İstanbul’da Brand Week toplantısı bu yıl kasımın ilk haftası içinde yapılıyor.

bu yıl toplantının ana teması ‘bir tarihin başlangıcı’ (beginning of a history) olarak belirlenmiş.

üstünde uzun süredir düşünmeye çalıştığım bir konu olduğundan buna yönelik hiçbir talep olmasa, hatta bu girişimim pek hoş karşılanmayacak olsa da konu üzerinde birkaç laf edip Brand week’e dışardan da olsa bir katkıda bulunayım dedim.

***

işe şu an başlayacağı düşünülen yeni bir tarihi anlamaya nasıl bir katkısı olabileceği hemen anlaşılmayacak 1968 ile başlamak istiyorum.

1968 gençlik olaylarının nasıl ve nerede başlayıp oradan nerelere atladığının hikayesi çok yazıldı. bu nedenle tarihin yeniden anlatılmasına yeniden girmek istemiyorum burada.

ama vurgulamak ve üstünde düşünülmesini çok önemli bulduğum konu şu: 1968 olayları nasıl  Latin Amerika ülkelerinden Uzakdoğu’ya, hatta bazı Afrika ülkelerine, olayın merkezi sayılabilecek ülkede olduğuna benzer biçimde yaşanabildi?

Birçok ülkede o günlerde sosyal, kültürel ve siyasi koşullar Paris’te olduğundan çok farklı ve değişikti. 

o zaman sorulacak kritik soru şu; 1968 isyanları çok farklı koşullara sahip ülkelerde neredeyse eşzamanlı ve benzer biçimde nasıl ve neden yaşanabildi?

***

bu soruya verilecek doğru cevap kasımın ilk haftasında yapılacak Brand Week toplantının cevabını arayacağı sorunun da cevabını verecek. yani yeni başlayacağı söylenen o tarihin kim veya kimler tarafından yazılacağını da anlatacak bize.

***

1968 isyanı dünyanın her ülkesinde gençler, daha doğrusu üniversite gençliği tarafından çıkarılmıştı.

çok farklı kültürlere, çok farklı sosyolojilere, siyasi yapılara sahip ülkelerde gençlik dünyanın her tarafında benzer taleplerle isyan edebiliyordu. Bu nasıl olabiliyordu? (hem unutmayın, o dönemde bugün olduğu gibi internet ve sosyal medya filan yoktu ortada).

***

çünkü dünyanın her tarafındaki gençler aslında bir kuşaklar arası savaş başlatmıştı ve var olan düzeni koruyup götüren eski kuşağa karşı çıkıyordu. Güncel talepleri bir kenara bırakın, gençlerin asıl isyanı ‘Baby Boom’ kuşağına ve onların düzenine karşıydı. Ve aslında 1968 Baby Booom kuşağının ölüm yılı ve yeni genç kuşağın tarihi ele almasının tarihiydi.

***

1968’ten çok daha eskilere de gidilse, dünyada tarihin kritik değişim anlarında en belirleyici nedenin kuşaklararası çatışma ve gençlerin eski düzeni temsil eden kuşağa isyanı olduğunu görmek mümkün (bu konuda düşüncelerimi toparlamama yardımcı olan Paul Berman’ın ‘A Tale of Two Utopias’ çalışmasına ve kitabı bana hediye etmiş olan Oray Eğin’e müteşekkirim).

***

Tarihin yeniden taze fikirlerle yazılmasının kaynağında hep eski olana, eskimiş düşüncelere, eskinin muhafızları olan eski kuşağa isyan eden  gençler vardır.

bu açıdan bakıldığında dünyada yeni bir düzen hem kültürde, hem teknolojide eski olana isyan eden gençler tarafından kuruluyor şu an zaten.

***

Türkiye’nin özel koşullarında ‘Z kuşağı’ kavramıyla tanımladığımız gençler yeni yazılacak tarihimize yön vereceklerini de son seçimde özellikle CHP içindeki güçleriyle göstermeye başladı.

Gençlerimiz aralarında parti ayrımı gözetmeden, siyasi ve sosyal hiçbir ayrımı yaşamadan ortak bir cephede, benzer arzularla, benzer değişim isteğiyle ortaya çıkıp eski düzene isyan bayrağını açmaya çoktan hazır. bu kuşak eski düzenin koruyucusu olan ve eskinin bir şekilde devam etmesini  isteyen düzene karşı. Düzenin ve eskimiş yapılarının buna karşı durabilmesine imkan yok. değişim mutlaka olacak ve Brand Week’in dediği de mutlaka olacak, yeni bir tarih başlayacak.