Sanat konularına ayırdığım pazar yazılarımda geçen hafta ‘2 nisan 1917’de New York’ta yaşanan olay sanatın anlamını değiştirdi’ başlığı altında Marcel Duchamp’ın yaptığını anlatmıştım.
bugün de sanatın anlamını değiştiren bir başka olaydan bahsedeceğim.
***
bu olay da yine New York’ta 1964 yılında yaşandı.
New York şehrinde ulaşımın atlarla yapıldığı dönemden kalan eski bir ahır olan bina sonradan dönüştürülüp Stable galerisi olmuştu.
Sanat hakkında felsefi düşünen Arthur Danto o gün Stable galerisine girdiğinde o güne kadar sanat hakkında oluşturduğu bütün Hegelci felsefi düşünceler altüst oldu. Çünkü o gün galeride Andy Warhol adlı bir gencin ürettiği Brillo kutuları sergileniyordu.
Brillo bir popüler temizlik ürünüydü. Warhol süpermarket raflarında görülen Brillo kutusunun tıpatıp aynısını atölyesinde üretmiş ve galeride de bunları sanki market rafındaymış gibi dizerek sergilemişti.
Bu bence gerçeklikle arasına mesafe koyan moderne karşı büyük bir tepkiydi. Dahası modern öncesi gerçeğin temsiline dayanan mimesis dönemiyle de dalgasını geçiyordu. çünkü Warhol’un kutuları temsili de değildi, gerçeğe birebir uygundu.
Bu kutuların gerçeğe tıpatıp benzemesinin sanat açısından anlamının ne olduğunu soran Danto, Brillo kutularının Batı sanatının müesses nizam ve gidişatını sona erdirip sanatın icra, algılanma ve teşhir edilme biçimini değiştiren yeni bir çoğulculuk dönemi başlattığını düşünmeye başladı. Hegelci Danto’ya göre bu ayrıca sanatın sonunun geldiğini de söylüyordu.
Baudrillard ise ‘Warhol gerçekten sanatın sonunu işaret etmiştir ama bunun Hegel ile ilgisi yok, Warhol sanatçıyı tüccar yaparak ortadan kaldırdı’ dedi.
***
Modernin büyük anlatısının teorisyeni Clement Greenberg’e göre popüler kültürle herhangi bir bağlantı modernizmin bütün inancına aykırıydı.
Greenberg 1939 yılında Paris Review dergisine yazdığı Avant garde and Kitsch başlıklı önemli ve etkili yazısında popüler kültürü kitsch ile özdeşleştirdi ve üst sanat için bunun reddedilmesini istiyor ve avangardın soyut eserlerinin üst düzey sanat olduğunu söylüyordu.
Modernin bu büyük anlatısı bir süre hakim sanat ideolojisi oldu.
Ancak Marcel Duchamp ve Andy Warhol’un sanatsal ve felsefi müdahalelerinden sonra modernde gerçeklikle arasına uçurum koymuş sanat birdenbire gerçeğin tam içine itilmiş, yani bir anlamda tamamen karşı uca gitmişti. üstelik üst sanat ile alt sanat arasındaki sınırlar da tamamen yıkılmış ve Brillo kutuları gibi veya pisuar gibi kitsch diye tanımlanacak nesnelerin de sanat olduğu iddia edildiği yeni bir dönem açılmıştı. Danto o gün Stable galeride gördüklerinden sonra hem modernin kesin bittiğini, hem de sanatın sonunun geldiğini düşünmeye başladı. Tabii bu bundan sonra sanat olmayacağı anlamına gelmiyordu. Danto sadece sanatsal anlatıların sonunun geldiğini ve bundan böyle her şeyin mümkün olduğu bir dönemin açıldığını söylüyordu (Sanatın Sonundan Sonra, Arthur Danto, s.23 ‘Modern. Post-modern ve çağdaş’ bölümü).
Çünkü sadece modernin büyük anlatısının değil bütün büyük anlatıların sonu gelmişti ve modern dönemi aslında büyük anlatıların sona ermesinden önceki son dönemdi.
Gerçeklikten gittikçe uzaklaşan moderne karşı oluşan sanatsal tepkiye bir geçiş dönemi olarak gördüğüm pop sanat yıllarında sanatçı gerçeklikle uzlaşmakla kalmadı, üstelik gerçekliğin Greenberg’e nazire yapar gibi en kitsch, en popüler yönlerini sanatın esas unsuru haline getirdi.
Bütün bunlar biçimin içeriğe karşı üstünlüğünü savunan moderne karşı bir tepki olarak içeriğin biçime karşı üstünlüğünde ısrar eden ve modernist estetik değerlerine karşı koyan sanat pratiğiydi.
Sanatını sonunun geldiğini söylemek gayet tabii ki Hegelci felsefe doğrultusunda alınmış felsefi bir tavırdı. Bu artık sanatın yapılmasına son verileceği anlamına gelmiyordu. Sadece bu daha değişik bir sanat olacaktı.
Ama bu sanatın özellikle Marcel Duchamp ve Andy Warhol’dan sonra nasıl yapılacağı artık net tanımdan yoksundu. Gidilecek yönü belirleyecek hiçbir büyük anlatı artık yoktu. Büyük anlatı olmadığı gibi bütün büyük anlatılardan şüphe duyulduğu bir döneme de girilmişti. Postmodernizm insanlığın sorunlarına her şeyi kapsayan tek bir çözüm bulma uğraşlarını aptalca, naif ve vesveseli buluyordu.
Postmodern dönem tam bir inanç kaybı dönemidir. Bu nedenle herkesi bağlayıcı modernizmin tekli okumalarına karşı çoklu okumalı küçük uzlaşmalara dayalı bir çoğulculuk dönemidir postmodernizm.
Modernizm geleneği (mimesisi) reddederek yükselişe geçmişti. Buna karşı post-modernizm çoklu okuma ve alternatif bir yaşam dili olarak düşünülebilir.