Geçenlerde beni daha sonra çok üzen bir hatam oldu.

16 Ocak gününün her yıl ‘dünya hiçbir şey günü’ olarak kutlandığını unutup hiçbir kutlama yapmadan o önemli günü maalesef atladım.

Hayatını sadece kitap okuyup yazı yazarak geçiren bir insanın tüm hayatı zaten hiçbir şeyden ibaret diye düşünüp bunu tek gün olarak kutlamamamın bir sakıncası olmayacağını söylüyorsanız, eh siz de haklısınız derim ben.

***

babam bence bir hiçbir şey uzmanıydı.

arada bir bomboş bir duvara sabit biçimde ve ayrıca hiç kımıldamadan  saatlerce bakarak otururdu. Bir gün bu hiçbir şey yapmadan oturma ritüelini ısrarla kapı çalarak bozan bir seyyar satıcıyı öldürmek için elinde baltayla kovalamıştı.

***

Şu anda hareketsizlik, sessizlik ve aylaklığı bir hayat tarzı olarak kabul etmiş olmama  bakmayın ben bu hayat tarzının farkına oldukça geç vardım.

Yalıkavak’a ilk yerleştiğim günlerde bir gün evden merkeze yürüdüm. meydandaki köy kahvesine yaklaştığımda ‘bana mutluluğun resmini çizebilir misin’ sorusunun cevabını oluşturabilecek tabloyu gördüm.

çocukluklarından bu yana birbirini tanıyan bir erkek grubu okey oynamaya bile üşenir bir edayla yayılmış oturuyorlardı. daha sonra hemen her gün aynı saatte bir çay içmeye uğradığımda aynı grubu nerdeyse aynı düzende otururken görüyordum. marina inşaatı da yeni başladığından, çoğunun aileden kalma evi veya arazisi de olduğundan çalışma stresleri de yoktu. aslında dünya hiçbir şey gününün ilan edilmesine neden olan kişinin günü ilan etmenin bir gün turist olarak Yalıkavak’a gelip de bu manzarayı gördükten sonra aklına geldiği ortaya çıkarsa hiç şaşırmam.

***

O gün arkadaşları okey oynamaya bile üşenmiş bir rahatlık içinde gördüğüm an eğer bir gün Bodrum’dan İstanbul’a dönmem gerekirse evden hiç çıkmadan onların rahatlığını ve boş vermişliklerini kendime adapte ederek yaşamayı amaç edindim.

***

Bodrum’dan maalesef beklediğimden de erken dönmek zorunda kaldım. İstanbul’da okuyup öğrenip arada bir yazı ve kitap yazarak yani temelde hiçbir şey yapmadan yaşıyorum artık. Arada maalesef hiçbir şey yapmamanın hakaret gibi kabul edildiği  ve devamlı hareket halinde olmak ve çalışmak zorunda olan insanların olduğu New York’ta acılı birkaç yıl geçirdim. Bir daha buralara hiç gelmem diyerek New York’tan ayrılıp Estanbul’a döndüğümde hiçbir şey yapmadan yaşama idealimi yeniden hayat geçirmeye başladım.

***

Charles Baudelaire 19’uncu yüzyıl Paris’inde benim Yalıkavak’taki kardeşlerime benzeyen, hiçbir şey yapmadan sadece modern haline bürünmekte olan şehrin sokaklarında gezen ‘flaneur’ tipini tespit etmişti. 20’inci yüzyılda Walter Benjamin, Baudelaire’in bu flaneur tipini alıp onu akademik çalışmaların konusu olarak tarif etmiştir. Benjamin’e göre flaneur’ün yaşamı modernist deneyimin sembolüdür. 

***

modernist ortamı çalışmak ve üretkenlikle eş tutup bir anlamda sömürülmenin meşruiyetini sağlayan söylemlere karşı Yalıkavak’taki  o grubun bizzat yaşayarak savunduğu hayat tarzı insana tabii ki çok daha yakışıyor.

Bu yüzden bir daha lütfen 16 Ocak’larda dünya hiçbir şey gününü kutlamayı özellikle damarlarında Akdeniz kanı da taşıyanların hiç ihmal  etmemesi gerekiyor. Benim için her gün öyle ama 16 ocak sizler için de hiç olmazsa bir gün sessiz bir ortamda derin bir kitap okuma veya kendinize kalabalıktan uzak sessiz bir tabiat ortamı bulup düşünme veya meditasyon yapma günü  olsun. O günü hızlı tempolu ve daima daha çok çalışma ve uğraşma ilkesi üzerine kurulmuş hayattan alınan bir mola olarak düşünelim.