Benim bazı gazeteci tanıdıklarım vardı. Bu tiplerin çalışmadığı bir tek gün yoktu. Ne zaman sorsanız çalışıyor olurlardı. bu mantıkla gidince yıllar sonra kendilerine sorduğunuzda  ‘ben yıllardır hiç tatil yapmadım, hiç durmadan çalıştım’ diyebiliyorlardı.

***

bu tiplerle bir defa mavi tura çıkmıştık. bizim yata yaklaşan başka yat sahiplerine hangi koyu tercih ediyorsunuz, en iyi balık nerede gibi sorular sorduklarında bile bu onlar için çalışmaydı, araştırmacı gazetecilikti. Araştırmacı gazetecilikleri sadece bu konulardan ibaret olanlar arasında kendilerini kalibre olarak Uğur Mumcu ile eş tutanlar bile çıkabiliyordu.

***

bu açıdan bakarak benim Midilli adasına kısa seyahatim de bir araştırmacı gazetecilik çalışmasıydı diyebilirim. ben de oraya kapı vizesiyle giden türklerin yaşadıklarını bizzat görmek ve yaşananları araştırıp yazmak için gitmiştim. o arada Uzo, Tsipouro içtim, deniz ürünlerinden oluşan ziyafetler de çektim ama bunlar zorlu araştırmacı gazetecilik çalışmamın birer bedeliydi bence. bu tür bedelleri halkımın bilgilenme özgürlüğü için daima cesurca ödemeye hazırım, bu da  bilinsin. 

***

Zor çalışma koşulları ile mücadele ederken yukarıdaki fotoğrafı da ben bizzat çektim. bu fotoğrafı çekebilmek için katlandığım zorluklar arasında önümde durmakta olan bol buzlu Uzo’yu içmeye istemediğim kadar uzun ara vermek de vardı. ama dediğim gibi ben araştırmacı gazeteciliğimi hakkını vererek yapmak için her zorluğa, her baskıya cesurca katlanmaya kararlı olduğumdan bu fotoğrafı da tavizsiz çektim.

***

evet bu bir ‘beach club’.

güneş aynı, deniz aynı, şemsiyeler ve şezlonglar bile aynı. hatta kulübün genel görünümde bizdekilerden hiçbir farklılığı yok.

***

sadece bizdeki beach kulüplerden hemen dikkat çeken ilk farkı, giriş kapısında sizden ayak bastı parası isteyen veya Ege yöresinde neredeyse mahalle arasında bile bulabileceğiniz kumun üstüne tente gerip bunu fantastik biçimde ‘loca’ ilan ederek neredeyse servet talep eden, normal olarak sadece görünüşleriyle bile otomatikman düzenbaz  ilen edilmesi gereken tipler olmamasıydı.

***

neyse masama oturup içkimi söyledikten sonra boş durmakta olan şezlonglar dikkatimi çekti ve bunların talep edilen aşırı kira bedeli nedeniyle sahipsiz kaldığını sandım. Oysa Yunanistan’da beach kulüplerde kimse şezlongsuz ve şemsiyesiz kalmasın diye muhtemel talepten fazla şezlong ve şemsiye bulundurulurmuş ve belki inanmayacaksınız bunlar bedavaymış da üstelik.

***

şimdi kumsalda durum böyleyken, dediğim gibi deniz, güneş hatta kum bile aynıyken ve benim fotoğrafını çektiğim masanın bulunduğu bölümde dört kişi aralarında deniz ürünleri de olan mükellef bir ziyafeti neredeyse Bodrum’da bir beach club’daki tek bir lahmacun fiyatına çekebiliyorsa (fiyata içki de dahil bu arada), o zaman kardeşim, aklı biraz başında olan biri hangi ülkeden olursa olsun (buna Türkler de dahil) neden bizim cennet ülkemizde tatil yapsın ki? bunun yerine şimdi yaptıkları gibi neden neredeyse yüzme mesafesindeki Yunan adalarına gitmesinler ki?

***

bu fotoğrafı çektiğim günün akşamüstü Ayvalık’a dönecektim. İstanbul’a dönüş otobüsü ise gece vaktiydi.  Eşimle acıktığımızda içimizi bastırmak için sandviçi bile Yunanistan’dan almanın daha hesaplı  olacağına karar verip 4 euro’ya bir büyük sandviçi paylaştık.

70 yaşına gelmiş, doktorası olan ve mesleğinin her kademesinde yıllardır çalışmış bir vatandaşını bunu yapmak zorunda bırakanlar, onu kendi ülkesinde bile bir sandviç almaktan korkar hale getirenler utansın, ben başka diyeyim.