İtiraf etmeliyim ki diziye karşı önyargılıydım. sosyal medyaya düşen Dilber dansı fragmanının üzerimde yarattığı olumsuz etki sonucuydu bu önyargı. Galiba sosyal medyada gördüğü her çıplaklıkla ölüp bitebilen bir kitlenin beğenisine mi oynanıyor acaba diye düşünmüştüm. Diziyi izlemeye de hakkında mizahi bir eleştiri yapmak amacıyla oturmuştum.
***
Önyargımın yanlış bir yönde olduğu dizi başlamadan önce ekranda çıkan ‘Gerçek hayat hikayelerden esinlenir’ cümlesiyle belli olmuştu. bunu okur okumaz ‘yaşamak için kendimize hikayeler anlatırız’ cümlesini yazan büyük yazar Joan Didion’u hatırladım. ilk sahneden bile önce böyle bir cümle olabilmesi bende kim bilir daha ne cümleler duyacağız beklentisi yarattığından not defterimle kalemimi de yanıma aldım.
***
Gerçi Yılmaz Erdoğan’ın bilgi ve birikimine güvenirim, Dilber dansı fragmanının yaratacağı etkinin olumsuz olabilecek yanlarını onun da düşünmemiş olabilmesi imkansızdı. Seksi dansın büyük ilgi ve heyecan yaratacağı kesindi tabii ki. Yılmaz Erdoğan’ın da yazıp oynadığı dizinin en güçlü olabilecek tanıtım yolunu seçmesi gayet tabii ki profesyonel doğru karardı. o yüzden benim gibi fragmanı nedeniyle diziye karşı önyargılı olmak baştan yanlıştı.
***
Dizileri, oyunculuğu eleştirmeye girişmek haddime düşmez ancak devamlı yazarlarla yaşadığım ve kendim de yazar olmaya çalıştığımdan iyi yazarlıktan anlarım.
dizide baştaki cümleden ve bazı diyaloglardan anladığım kadarıyla Yılmaz Erdoğan çok iyi bir yazar.
birçok kitabı var, iyi yazar olduğunu anlamak için diziyi görmeyi mi bekledin diye düşünebilirsiniz. çok da haklısınız kitaplarını önceden hiç okumamış olmak şu an pişman olmaya başladığım bir hataydı.
***
Beni yazar olarak çeken diyaloglardan not alabildiklerimi biraz sonra aktaracağım tabii ki, ama önce Yılmaz Erdoğan’ın kitaplarını okumaya başlayacağımı söylemek istiyorum.
ben yıllardır sadece zevk ve keyfim için kitap okuyamıyorum. Sadece yazıma, kitabıma yardımcı olma ihtimali olan kitaplar okudum uzun süredir. Sanatla ilgili ve deneme ağırlıklı kitap okuma listem nedeniyle kütüphanemdeki romanlar uzun süredir ihmal edilmiş vaziyette.
***
bu kötü adetimden Yılmaz Erdoğan’ın kitaplarını okuyarak kurtulma niyetim var şu an.
Hatta okumaya onun ‘Kayıp Kentin Yakışıklısı’ adlı şiir kitabıyla başlarsam şiir okuyamama kabahatimden de kurtulurum belki diye düşünüyorum.
***
dediğim gibi dizideki diyaloglardan bana çekici gelen bazılarını defterime yazdım. unuttuğum ve kaçırmış olabileceklerim vardır mutlaka. şu an diziyi izlerken almış olduğum notlara bakarken ‘acaba bu cümlelerden dizinin havası nedeniyle mi etkilenmişim’ diye düşündüklerim de var. Ama yine de bir kısmını size aktaracağım.
hapisten çıktıktan sonra ziyaret ettiği eşin mezarı başında “Senin aşkın değil sadece, failin olmak da varmış” cümlesini söyledi.
‘daha önce insanların telefonu vardı şimdi telefonların insanları var’
‘konuştuğumuz yalan sustuğumuz hakikat’
‘kimse kendisine benzemiyor’
‘Kuş beynine yeni edebiyat mı yükledin’
‘çok yapay zekalı insan tanıdım bu hayatta’
Bunlar yazı açısından şık bularak not aldığım cümlelerdi diziden.
***
en son 25 yıl kadar önce turistlerin artık olmadığı yağışlı bir kış gününde Yalıkavak’ta bir meyhanede yüz yüze konuştuğumda Yılmaz Erdoğan’ın normal hayattaki konuşması dizideki gibi mi hatırlamıyorum. Dizideki ses tonu bana türkü söylemeyi kesip şiir okumaya başlamış olan Ruhi Su’yu hatırlatıyordu. etkileyici olabilen ama uzun diyaloglarda dinleyen açısından yorucu da olabilecek bir tondu.
***
diziyi sadece yazar olarak değil, izleyici olarak da sevdim. beni içine çekti ve devamını da merakla bekliyorum. bugüne kadar iyi bir Türk dizisi izleyicisi olduğumu söyleyemem ama İnci Taneleri ile buna da başlayacağım gibi bir duygu var içimde.