Fenerbahçe-Galatasaray derbisi sonrasında patlayıveren ‘Mourinho gidecek’ mi tartışması vesilesiyle 26 Eylül tarihinde yazmış olduğum ’sıkı Fenerbahçeli Ertuğrul Özkök’ün Mourinho meselesine skandal çözümü’ başlıklı yazımda ilk kez o gün başlamış olduğum futbol yazılarıma devam edebileceğim kötü haberini vermiştim.
***
futbol yazısı yazmamın beni de aslında hayli nefret ettiğim ve türkiye’de sayıları hızla büyümekte olan bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan insanlar kategorisine sokmaya başlayacağını bildiğim hale futbol hakkında düşünmekten ve bırakın düşünmeyi yazmaktan bile kendimi alıkoyamıyorum.
***
tabii bu arada beni hayatımda aslında çok yoran bilgi dipsomanim de girdi devreye (konu ne olursa olsun bilgiye ulaşırken sonuna/dibine kadar gitmek adetidir bilgi dipsomanisi).
özellikle sadece derbi günleri değil her durumda üç büyükler hakkında bulabildiğim her analizi okuyor, istastistikleri inceliyorum. şimdi bunlara ek olarak başıma Samsunspor ve Göztepe de çıktı. haydi Samsunspor ikinci olduğundan onu anlıyoruz da Göztepe ne oluyor diye sorarsanız, İstanbul’da oturacağı semti bile taraftarı olduğu takımın adına göre seçen, fikirlerine her zaman saygı duyduğum Yılmaz Özdil’in Göztepe sevgisinin nedenini inceledikten sonra İzmir’in bu takımına özel sevgim de oluştu. bu yeni takım sadece okuma ve istatistikleri inceleme yükümü biraz daha artırdı o kadar.
***
Olabildiğince bilgilendikten sonra maç günü de gelince hep şu rutini izliyorum: devre arası olur olmaz Erman Toroğlu’nun yorumlarını Olay tv’de seyrediyorum. Maç bittikten sonra Lider Tv’de Telegol programını hiç kaçırmadan dikkatle izliyorum.
Futbol söz konusu olunca şov unsurunun da mutlaka işin içinde olması gerektiğini ve hata şov boyutu olmazsa futbol yorumculuğu da olamayacağını düşündüğümden Erman hoca ile birlikte Serhat Ulueren’in sunuculuğunda Selim Soydan, Gökmen Özdenak, Adnan Aybaba ile birlikte yayınlanmakta olan lider Tv’deki Telegol favori futbol yorum/şovlarım.
***
pazartesi gecesi maçı tabii ki seyrettim. bir Galatasaraylı olarak tabii ki sonuç beni mutlu etti ama maçı seyrederken içimde belirli bir rahatsızlık da vardı.
biliyorsunuz Galatasaray son haftalarda oldukça formda, oynadığı futbolun kalitesi sürekli artmakta olan bir takım durumunda. Durum böyle olmasına rağmen Galatasaray bu önemli Beşiktaş maçında kendi sahasında nedense diğer maçlarında olduğu gibi seyredene zevk veren performansını ortaya koymuyordu bir türlü.
***
beni maç sürecinde rahatsız eden bir diğer konu da maçın hakeminin çok fazla faul çalmasıydı.
durmadan faul düdüğü çalmayı sevmesine rağmen maçın bence en kritik pozisyonunda normal olarak çalınması gereken faul düdüğünü bu defa çalmayınca beni şaşırtmıştı hakem.
***
pozisyona bakıldığında sonu büyük ihtimalle gol olarak bitecek bir Beşiktaş atağını faul yaparak kesen Barış Alper’in hareketine sarı kart verilmemesi ve hatta düdük bile çalınmaması bence hayli tuhaftı. üstelik daha önce sarı kartı da olduğundan yine kart görse bu Galatasaray’ın maçta 10 kişi kalmasına bile yol açabilecekti.
***
itiraf etmeliyim ki maç biter bitmez Telegol programı başladığından Erman Toroğlu’nun bu konudaki yorumlarını bu defa izleyemedim. ama Telegol’de konu uzunca konuşuldu. Adnan Aybaba’nın mutlaka kart verilmeliydi görüşüne karşı Gökmen Özdenak pozisyonda bir şey olmadığı görüşündeydi. bunu futbol taraftarlığı coşkusunun cilvesi kabul ediyor ve anlıyorum da.
bu arada maçın yayıncısının en azından bu tür tartışmalı pozisyonların filmini talep eden yayıncıya sağlaması yolunun da açılması tartışmalara derinlik getirmesi açısından iyi olabilir.
***
Ama maç sonrası basın toplantısında Beşiktaş yönetiminin hem Galatasaray’ı, hem de hakemi özelikle bu pozisyon bağlamında suçlaması ve hakemler konusunda imalarda bulunması olayı taraftar cilveleşmesi boyutunun ötesine taşıyıverdi. Maç sonrasında sosyal medyadaki geleneksel karşılıklı çizgi filmli atışmalarında Beşiktaş taraftarının kendi çizgi filminde Galatasaray için ‘Düdüklerin efendisi’ tanımını kullanması Beşiktaş taraftarının da hakem hakkında yönetimle aynı düşündüğünü göstermekteydi.
***
şimdi gelelim beni bu konu yazmaya sevk eden asıl konuya: Basın toplantısı düzenlemek sırası Galatasaray teknik direktörü Okan Buruk’a geldiğinde benim esas merak ettiğim konu hakemin bu faul çalmama suçlamasına acaba nasıl cevap vereceğiydi doğal olarak, ama toplantıdaki gazeteciler insanın aklına gelmeyecek bir işi yaptı, sanki bu tartışma hiç yokmuş gibi davranıp konuyu Buruk beye sormadılar bile.
medyası böyle olursa Türk futbolundaki sorunların çözülebilmesine de imkan yok tabii ki.