Bir süredir Mourinho’nun Fenerbahçe teknik direktörlüğünü bir an önce bırakıp gitmesinin hem kendisi hem de Fenerbahçe için çok iyi olacağını söyleyenler kervanına katılmış durumdayım.

***

hatta bu grup içinde sürpriz biçimde sesi en çok yükselenlerin arasında olduğum bile söylenebilir. Bunun birkaç nedeni vardı. ilk nedenim bir hayal kırıklığıydı. Mourinho’nun gelebileceğini ilk önce Aziz Yıldırım’dan, sonra da Ali Koç’tan duyduğumda ülkemizdeki futbol kalitesinden şikayetçi bir kişi olarak geleceğe yönelik umudum çok artmıştı. Mourinho’nun teknik direktörlüğünün futbola bir kalite, bir güzellik katacağını düşünmüştüm.

***

başta destekçisi olmamın ilk nedeni buydu. Ayrıca Fenerbahçe’de bir şikayet kültürü de var, biliyorsunuz Fenerbahçe biraz okulda devamlı başarısız olup da bunu ‘öğretmen bana taktı’ diye açıklayan veya ev ödevini hiçbir defasında zamanında hocaya teslim edemeyen ve ‘hazırlamış olduğum ödevi köpek yedi’ veya ‘küçük kız kardeşim ödevimi son anda yırttı’ açıklaması yapan haylaz çocuklar gibi son zamanlarda. o çocuk nasıl bir türlü normal davranamıyorsa Fenerbahçe de başına gelen her şeyde kendinden başka herkesi sorumlu tutmada uzmanlaştı.

***

bu eğilim Fenerbahçe’de zaten vardı, ama Ali Koç’un yönetiminde kulüp neredeyse bir komplo teorisi üretim merkezine dönüştü. bu komplolar üretim merkezinin en favori konusu türk futbolunu derinden yöneten mistik bir yapının var olduğu iddiası. ayrıca tabii ki herkesin favori konusu olan hakemler konusu onların da sıkça başvurdukları geleneksel şikayet listesinde başlarda yer alıyor.

***

Mourinho gelince onun ciddiyetiyle Fenerbahçe’ye bir sakinlik getireceğini ve onları makul düşünme yoluna sokacağını ummuştum.

***

ama tabii yine bilmekte olmalısınız ki umduğum hiçbir şey maalesef gerçekleşmedi. 

Mourinho geldiği günden bu yana sanki kendisi gerçekten de bir komplo teorisi içinde yer alıyormuş gibi Fenerbahçe’de futbolun kalitesini yükseltmek yerine onu daha da aşağıya çelmek için var gücüyle çalışıyor.

***

dahası kulüpte var olan şikayet ve yeni komplolar bulma kültürüne fena halde adapte oldu ve hatta kulübün en çok şikayet eden havan dövücüsünün hınk deyicisi ve komplo mücadelecisi bile oldu. meseleyi şöyle anlatırsam daha iyi anlarsınız sanıyorum. Şu anda Mourinho şikayet kültürünün taçsız kralı konumunda olan Ali Koç’u bile bu konuda tahtından indirmiş durumda.

***

Devamlı şikayet etmek ve hayali komplolar bulmak adetleri maçta yenilmeleriyle filan da alakalı değil. 4-0 kazandıkları maçtan sonra bile bu adeti sürdüreceklerine emindim. çünkü bu adet ilerdeki her türlü başarısızlığın mazereti olması için hayli uygun görünüyor. Nitekim o galibiyetle biten maçtan sonra bile Ali Koç tarafından kendisini şikayetçi olma zahmetinden kurtarsın diye işe alındığı belli olan Acun Ilıcalı kameralar karşısına geçti ve  Fenerbahçe’nin geleneksel şikayet ve komplo teorisi hazır metnini okuma görevini o yerine getirdi bu defa.

***

şimdi kuru gürültülerden, şikayet, mızmızlanma  hastalıklı ortamından biraz uzaklaşıp işin özüne gelelim.

yendiği son maçta Fenerbahçe uzun süreden sonra çok iyi ve şık oynadı.

dibe vurduktan sonra yükselişe geçmeleri başlamış bile olabilir o maçla birlikte.

***

Eh buna rağmen bir Galatasaraylı olarak Mourinho Fenerbahçe’nin başında mutlaka kalmalı, aman sakın ha gitmesin dememin de bir nedeni olmalı değil mi?

tabii ki var. bunu da şimdi hemen açıklıyorum.

***

bence Mourinho’da bir uğursuzluk var. Sevmediği insan ve kurumları sadece bakışıyla kötü hale getirme gücü var uğursuzun.

Fenerbahçe’nin sonunda iyi oynadığı ve açık farkla yendiği son maçta Mourinho yedek kulübesinde yoktu. Bu Fenerbahçe’deki iyileşmenin gerçek nedeni de olabilir. Geldiği günden beri bir türlü sevemediği, ısınamadığı Fenerbahçe’ye Mourinho ne zaman yakından baksa Fenerbahçe dökülüyordu. son maçta biraz uzaklaştı da takım sonunda kendini toparlayabildi. 

***

Aslında bu uğur, büyü işlerine Fenerbahçe de inanır. Bu konuyu daha önce “Galatasaray’ın Fenerbahçe’ye karşı mağlûbiyet alışkanlığının başka bir sebebi var” diyerek Murat Bardakçı şöyle yazmıştı: ’Fenerbahçe’yi kendi sahasında mağlup edebilmek imkansız gibidir, zira Şükrü Saracoğlu Stadyumu manevî koruma altındadır. Şeyhliğini Yusuf Fahir Baba’nın yaptığı Bektaşi tekkesi bugün stadın bir bölümü olmuştur, üstelik Şeyh Efendi gençliğinde Fenerbahçe’de futbol oynamıştır ve takımının kendi mekânında yenilmemesi için bulunduğu âlemde de büyük ihtimalle şefaat istemekte ve arzusu kabul edilmektedir!’

***

ben böyle şeylere pek inanmam ama önemi olan benim tavrım değil böyle saçmalıklara inananların nasıl davrandıkları. Murat Bardakçı onların nasıl davrandıklarını aynı yazısında şöyle yazmıştı.

‘Bizim futbol kulüplerinin, özellikle de Fenerbahçe ile Galatasaray’ın önemli maçlardan önce başka güçlerden yardım istedikleri malûmdur. Fenerliler’in bir zamanlar büyü çözdürmek için medyuma gitmeleri ama medyumun parasını ödememeleri üzerine dillere düşmeleri, Galatasaraylılar’ın da türbe ziyareti yapıp kalelere okunmuş tavuk kemiği gömdükleri hâlâ hatırlardadır… Bu iş üstelik futbolda ayıp değildir, gelenek gibidir ve Avrupa’nın önde gelen kulüpleri de maç öncesinde sahaya gizlice Papa’nın okuduğu kutsal sudan serper.’

***

evet durum böyleydi.

Ve yine evet galatasaray Mourinho öncesi bir dönemde Fenerbahçe’yi bir türlü Kadıköy’de yenemiyordu ve bunu açıklamak için büyüye filan da başvurulabiliyordu.

şimdi ise daha güçlü bir büyü olan Mourinho uğursuzluğu sayesinde Kadıköy’de Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi yenmesi yeni normalimiz bile oldu.

***

dolasıyla son maçın da gösterdiği gibi bu Mourinho Fenerbahçe takımına ne kadar uzakta olursa bunun takımı açısından çok daha iyi olacağı artık kesin gibi. Artık bu eskiden var olan büyüyü bile bozmuş ve onun üstüne çıkmış uğursuz Mourinho büyüsünün bitmesi ve takımın da böylece kurtulması zamanı gelmiş olabilir .

***

Ben işte bu nedenle Morinho’nun Fenerbahçe’nin başından hiç gitmemesini ve daima takımıyla maçlarda saha içinde, kulübede olmasını istiyorum. 

çünkü Galatasaray’ın rahat şampiyon olabilmesi buna bağlı olabilir. bilmem anlatabiliyor muyum?