Merkez Bankası kasım ayı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında beklendiği gibi politika faizini yüzde 50’de sabit bıraktı ancak verdiği sinyallerle aralık ayında faiz indiriminin yolunu yaptı. PPK metninde iç talebin yavaşlayarak enflasyonda düşüşü destekleyici seviyelere geldiği, hizmet enflasyonunda iyileşme sinyallerinin belirginleştiği, enflasyon beklenti ve fiyatlama davranışlarının iyileşme eğilimi sergilediği, maliye politikasının eşgüdümünün arttığı ve dezenflasyon sürecinin gerektirdiği sıkılığın sağlanacağı şekilde politika faizinin belirleneceğine dikkat çekildi. Duyuru metninde ekim ayı basın açıklamasına göre U dönüşü denilebilecek farklı noktalar şunlar:
-Bir önceki ay yayımlanan basın duyurusunda eylül ayı enflasyon dinamiklerine ilişkin ana eğilimin yüksek olduğu söylenirken bu ayki duyuruda enflasyonun ana eğiliminde düşüş görüldüğü belirtildi.
-Ekim ayı açıklamasında enflasyonla mücadeleye maliye politikalarının destek vermesi gerektiği üstü kapalı da olsa söylenirken, bu ay ifade maliye politikalarının desteğinin artmasının beklendiğine çevrildi.
-Önceki basın açıklamalarında yurt içi talebin yeterince düşmediği vurgulanırken bu ayki duyuruda yurt içi talebin enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelere geldiği belirtildi.
-Bir önceki değerlendirmede enflasyondaki iyileşmenin hızına dair artan belirsizlik belirtilirken ve ekim ayı enflasyonu beklentilerden yüksek gerçekleşmişken bu ayki açıklamada bu ifade çıkartıldı.
-Önceki basın açıklamalarında hizmet enflasyonunda yüksekliğin devam ettiği vurgulanırken yeni duyurusunda hizmet enflasyonunun iyileşmeye başladığı söylendi.
Sonuçta bir aylık dönemde Merkez Bankası’na göre pek çok şey bir anda değişerek ekonomik ortam neredeyse güllük gülistanlık hale gelmiş görünüyor.
Merkez Bankası’nın bu tavrı ile aralık ayında ciddi olumsuzluklar yaşanmaz ise faiz indirimi yapacağı ve piyasaya da bunu açıkça söylemiş olduğu görülüyor. Bu durumda geri dönüşü oldukça zor olacak olan faiz indirim döngüsüne girmeden önce Merkez Bankası’na aşağıdaki soruları yöneltmek ve bu çerçevede bir kez daha düşünmesini isterim.
1. TÜİK rakamlarının bile enflasyondaki düşüşü sınırlı desteklediği bir ortamda, gerçek hayattaki durum faiz indirimini destekliyor mu? Gerçek hayatta son iki aydır özellikle temel ihtiyaç maddelerinde ciddi fiyat artışları olduğu bilinmiyor mu?
2. TÜİK enflasyon rakamlarının gerçek hayatta yaşanan enflasyonla paralel olduğuna inanılıyor mu?
3. Basın açıklamalarınızda her zaman enflasyon beklentilerinin faiz oranlarının belirlenmesinde ön planda olduğu belirtildi. Kendi yaptığınız enflasyon anketlerinde sadece sizle ve TÜİK’le uyumlu olmaya gayret gösteren, enflasyona etki anlamında ciddi bir varlığı olmayan az sayıda piyasa katılımcısını hariç tutarsak, enflasyonun arz ve talep tarafının belirleyicisi olan reel sektör ve hane halklarının enflasyon beklentisi sizin beklentinizin çok çok ötesindeyken faiz oranlarını düşürmek doğru mu?
4. Faizlerde indirim düşünüldüğü bir ortamda sıkı duruş sürdürülecek denirken, faizler dışında sıkılıkla ne kastediliyor? Piyasadaki likidite fazlası 600 milyar TL’nin üzerinde ve düşürülemiyor. Bu durum Merkez Bankası’nın sıkı duruşu ile ne kadar örtüşüyor?
5. Bu aya kadar maliye politikasının enflasyonun düşürülmesine yönelik desteğinin olmadığı üstü örtülü olarak söylenirken bu ay birdenbire ifade desteğin artmasının beklendiğine çevrildi. Bir aylık sürede bizim göremediğimiz maliye politikasının enflasyona yönelik hangi destekleri ortaya çıktı?
6. Ocak ayında yapılacak kamu çalışanları ile emekli maaşı artışları ve asgari ücret zamları bu ayki basın açıklamanızdaki ifade değişikliklerinde dikkate alındı mı? Yoksa bunların düşük tutulacağına ilişkin size söz mü verildi? Bu söz verilmiş olsa bile sözün tutulacağının garantisi var mı?
7. Yine ocak ayında kamunun belirlediği fiyatlarda ve vergilerde yapılacak artışların enflasyona etkisi dikkate alındı mı? Yoksa yine bunların düşük olacağı sözü mü verildi? Bu söz verilmiş olsa bile sözün tutulacağının garantisi var mı?
8. Merkez Bankası daha önce her açıklamasında dezenflasyon sürecinin kalıcı olduğunun görüldüğü durumda faiz oranı değişikliğinden bahsetmiş ve bu ortamın henüz oluşmadığını söylemişti. Acaba bu defa ekim ayında yüksek gelen enflasyon verisi ile piyasada bazı sektörlerde yaşanan canlanma ve bu canlanmaya bağlı fiyat artışları görmezden gelinip, hangi veriye dayanarak düşüşün kalıcı olduğu görüldü?
9. 2024’te döviz kurlarındaki çok düşük oranlı değişime rağmen enflasyonda yeterince iyileşme sağlanamamışken ve güven ortamı oluşmamışken faiz indirimlerinin tekrar döviz talebini körüklemeyeceğinden, buna bağlı olarak kur artışlarının olmayacağından ve bunun da enflasyonu yukarı taşımayacağından nasıl emin olunuyor?
10. Önümüzdeki döneme ait en önemli risklerden birini dış risklerdeki artış oluşturuyor. Yukarımızda Ukrayna-Rusya çatışmasının yayılma riski artarken, aşağımızda İsrail-Filistin çatışmaları farklı ülkelere sıçrayarak devam ederken ve bu risklere ABD başkanlık seçimleri sonucu nasıl davranacağı kestirilemeyen ancak kritik görevlere atama yaptığı kişilere bakılırsa bizim için olumlu sinyaller vermeyen Trump riski eklenmişken faizi düşürmek doğru olacak mı?
Bu sorulara Merkez Bankası’nın ikna edici cevaplar vermesi oldukça zor. Ancak son dönemde gerek bazı basın organlarında çıkan yazılar, gerek eskiyi hatırlatan “faiz neden, enflasyon sonuç” söylemlerinin yeniden dillendirilmeye başlanması ve gerekse bazı banka genel müdürleri ile yöneticilerinin faiz oranlarının düşürülmesini destekleyici ancak içi dolu olmayan açıklamaları Merkez Bankası’nın faiz indirimine kendini zorunlu hissetmesine yol açtığı görülüyor. Bazılarımız “Gerekirse sonra tekrar yükseltilir” şeklinde bir düşünce içinde olabilir. Ancak mevcut durumda faiz indirim döngüsü bir kez başladığında kısa vadede geri dönüşünün hemen hemen mümkün olmadığı görülmeli. Bu nedenle Merkez Bankası tek başına karar alabilecekse, aralık ayı PPK toplantısı öncesi yukarıdaki soruları kendi kendine sorarak karar vermesi gerekiyor.