmayabiliyor. Bu da daha fazla komplikasyon riski demek.
Konuşmamıza başlarken “Ne yazık ki birçok branştan insan estetik ameliyat yapıyor” dediniz. Hangi branşlar onlar?
Kendilerine ‘estetik cerrah’ diyen kadın doğumcular, kulak burun boğaz uzmanları, göz hekimleri, genel cerrahlar, hatta hiçbir uzmanlığı olmayan pratisyen hekimlerle karşılaşıyoruz. Dahası hiç hekim olmayanlar ya da denkliği olmayan yabancı hekimleri var.
Dermatoloji cerrahi değil, dahili bir branş. Ama mesela bir dermatolog yüz germe ve liposuction ameliyatı yapabiliyor. Bu kişi defalarca şikâyet edilmesine rağmen sonuç yok, hâlâ Instagram’dan reklama devam ediyor.
Tıpta Uzmanlık Kurulu ve Sağlık Bakanlığı tarafından tanımlanmamış onlarca ünvan sosyal medyada ve her alanda kullanılıyor. Çok açık söyleyeyim: Plastik, rekonstrüktif ve estetik cerrahi branşı dışında ünvanında ‘plastik’, ‘estetik’ gibi kelimeler içeren her ünvan sahte, bunları yazan da sahtekardır.
Birkaç örnek verir misiniz, ne tür ünvanlar kullanılıyor?
‘Rinoplasti uzmanı’, ‘burun cerrahı’, ‘kozmetolog’, ‘yüz plastik cerrahı’, ‘göz plastik cerrahı’, ‘migren uzmanı’ vs. Onlarca sahte uzmanlık türedi. Böyle ünvanlar yok ama bu arkadaşların savunmaları “Ama dünyada var” oluyor. Tamam, dünyada gerçekten var. Mesela Almanya’da meme kanseri ameliyatını kadın doğumcular yapıyor. Fakat Almanya’da tıp fakültelerinde kadın doğumculara bu eğitim veriliyor. Türkiye’de ise verilmiyor. Her ülkenin eğitim sisteminin içinde farklı düzenlemeler var.
Bu işin eğitimini almayan tamamen alakasız bir insan tutup yüze dolgu yaptığında “Ben hekimim, her yere enjeksiyon yaparım” veya “Her ameliyatı yaparım” diyemez. “Ben kulak burun boğazcıyım, yüz estetiği de yaparım”, “Göz hekimiyim, göz kapağı estetiği, yüz estetiği yaparım” diyemezsiniz. Elinizde diploma yokken ya da yurt dışından herhangi bir derneğe üye olarak, derneğin sertifikasını alarak uzman olamıyorsunuz maalesef.
Ben de tam sertifika meselesini soracaktım. Sertifika, estetik yapmak için yeterli mi?
Hayır, sertifikanın hiçbir anlamı yok. Hekimlerin sertifikalarına değil, Sağlık Bakanlığı’ndan onaylı uzmanlık diplomalarına bakılması gerekiyor. Tıpta uzmanlık diye bir sınavımız var. Siz herhangi bir branşa girdiğinizde her şeyin uzmanı olmuyorsunuz. Diyelim ki ben Avrupa’daki veya Amerika’daki beyin cerrahi derneğinden bir sertifika aldım. Beyin ameliyatı yapabilir miyim? O işin uzmanı olur muyum? Sağlık Bakanlığı diye bir kurum var, onların tanımlamadığı bir yetkiyi kullanabilir miyim?
İronik ama aynı sorunu biz medikal estetik alanında da yaşıyoruz. Sağlık Bakanlığı 2000’li yılların başında 250-300 kadar hekime bir sertifika programıyla “Bu kişiler medikal estetik uzmanıdır” diye hiç olmayan bir ünvan verdi. Tamamen hukuk dışı ve sebebini tahmin edebileceğiniz nedenlerle birileri birkaç haftada kendini ‘uzman’ ilan ediverdi. Pratisyen hekimden radyoloğa, kadın doğumcudan genel cerraha, hatta diş hekimine kadar pek çok farklı branştan doktor bu sertifikayı aldı.
Bu arkadaşların bir kısmı sertifikayı hiç kullanmadı ve kendi uzmanlığını yapmaya devam etti. Bir kısmı ise medikal estetik uzmanı ünvanıyla estetik işlere el attı, sayılarını artırıp mevzi kazanabilmek için kurslar düzenledi. Ve hiçbir yasal zemine uymadan birbirine sertifika dağıtmaya başladı. Şu anda hiçbir geçerliliği, anlamı olmayan ‘medikal estetik uzmanı sertifikası’ sahibi binlerce doktor var. Herkes birbirine sertifika veriyor. Biz dernek olarak bu konuda çeşitli şikayetlerde bulunduk fakat bunlar diyorlar ki “Eğitim engellenemez, bu insan haklarına aykırı.” Tamam, istediğiniz eğitimi alın ama o sertifikayla o işin uzmanı olmuyorsunuz. Sonuçta herkes her şeyin uzmanı tarzında ülkede cirit atıyor. Tabii bunlar hem yurt içi hem yurt dışı hastalara olumsuz şekilde yansıyor.
Mesela ne tür olumsuzluklar, biraz açar mısınız?
Örneğin bir kadın doğum uzmanı işi öğrenebilmek için arkadaşına burun dolgusu yapıyor, hastanın burnunda kocaman bir kangren alanı gelişiyor, yani nekroz oluyor. Tabi bu sorunu çözecek eğitimi olmadığı için “Plastik cerrah burayı kapatsın” diye hastayı plastik cerrahiye yolluyorlar. “Kapatın” demekle olmuyor, sanki oradan kocaman bir tümör çıkarmışsınız gibi bir doku defekti var. Bu tür sorunları çok sık görüyoruz.
Yine mesela “Kalça botoksu öldürdü” diye haberler çıktı yakın geçmişte. Aslında botoksla ilgisi yoktu, sebep dolguydu. Normalde kalçaya o şekilde dolgu yapılmaz. Yapılan dolgu da zaten yasak, ‘aqua fill’ veya muadili tamamen alakasız bir madde. Yapan kişi muhtemelen onu damara verdiği için hastanın ölümüne neden oldu.
Bakıyorsunuz eczacı kalfası ya da diş hekimi dolgu, botoks yapıyor… Bir tane, iki tane de değil. Yapıyorlar, sorun yaşıyorlar, “Bu da olmaz” demeyip devam ediyorlar. Hırsları bitmiyor. Sonra o hastaları plastik cerrahlar olarak biz düzeltemeye çalışıyoruz. Hastaya neredeyse hayat boyu sorun çıkaran o kadar bela işler ki… Sorunların farkında olmalarına ve bu ürünler yasaklı olmasına rağmen bu uygulamalara devam ediyorlar.
Bir denetim, ceza sistemi yok mu?
Ne yazık ki bu sistemler tam olarak işlemiyor. Bizim ülkemizde malumunuz ceza çok, uygulama yok. Önlem alınması da şikâyete bağlı. Diyelim ki ben plastik cerrah olarak sezaryen yapıyorum. Kimse beni şikâyet etmediği sürece ben sezaryen yapmaya devam edebilirim.
Bizim ana derneğimiz defalarca bu tür sertifikasyonları, işi olmadığı halde o konuda eğitim veren kişileri şikâyet etti. Yaklaşık 90 dava açtık ama herhalde 3-4 tanesini kazandık. Diğerleri hiçbir sonuca bağlanmadı. Niye? Çünkü kimsenin umrunda değil.
“Güzellik merkezi adı altında saç ekimi yapamazlar” diyorsunuz, denetim yapması gereken kişilerden “Evine ekmek götürmesin mi?” gibi bir karşılık alıyorsunuz. O zaman sokakta simit satan adam da diş çekip dolgu yaparak evine ekmek götürsün. Halk sağlığı konusunda böyle bir mantık olabilir mi? O zaman biz niye 15-20 yıl tıp ve uzmanlık okuyoruz, diploma alıyoruz?
Ciddi sorunların yaşandığı bir başka uygulama saç ekimi. Türkiye saç ekiminde dünyada önde gelen ülkelerden biri. Fakat bir bakın, saç ekimlerinin kaçını hekimler yapıyor? Hekimi de geçtim, kaçını sağlık personeli yapıyor? Normalde dermatolog ya da plastik cerrahın yapması lazım ama saç ekimi yapanlar sağlık teknisyeni bile değil. “Ama ülkeye para getiriyor, biz onları engellemeyelim” mantığı var. O zaman da işte komplikasyon oluyor. Saça verdiği lokal anezteziklerin hastayı öldürebileceğini bilmeyen kişilere saç ekimi yapılmasına izin verirseniz “Saç ekimi sırasında hasta hayatını kaybetmiş, işlemi yapan bunu fark etmemiş ve saç ekimine devam etmiş” haberlerini duymaya devam ederiz.
Peki buradan çıkış yolu nedir sizce?
Türkiye sağlık sektöründe dünyada yükselen bir yıldız, yurt dışından akın akın insan geliyor. Sadece Ortadoğu ve Arap ülkelerinden de değil, Amerika’dan, Avrupa’dan insanlar Türkiye’yi tercih ediyor. Bunun bir sebebi bazı alanlarda biraz ucuz olmamız ama plastik cerrahi hiç de ucuz değil, hatta Avrupa’dan bile pahalı. Kaliteli iş yaptığımız için tercih ediliyoruz. Avrupa’da veya başka ülkelerde oluşan birçok komplikasyonu biz düzeltiyoruz. Bu da başta İngiltere olmak üzere Avrupalı meslektaşlarımızın hata kollamalarına yol açıyor.
Fakat ülkenin adının lekelenmesi bazılarının hiç umrunda değil. “Ben nasılsa sosyal medyaya reklam veriyorum, biri gider, diğeri gelir” diye bakıyorlar. “Hasta, hastayı getirir” değil, “Reklam hastayı getirir” mantığı güdüyorlar. “Hastam iyi olsun, çevresine söylesin, öyle hasta gelsin” durumu büyük oranda bitti.
Üç günlük kursa giderek ‘uzman’ ünvanı verme dönemi artık bitmeli. “Sen ayda 100 tane ameliyat yapacaksın” diye direten kurumlar denetlenmeli. Bu tür uygulamaların hata getirmesi kaçınılmaz.
Gerçekte olmayan ünvanların sosyal medyada kullanılması engellenmeli. Uzmanlıklar dışında sertifika dağıtımına son verilmeli veya bu sertifikaların üzerine bunun bir uzmanlık ünvanı olmadığı açıkça yazılmalı.
Yeni bela: Denkliği olmayan yabancı hekimler
Ayrıca yeni bir bela haline gelen, denkliği olmayan ve merdiven altı çalışan yabancı doktorların ülkemize ne denli zarar verdiklerinin farkına varmalı ve bunların kanun dışı çalışmasına engel olmalıyız.
Her ortamda her ameliyatın ve uygulamanın yapılmasına izin vermemeliyiz.
Bireylere de çok iş düşüyor. Sırf ucuz olduğu için ya da sosyal medyada çok takipçisi var diye doktor seçmekten kaçınmalı, hayatımızı teslim ettiğimiz kişinin kim olduğunu özenle araştırmalıyız. Emin olamıyorsak Türk Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Plastik Cerrahi Derneği veya Estetik Plastik Cerrahi Derneği gibi branş derneklerine hekimleri sormalıyız. Bunlar düzeltilmezse bu gidişle hem yurt dışından gelen hem de yurt içindeki hastalar için “Estetik oldu, öldü” haberlerini daha sık duyacağız.