1990’larda Hürriyet yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök beni Washington’a temsilci olarak atarken hata yaptığını başlarda büyük ihtimalle tam bilmiyordu.
Ciddiyeti ve haber titizliğiyle Amerikan dışişleri bakanlığı personelini bile canından bezdirmiş olan Sedat Ergin gazetenin Ankara temsilcisi olarak Türkiye’ye dönüyordu. Düşünsenize onun yerine beni gönderiyorlardı.
***
Bu kararın arkasında bence bir devlet politikası da olabilirdi. Türk devleti bütün Türklerin ciddi ve titiz olmadığını göstermek için benim gibi laubali bir insanı örnek olarak göndermek istemiş olabilirdi.
***
Neyse Sedat ve ben birlikte Ankara’dan yola çıktık ve Hunter Thompson’u bile kıskandırabilecek bir Gonzo macerasından sonra Washington’a vardık. Yolda ikimizin içtiği içki miktarı bence yeni bir dünya rekoru olarak kayda geçebilirdi. Şöyle söyleyeyim, uçak indiğinde ikimiz de Ruanda’ya mı yoksa Washington’a mı geldiğimizi ayırt edecek halde değildik. Üstelik ben o tarihte içki miktarımı azaltma sürecindeydim. O günden sonra kendime öyle manasız hedefler koymaktan vazgeçtim.
***
Türk medyasında ABD’nin başkentinde hemen her gün Türkiye’yi alakadar edecek haberler olduğu yolunda bir varsayım vardır. Benden önceki dönemde Hürriyet’ten Sedat Ergin ve Cumhuriyet’ten Ufuk Güldemir bu varsayımın sürmesi için bir komplo düzelendi ve ortak çalışarak gerçekten hemen her gün haber varmış gibi davrandılar.
***
Gazetenin benden en fazla ne bekleyebileceği altı ay sonra net belli oldu. Onlara bir dizi hazırlamakta olduğumu söyleyince sonunda laubali olmayan bir şeyler yazacağım beklentisi oluşmuş olabilirdi.
Oysa ben o dönemde MTV’de çok popüler olmuş Beavis and Butt-head çizgi filmi hakkında yazmıştım diziyi. hayata aynı şekilde baktığımızı zaten bildiğim yayın yönetmenim de bu diziyi Hürriyet’te yayınladı.
***
Adım Türkiye medya piyasasında dolaşmaya başlamıştı ve ben sonunda penisi keşfettim. tam o dönemde başkan Clinton Beyaz Saray’da bir stajyer kıza oral seks yaptırmıştı ve Washington yakınlarında bir kadın kızdığı kocasının penisini kesip evin bahçesine atmıştı. yani benim penisi keşfetmem penisin trend olduğu bir döneme denk gelmişti.
***
büyük çoğunluğu penis üzerine olan mizah yazılarına da başladım. o günlerde benim gönderdiğim haberlere bakanlar Washington’da Türkiye hakkında ciddi hiçbir şey olmadığını sanabilirdi. bunun olup olmadığını anlamanın tek yolu Sedat’ın ABD’ye geri dönmesiydi. o da bunu istemediğinden durum bu yüzden öyle sürdü.
***
Bir süre güzel gitti her şey, ama tez canlı olduğum için sıkılmaya başladım. Mizahla yaşamak iyi hoştu ama beynimi meşgul edecek başka şeylere ihtiyacım oluyordu. Birleşmiş Milletler güvenlik konseyi raporlarını okuyarak eğlenebilen Sedat gibi yapamayacağıma göre yeni bir şeyler bulmam lazımdı.
***
Özkök ile daha sonra hayatın anlamını keşfedeceğimiz Hayvanat bahçesi yakınındaki evimden Dupont Circle’a yürüyerek giderken yolda hep dedektif romanlarında uzmanlaşmış bir kitapçı dükkanının önünden geçiyordum. Aşırı sıkıldığım bir gün bir umut bu dükkana girdim.
***
dükkanın sahibine bana mizahi yazılmış dedektif romanı lazım deyince fazla düşünmeden Carl Hiaassen’nin kitaplarını verdi.
ve ben böylece hem büyük bir ustayı keşfetmiş oldum, hem de onun konularının geçtiği Miami’nin tuhaf dünyasını anladım.
***
yazarın bunca tuhaf karakter ve olayı nasıl düşündüğünü merak ettiğimden biraz araştırdım, sonra gördüm ki Hiaassen’in fazla düşünerek yaratmasına gerek yoktu. sadece sokağa çıkıp biraz yürümesi yetebilirdi. çünkü Miami aklınıza gelebilecek ve katiyen de düşünemeyeceğiniz kadar tuhaf, aşırı uçlarda yaşayan ve garip davranan karakterle zaten doluydu.
***
Carl Hiaassen zaten gazeteci ve köşe yazarı olduğundan sokakta dolaşmak işinin bir parçasıydı. yani anlayacağınız romandaki tuhaf karakterlerini sokakta her gün zaten rutin görüyor olmalıydı.
***
bütün bunları şimdi neden düşündüğüme gelirsek bu yine Miami’den okuduğum son haberden dolayı oldu.
Bu habere göre ABD’nin Florida eyaletinde yaşayan 31 yaşındaki itfaiyeci Brandon Boothby milyonda iki kişide görülen bir hastalığa yakalanmış. Boothby’e grip olduktan sonra vücudunu patojen ve bakterilere karşı savunmasız bırakan bir hastalık teşhisi konmuş ve sıkı durun, Boothby sonunda burnunu kaybetmiş. Ayrıca yine bu hastalık yüzünden Brandon’un bağırsaklarının da göbeğinin üstüne çıkması ihtimali varmış. buna kolostomi (kalın bağırsağın karın yüzeyine gelmesi) deniyormuş.
düşünebiliyor musunuz sokakta kendi halinizde yürürken birden karşınıza burnu olmayan ve aynı zamanda bağırsağını da göbeğinin üstünde taşıyan bir adam çıkıveriyor. Carl Hiaassen’in romanlarından bildiğim kadarıyla bu sadece Miami’de olabilecek bir şeydi.
***
yazıyı bitirirken benim penisimi kaybetmem de acaba adamın hastalığına yol açan virüsün bana da bulaşması nedeniyle olabilir miydi diye düşündüm. bu sorunun cevabı hala meçhul.