Bilindiği üzere ülkemizin en önemli sorunlarından biri Merkez Bankası rezervlerinin durumu. Bu sorun geçmişten beri var olmakla birlikte son yıllarda daha da fazla dikkat edilmeye başlandı. Bunun nedeni ise özellikle son yıllarda rezervlerin piyasada döviz kurlarını kontrol etmek üzere olması gerekenden daha fazla satıldığı ve rezervlerin tehdit oluşturacak kadar düşük düzeylere düştüğü yönündeki eleştiriler. Buna karşı ekonomi yönetimi tarafından sürekli brüt rezerv rakamları üzerinde yorum yapılarak rezerv yapısının yeterli ve güçlü olduğu söylenmekle birlikte, çok düşük düzeydeki net rezervler ve özellikle de negatif düzeyde bulunan swap hariç net rezervler olumsuz bir tablo çizmekte. Önceki ekonomi yönetiminin bu yaklaşımının yeni ekonomi yönetimi tarafından da sürdürüldüğü gözleniyor.
2023 yılına baktığımızda da rezerv rakamları büyük oynaklık gösteriyor. Yılbaşında yaklaşık 130 milyar USD civarında olan brüt rezervler seçim öncesi dönemde 100 milyar USD’nin altına düştü. Seçim sonrası çabalarla tekrar 22 Eylül haftasında 125 milyar USD seviyesine yükseltildi. Ancak 29 Eylül haftasında tekrar ciddi bir düşüş görüldü ve 122,2 milyar USD’ye geriledi.
Swap hariç rezervlerde ise (-) olarak ifade edilen rezerv açığı yılbaşında -45 milyar USD seviyelerinde iken, seçim öncesi izlenen politikalarla -60 milyar USD düzeyine kadar yükseldi. Yine brüt rezervlerde olduğu gibi seçim sonrasındaki çalışmalarla bu rakam -50 milyar USD’ye kadar düşürülebilmişken, en son 29 Eylül haftasında tekrar 56,3 milyar USD düzeyine çıktı.
Swap dahil net rezervler ise seçim öncesi mayıs ayında -4 milyar USD düzeyinde gerçekleşerek negatif değerlere düştü. Daha sonra yükselerek 22 Eylül haftasında 24 milyar USD olan net rezervler, 29 Eylül haftasında 20,7 milyar USD düzeyine geriledi.
Yukarıdaki bilgilerden anlaşılacağı üzere, Merkez Bankası rezervlerinde son aylarda büyük gelişme sağlanmış gibi gösterilmeye çalışılmakla birlikte, swap hariç net rezervlerde kayda değer bir gelişme sağlanamadı.
Nitekim brüt rezervlerde seçim sonrası 20 milyar USD üzerinde artış sağlanırken, swap hariç net rezervlerde sadece 4 milyar USD düzelme oldu. Bu durum rezervlerdeki iyileşmenin büyük ölçüde yapılan swap işlemlerinden kaynaklandığını gösteriyor. Yani uluslararası yatırımcılar Türkiye’ye dikkate alınacak miktarda doğrudan yatırım dediğimiz uzun vadeli yatırım yapmadığı gibi, kısa vadeli portföy yatırımları da kayda değer ölçüde gelmedi. Sadece swap işlemleri ile gün kurtarılmaya çalışılmaya devam ediyor.
Son haftalarda basında rezervlerle ilgili haberlerde genelde swap hariç net rezervlerin gelişimine yer verilmemesinin de yukarıda belirttiğimiz nedenlerle bu konuda haber yapılmasının istenmemesinden kaynaklandığı tahmin ediliyor.
2 ayda ülkeye 12,6 milyar dolar para girişi oldu
Son aylarda rezervleri destekleyen bir başka unsur da ödemeler dengesi altında yer alan net hata noksan kalemi. Açıklanan en son rakamlar çerçevesinde, seçim sonrası haziran ayında 8,2 milyar USD ve temmuz ayında 4,4 milyar USD net hata noksan kaleminde artış yaşandı. Yani iki ayda ülkeye ne olduğu belli olmayan 12,6 milyar USD para girişi olmuş.
Dolayısıyla rezervlerdeki artışın önemli bir kaynağı da bu niteliği belli olmayan paralar. Eğer nereden, nasıl ve ne amaçla geldiği belli olmayan bu paralar ülkeye giriş yapmasaydı swap hariç net rezervler seçim öncesindeki düzeyinin bile gerisine düşecek görünüyor.
Sonuç olarak, net rezervlere bakacak olursak Merkez Bankası’nın kendine ait dövizi yok. Olan döviz, başkalarının şu ya da bu şekilde getirdiği ve istediğinde ya da süresi dolduğunda alıp gidebileceği bize ait olmayan para. Merkez Bankası bu paradan harcama yaptı ve yapıyor. Bu nereye kadar sürdürülebilir? Belirsiz.
Dolayısıyla ekonomi yönetiminin en önemli konularından birini rezervlerin güçlendirilmesi oluşturmaya devam etmelidir. Sadece yapılan swap anlaşmaları ile rezerv yönetiminin devam ettirilmesi mümkün görünmüyor.
Yurt dışından yeterli uzun ve kısa vadeli yabancı sermaye girişi halen sağlanamıyor. Ekonomi yönetimi tarafından sürekli artırılan Dünya Bankası kaynağı dile getiriliyor. Dünya Bankası’nın bize ayırdığı kaynağın artırılması olumludur. Ancak Merkez Bankası Başkanı’nın önünde beklediğini söylediği Dünya Bankası kaynaklarının istediğimizde hemen bize sunulmayacağı da açıktır. Dünya Bankası kaynakları belirli yatırım kriterleri çerçevesinde veriliyor ve kriterlerin yerine getirilmesi bir süreç sonunda oluyor.
Diğer yatırımcıların ülkemize istediğimiz düzeyde gelmesi ise hep söylediğimiz şekliyle, Merkez Bankası bağımsızlığı gibi ekonomide atılacak yapısal adımlarla birlikte, başta hukuk ve şeffaflık olmak üzere diğer alanlarda da yapısal reformların gerçekleştirilmesi ile mümkün olacaktır.