‘Penis yazarı’ lakabını sonuna kadar hak ederek almam tam bir kader mahkumluğu öyküsüdür.

Sedat Ergin gibi efsanevi bir ciddiyet abidesinden sonra onun yerine Hürriyet temsilcisi olarak Washington’a atandığım yıllarda Bill Clinton ABD başkanıydı.

Sedat’tan sonra benim gibi birini Washington’a göndermesi yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün aslında Amerikan yönetimine çektiği kocaman bir’ fuck you’ydu.

neyse işin o tarafını bırakıp asıl konuya, nasıl bir kader mahkumu olduğum meselesine geleyim…

***

Önce Bill Clinton, üstelik başka hiçbir yer kalmamış gibi Oval ofisin içinde Monica Lewinsky ile oral seks yaptı. bu tabii ki penis içeren bir eylemdi, ilk penis vukuatıydı.

daha sonra oturduğum evin en fazla iki kilometre ötesinde bir evde kadın kendisini aldattığını düşündüğü kocasının penisini kesip bahçeye attı. Neyse ki penis daha sonra gelen polis köpekleri yemeden bulundu ve yerine dikildi. adam daha sonra porno film yıldızı bile oldu. O kadar başarılıydı yani ameliyat.

***

bu iki olay üst üste gelince bilinçaltımda hayli sarsıcı bir kopuş oldu ve durup dururken, başka hiçbir dış uyarıcı yokken kendi penisime taktım; buna dramatik düzeyde bir Freud kayması da diyebilirsiniz.

ve ondan sonra penisi akla gelebilecek ve de katiyen gelmeyecek boyutlarıyla ele alan yazılarıma başladım.

Yayın yönetmenim Ertuğrul Özkök olduğundan onun bu yazılara kızdığını filan düşünmüyorsunuz değil mi?

***

ve ben bir kader mahkumu olarak penis yazarı olmakla kalmadım, ana yazı konumu her yönüyle daha iyi öğrenmek için araştırmacı gazeteci bile oldum. penis konusundaki araştırmacı gazeteciliğimi Uğur Mumcu görebilse o bile beni takdir edebilirdi, o kadar ciddiydim yani.

***

bu araştırma süreci doğal olmayan sayıda çok penis fotoğrafı görmemi de gerektiriyordu.

o günlerde bu süreci çok daha keyifli yapması ihtimali büyük bir özelliğin bende olmamasına üzüldüğümü hatırlıyorum. hatırlarım, keşke eşcinsel olsaydım diye kaç defa düşündüm.

***

bu penis görme işi yıllarca sürdü. bütün o süreçte katiyen görmek istemediğim bazı penisler var, inşallah onlar bir şekilde karşıma çıkmaz diye umdum durdum hep. ve bu, bugüne kadar olmamıştı.

tam katiyen istemeyeceğim bir penis görüntüsü görmekten galiba yırttım diye düşünmeye başlamışken OdaTV sitesinde durup dururken şöyle bir haber çıktı.

‘İbrahim Tatlıses’in başrolünü oynadığı filmde geçen bir hamam sahnesinde bir anda ortalık karışıyor ve peştemal giyen erkekler yine kendisine hücum ediyor. Tatlıses dövüş figürlerini sergilerken beline sarılı peştemalının aralanmasıyla o malum görüntü ortaya çıkıyor.’

***

şimdi diyebilirsiniz ki ‘sen neden ibrahim Tatlıses’in penisini görmek istemiyordun ki’. o zaman ben de size ‘niye görmek isteyeyim ki’ diye sorarım ve işi orada kapatırım.

bir de şu var, ben ‘malum görüntü’yü okuyunca o görüntünün penis malum görüntüsü değil popo malum görüntüsü olmasını ummuştum. 

‘bunu neden ummuştun’ diye soracak olana da ‘neden olmasın ki’ demekle yetiniyorum.