“29 Ekim 1923. Günlerden pazartesi, saat 20.30’du.

Anayasanın birinci maddesine ’Türkiye devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir’ yazıldı. 158 milletvekilinin tamamı evet dedi.

***

Bir gün önce Atatürk Meclis’ten Çankaya’ya dönünce bazı arkadaşlarını akşam yemeğine davet etti. İsmet İnönü, Kazım Özalp, Fethi Okyar, Ruşen Eşref Ünaydın, Fuat Bulca, Kemalettin  Sani ve Deli Halit lakaplı Halit Karsıalan sofradaydılar. 

Vatanı kurtarmak için Anadolu’ya geçmeden bir gece önce Atatürk’ün Şişli’deki evinde bu kadroyla oturmasının üstünden dört yıl geçmişti.

Atatürk 28 ekim gecesi lafı uzatmadan ‘Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz’ dedi”.

***

yazımın bu girişini Yılmaz Özdil’in ‘Mustafa Kemal’, ’Son Cüret’ üçlemesinin son kitabı olan ‘Anka Kuşu’ndan aldım. vatanını seven herkesin bu kitapları mutlaka okumalarını ve baş uçlarından da ayırmamalarını tavsiye ediyorum.

***

Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra ilk 15 yılda çelik mavi gözlü liderimiz ve onun yönlendirdiği vatanseverler dünyada eşi görülmemiş bir mucize gerçekleştirdi.

Atatürk masasındakilere yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz dediği gün türkiye ekonomik ve sosyal açıdan mahvolmuş bir haldeydi. Ekonomisi ve sosyal hayatı neredeyse sıfırlanmış gibiydi..

Ve Atatürk o haldeki ülkeden çok kısa sürede  güçlü  ekonomisi olan ve hata büyüyen ve dünya örnek olan, medeni ilişkileri bulunan  bir ülke ortaya çıkarmıştı.

***

düşünün, kurucu değerlerinin temelleri o yıllarda atılan Türkiye’de Cumhuriyet döneminde her yeni kuşak bir öncesinden daha refah daha mutlu olabildi.

yani o dönemde çocukların babaları dedelerinden, çocuklar ise babalarından çok daha müreffeh, çok daha mutluydu.

***

bunun önemini daha net anlamanız için şuna dikkat edin:

Cumhuriyete ve Atatürk’e nedense düşman gibi olanların döneminde, çocuklarımız tarihimizde ilk kez bizden daha düşük düzeyde refaha sahip ve daha mutsuzlar.

Sonra birileri çıkıp durmadan yeni Türkiye’nin eskisinden daha güzel olduğundan utanmadan sıkılmadan bahsedebiliyor.

***

Ben demokrat parti döneminde Türkiye ekonomisinin ‘Ekonomik Kalkınma Süreçleri Üzerine Bir Deneme’ adını verdiğim doktora tezimde değerli bilim insanı Korkut Boratav’ın tez hocalığı altında cumhuriyetin kuruluş yıllarını çok yakından inceledim.

Atatürk’ün ‘yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz’ dediği o gün Türkiye’nin nüfusu 13 milyondu. 11 milyonu köylerde yaşıyordu. 40 bin köy vardı, 37 bininde okul yoktu. Traktör hiçbirinde yoktu. tarım karasabanla yapılıyordu.

üstelik nüfusumuz hastalıklardan kırılıyordu, bir milyon kişi frengiydi, iki milyon kişi sıtma, üç milyon kişi de trahomluydu. verem, tifüs ve tifo salgını da vardı.

Dünyaya gelen her iki bebekten biri ölüyordu.

ülkemizde ortalama ömür 40 yıldı. 

ülkede sadece 554 doktor vardı.

ekonomi aslında sıfırlanmıştı ve var olduğu sanılanların hiçbiri bize ait değildi. limanlar, madenler, bankacılık sistemi, demiryollarımız yabancılara aitti.

işletmelerin yüzde 95’inde motor yoktu.

kişi başına milli gelir 45 dolardı.

dört mevsim kullanılabilen karayolu yoktu, gerçi otomobil de bulunmuyordu memlekette.

***

Ve büyük Atatürk kadını insan bile kabul etmeyen ve bu halde yerlerde sürünen ülkeyi aldı ve çok kısa sürede ekonomisi sağlam ve büyüyen, sosyal ilişkileri tüm dünyaya örnek düzeyde olan, kadınına dünyadaki diğer ülkelerden daha fazla haklar veren ve çocukların bile hakları için gösteri yapabildiği medeni bir ülke yarattı.

1930 dünya ekonomi krizi patladığında sadece Türkiye her yıl düzenli büyüyebildi ve sanayisini, altyapısını kurmayı sürdürdü.

***

Bugün türkiye o günün şartlarından, 100 yıl önceki Türkiye’den bile geride. Zihniyet açısından ise ülke o günün Türkiye’sinin de neredeyse 100 yıl öncesinde gibi.

***

işte bu nedenle ben bugün Atatürk’ü ve cumhuriyetimizi düşündüğümde gözlerim her defasında yaşarıyor ve o kadrolara minnettarlığımı haykırmak istiyorum.