Birçoğunuz farkında olmayabilirsiniz ama bir süredir inanılmaz derecede şiddetli bir varoluşsal kriz içindeyim.

bu köşeye arada bir göz atıyorsanız bile biliyorsunuzdur, uzunca bir süredir Türkiye’nin bir diğer büyük problemi olan ciddiyet illetine ben de tutulmuş gibiyim.

Televizyon konuşma programlarının müdavimleri kişiler gibi kendimi gerçekten ciddiye almaya bile başlamıştım nedense. beni asıl tanımlayan laubali, gayrı ciddi mizahçı kimliğimi acaba bir daha geri kazanamayacak kadar mı kaybettim diye endişelenmeye bile başlamıştım.

***

Ciddiyet illeti mağduru her insan gibi bu hastalığın tipik sendromu olması gereken sürekli ciddiymiş gibi  düşünme ve sıkıcı olma kısır döngüsünden bir türü çıkamıyordum. 

hatta dün bu ciddiyet illetimin artık ölümcül seviyede olduğunu gösteren en son yazım yayınlandı. bu yazıda cumhuriyet köylerini ve köy enstitülerini bile inceledim. bu benim için gerçek sonun gelmiş olduğunu gösteren bir yazıydı.

***

insan bir defa bu ciddiyet illetine kapıldığında son derece tuhaf şeyler olabiliyor. aklınıza ne konu gelirse gelsin onda muhakkak var olması gereken gayri ciddi, insanı gülümseten absürd yanları görmezden gelip kendinizi aniden bir sıkıcılık kısır döngüsü içinde bulabiliyorsunuz. 

bu hale gelince nihayet Hasan Cemal’in yıllardır, Barış Terkoğlu ve Pehlivan veya ismail saymaz’ın ise son zamanlarda çekmekte oldukları acıları galiba daha iyi anlamaya başladım sanıyorum.

***

kendimi bu illetten kurtarmak ve esas benliğime dönmek için bir şok terapisine ihtiyaç vardı. bir an önce edepsiz, genel ahlaka kesin aykırı, rahatsız edici bir konu bulmam gerekiyordu. bu tür konular aslında bende çok, ama bunu sadece kişisel tarihime dayanarak yazmam da doğru olmayacaktı. Çünkü otobiyografi yazmıyoruz burada, sadece iyi gazetecilik görünümü altında saçmalıyoruz. 

O nedenle olmuş bir haberden yani gerçeklerden yola çıkarak edepsizlik yapmalıydım. yani edepsizlik alanında araştırmacı gazetecilik gibi bir şeydi bu.

***

memlekette hava umutsuz, gri ve ağır. Hemen herkes bir anlamda olay yeri inceleme uzmanına dönmüş cinayet çözmeye çalışıyor. Yaşamakta olduğu muazzam kişilik krizi nedeniyle artık tamamen saçmalamaya başlamış olan CNN Türk kanalında bir muhabir gece vakti Narin’in öldürüldüğü köyün evleri arasında karanlıkta dolaşarak canlandırma yapmaya bile çalıştı.

***

bu gri ortamda artık renkli ve insanı biraz gülümseten  bir haber gelmesinden tam umudumu kesecekken ülke gündeminin asıl önemli gelişmesi YouTube’da ’Soba’ adlı programda oldu. 

***

YouTube programlarında Didem Soydan’ı ağırlayan fenomenler Ali Biçim ve Mesutcan Tomay, Didem Soydan’ın ayaklarını öptükten sonra ayakkabısından viski içtiler.

***

Nasıl fevkalade değil mi, bu güzel gelişme bizleri ülke gündeminden biraz korurken ülkede kadınlara, küçük kızlara ve çocuklara yapılan muameleyi fazla takmayıp ancak LGBT’ye aldırmakla ahlaklı olunabileceğini sananlara da iyi bir panzehir oluşturacak nitelikteydi.

***

Didem hanımın ayakkabısının çıkarılma anı Türkiye’deki tüm fetişistlerin takdirini hak edecek kadar heyecanlı ve kabul görmüş usule uygundu.

***

programı güzel, takdir ettirici yapan bir başka yön Didem hanımın ayaklarının sayısı gün geçtikçe artmakta olan Türk fetişistlerini son derece tatmin edecek kadar  güzel olması ve Didem Soysal’ın sanki ayaklarının bu güzelliğe pek dikkat çekmek istemezcesine programa jartiyer kıyafetiyle çıkmış olmasıydı.

***

program bence oldukça tatmin ediciydi ama ben tecrübeli  bir sapık olarak ve yıllarını her türlü fetişi anlamaya ve deneyerek  öğrenmeye adamış bir kişi olsam da birkaç itirazımı söylemeliyim. 

bence her türlü fetişin size ne kadar itici gelirse gelsin mutlaka bazı görgü kuralları olmalıdır. Konunun ciddiyetini vurgulamak için başlıkta bunu adabımuaşeret olarak ifade edecektim, ama fetişist arkadaşlar tam heyecanlanmışken bir de google’dan bunun ne anlama geldiğini anlamaya zaman harcamasın diye bence çok daha hafif kaçan  görgü kuralları kavramıyla yetindim.

***

bu yüzden tecrübeli bir sapık olarak ayak fetişinin adabı muaşereti hakkında birkaç tavsiyem olacak arkadaşlara.

1- ilk tavsiyem didem hanıma. Madem güzel bir karar vererek ayaklarınıza taptırmaya giriştiniz, o zaman lütfen bu yapılırken gülmemeye çalışın. ayaklarına taptıran bir kadın kendini otomatikman bir sahibe (dominatrix) olarak tanımlamış demektir. sahibe ise ayaklarına taptırırken katiyen laubali biçimde gülmez. bu onun için son derece ciddi ve kutsal bir andır.

2- diğer laflarım fenomen arkadaşlara olacak. arkadaşlar madem bu işe giriştiniz, o zaman ayakkabının içinden viski içmek filan ne oluyor ya? kendinizi ucuz pavyonda mı sandınız yahu, ne viskisi, kendinize gelin. eğer normal bir fetişist gibi o ayakkabının içindeki aromayı hissetmek istiyorsanız tecrübeli bir sahibe size onların içini zaten yalatacaktır, o zaman viski filan  koyarak dolaylı yollar aramanın hiç gereği yok. kadının ayakkabısının içine viski, şampanya filan koyup içmek bence 1940’larda kalmış bir davranış. 21’inci  yüzyılın modern fetişistleri ne yapıyorsa onu yapmakla yetinin siz.

***

en büyük hayal kırıklığım Mesutcan Tomay’da oldu. bu kişi kadının ayağını öptü tamam da, sonra normal bir fetişisti bu hayattan bıktıracak kadar olmaması gereken bir şey de yaptı. 

belki inanmayacaksınız ama adam öptüğü ayağı bir de alnına koydu bayram harçlığı almak için el öpmeye çıkmış çocuklar gibi. 

Tamam bazı fetişleri lokal geleneklere uyarlamaya ben de varım, ama sahibenin ayağını öptükten sonra bunu alına koymak kesinlikle bunlara dahil değil. 

***

ama eğer illa fetişe lokal bir hava da katmak istiyorsanız, sahibe ayağını alnına götüren kişiyi cezalandırmaya karar verirse bunu Cat-O-Nine Tails kamçısı değil sopa kullanıp size falaka filan çeksin o zaman. 

bunu isterse milliyetçi, muhafazakar fetişistler yapsın, benim pek hoşuma  gitmezdi, çünkü ben hep Cat- O-Nine Tails kamçısını tercih ederim. ama prensiplerimden illa da taviz vermem gerekiyorsa bu kadının öpülen ayağının alına konması değil sadece bir falaka cezası olabilirdi belki.