Yarı final şansını kaybetmiş olsa da milli takımımızı gururla, zevkle izlediğimiz bir turnuva geçirdik. cesur oynadıklarında sahaya kalite getiren futbolcularımıza kocaman bir teşekkür borçluyuz.
bunlar her sıradan seyircinin şu anda taşıdığına emin olduğum duygular.
Bir süre sonra olimpiyat heyecanı başlayacak ve bizler aile içi veya arkadaş grubu sohbetlerimizde futbolu ve bu son turnuvayı daha az konuşmaya başlayacağız.
***
bu gayet tabii ki normal. Ancak içimde bir ses diyor ki maç heyecanı bitmiş olabilir ama bizlerin asıl şimdi futbolu düşünmemiz ve konuşmamız gerekiyor.
Ankara’da çocukluğumdan itibaren İstanbul’dan gelen büyük takımların iki Ankara kulübü ile hem cumartesi hem pazar günü maç oynadığı günlerden bu yana maç izleyicisi olduğum halde futbol hakkında bilgisi, birikimi olan bir insan değilim.
bunun için sadece maç izleyicisi olmak yetmiyor. her konuda olduğu gibi bu konuda da çok okumak ve dünyadaki gelişmeleri takip etmek gerekiyor.
***
konu hakkında okuma ve gelişmeleri takip işi yapmadığım için iyi bir futbol bilgisine sahip olduğum katiyen söylenemez ama yine de ben asıl bu aşamada ülkemizdeki futbolun düzeyi üzerine bir diyalog açmamız ve tartışmamız gerektiğini düşünüyorum.
***
Oray Eğin’i ’Türk milli takımı ne kadar Türk’ diye sorduracak ve Yılmaz Özdil’i ’85 milyon insanın yaşadığı Türkiye’nin futbolumuz için yapamadığını beş milyon Türk’ün yaşadığı Avrupa başardı’ dedirtecek bir vahim durum var ortada. asıl bunu konuşmalı ve gelecek için ne yaparız onu çıkarmalıyız.
***
mesele şu; Türk milli takımının oyununa kalite getiren ve takımın omuriliğini oluşturan futbolcuların neredeyse tüm Avrupa takımlarının altyapısıyla, tekniğiyle eğitilmiş ve oluşmuş futbolcular.
Arda Güler ise özel bir durum. onun görülüyor ki doğuştan özel bir yeteneği bulunuyor ve aynı Messi gibi sahayı tümden kavrama ve atacağı her adımın birkaç adım sonrasını kafasında canlandırma yeteneği var. asistleri bu yüzden inanılmaz olabiliyor, bu yeteneği hiçbir altyapı veya eğitim bence vermez. bu yüzden geleceği büyük ve az bulunur bir yetenek.
Salih Özcan (Borussia Dortmund), Kenan Yıldız (Juventus), Hakan Çalhanoğlu (Inter Milan), Orkun Kökçü (Benfica), Merih Demiral (Al-Ahli), Samet Akaydin (Panathinaikos) o altyapıların ve o teknik bilginin verdiği imkanlarla oluştu.
Arda da Real Madrid’in müthiş imkanlarıyla yakında çok daha büyüyecek.
***
analizimizi sadece bu listeyi vermekle sınırlı tutsak bile, Türkiye’de neden daha kaliteli iyi oyuncu fazla yetişmediği sorusunu sorup, Avrupa’da verilen eğitimin, teknik bilginin, altyapının ve stratejinin ne olduğunu tartışıp, bizde nelerin eksik ve yanlış yapıldığını çıkarıp bunları hemen Türkiye’de de hayata geçirmemiz gerekiyor gibi geliyor bana. Yoksa büyük potansiyelimiz olduğu halde yeni ve genç yıldızlar yaratamazsak katıldığımız turnuvalarda ne başarı olursa olsun ülkemizde futbolun iyi bir geleceği olamayacak diye düşünüyor ve korkuyorum.