Jack Kreouac benimle neredeyse yaşıt olan ‘On the Road’ klasiğini 1957 yılında yayınlamıştı. Yolculuklardan çıkarılan marjinal kültür çözümleri ekolünün başlatıcısı sayılabilecek bu çalışma popüler kültürde gücünü hala sürdürüyor. Üzerine filmler yapıldı bilimsel çözümlemeler yayınlandı.
Gerçi ‘Gonzo’ kavramının yaratıcısı Jack Kerouac değildir ama onun yollarda kitabı tam da gonzo stilidir.
Hunter Thompson ‘gonzo stili’ düşünce ve yazarlık kavramını kendi yaşam pratiğinden yola çıkarak oluşturmuş ve kavramlaştırmıştır.
Gonzo stili yazıda yazarın en çok uzak durmaya çalıştığı objektif ve denge gözeten düşüncedir. Gonzo olabildiği kadar subjektif düşünür ve yazar, alaycıdır, kiniktir, anlattığı olayın bizzat içinde olarak hatta gerekse o olayı kendisi çıkardıktan sonra yazar. anlattığı olayın tüm boyutları ile anlaşılması için yazısında kurgu da kullanır. ve okuyucu bir süre sonra gerçeklerin nerede bitip kurgunun nerede başladığını anlayamamaya başlayabilir. Gonzo yazar eğer yıkıcı bir mizah gücüne de sahipse sonunda türler içinde okunması en fazla eğlendiren yazı türü de ortaya çıkabilir.
***
yazılarıma ara vermeden 17 gün kadar önce ‘Balkanlara kaçacağımı ve eğer sağ salim dönmeyi başarabilirsem nekahet döneminden sonra tekrardan yazmaya başlayacağımı söylemiştim. gerçi nekahet dönemimin bittiği söylenemez, bunu yakında tamamlanacağını sanmasam da yaşadığım bence fantastik olan deneylerin öyle fazla rasyonel bir beyinle değil biraz da ‘iyi olan’ beyinle yazılması hem daha doğru olacaktı hem de gonzo geleneğine bu daha uygundu.
bu aile gezimizi planlayan oğlumdu. Sadece bu bile geziye çıkmaktan daha o aşamada vazgeçmem için yeterli bir nedendi bence. çünkü o gençlik enerjisine uygun bir plan yapmıştı ve benim ise artık ideal tatil tanımımın düşkünler evinde akşamüstü yapılacak bingo yarışmasını beklemekten ve bunun bana vereceği heyecan ve gerginlikten ibaret olması gerekiyordu.
***
ama 70 yaşımda vücudum buna hiç uymasa da beynim hala ‘yapabilecekmişim’ gibi davranmaya itiyor beni. konu ne olursa olsun, seks, yemek, içki, eğlenme veya Balkanları arabayla turlamam olsun hiç fark etmiyor. Beynim yapabilirsin diyor hatta mutlaka yapmalısın dediği anlar bile oluyor ve ama vücudum tavizsiz, beynime katiyen uymuyor. En mükemmel afrodizyak olan beyin, uzunca bir süre önce penisimin cenaze törenini düzenlemiş olmama rağmen hala nasıl bana seksi düşündürebiliyorsa aynı şekilde benim gibi Ümraniye’den Sancaktepe’ye gittiğinde bile büyük seyahat macerası yaşadığını sanabilen bir kişiye Balkanları arabayla gezebileceğini düşündürttü.
***
Rana İstanbul’da bana ’neredeyse tüm insanlık alemine karşı önyargılarından, nefretinden kurtulman için bu geziye gelmen lazım’ dediydi. Ben özellikle balkanlarda yapılan bir gezinin bir insanı önyargılarından ve insan nefretinden nasıl arındıracağını anlamasam da evlilik birliğimizin geçici olsa da biraz daha sürmesi için kabul etmiş gibi gözüktüm. Oysa özellikle Sırbistanı da içeren bir geziden sonra bendeki insan sevgisizliği ve nefretinin daha da artacağını düşünüyordum nitekim bu da oldu. Şu andaki nekahat dönemimde insanlar hakkında Nietsche’ci ve Schopenhauer’ci bence fevkalade güzel olan duygular içindeyim.
***
aslında bence intiharın farklı ve orijinal bir yolu gibi olan bu geziye çıkmakta gizli iki nedenim de vardı:
1-bu tür aile gezilerinde aile parçalanmaları ve bazı durumlarda cinayetler de olabildiğini bildiğimden geziden bir umudum da buydu. nitekim Rana bunu benim üzerimde bir defa Romanya’da, bir defa da Montenegro’da denedi. Başarısız olan bu girişimlerinden sonra yenilerini şu an artık Balkanlarda olmamamıza rağmen nedense Ümraniye’de bile yapmaya çalışıyor. galiba beni öldürme girişimi onda yeni hayat tarzı haline gelmiş olmalı.
2-Balkan gezisine çıkmakta diğer gizli nedenimse ise bir süredir kendime intihar edeceğim ideal ortamı bulmayı balkanlarda mutlaka başaracağımı düşünmemdi.
neden orada bulunduğumuzu bilemediğim bir Sırp kasabası gotik ruh haliyle ve insanlarından saçılan negatif enerjisiyle bu iş için idealdi bana göre. intihar için büyük şehir isteyenlere tavsiyem zagrep. sevimsizliği sofya’dan bekliyordum ama Sofya beni şaşırttı. gece geçirmek için ideal yer Slovenya’nın başkenti ve kosova bence.
oğlum nedense dünyada var olan her tarihi yapıyı görme fikrine sahip olduğundan, tarihten fazla hoşlanmadığım halde birçok anlamsız kale ve manastırın önünde durup onun gezmesini bekledik. o bekleme anları jack kerouac kadar yola çıkmasa bile durduğu yerde zihinsel seyahatlere çıkabilen ve bunların birinde eşini vurup öldüren Hunter Thopmson’a en fazla empati yaptığım anlardı.
Hırvatistan’a geçmeden önce sırp yollarında molada gördüğüm ve köpeklerine ’Tito’ adını takacak kadar yaşlı çiftin köpekleri de dahil her şeye kinle bakan gözleri bu coğrafyada yeni bir soykırımın yaşanmasının hala kaçınılmaz olduğunu gösterdi bana.
***
Sırp erkeklerinden fazla hoşlanmıyor olabilirim, ama bunu sırp kadınları için söylemem mümkün değil. Slovenya’da konuştuğum bir adamın bana dediği gibi Sırp kadınları yaptırımların en ağır olduğu dönemlerde bile kendi bakımlarına ve kıyafetlerine çok özen gösterirmiş. bunu anlatan adama senin eşin de sırp mı diye sorunca hayır eşim Perulu dedi. bu tuhaflığın nasıl olabildiğini sorduğumda o sıralarda cruise gemilerinde çalıştığını söyledi. ben de trajedinin darbesini azaltmak için yine de şanslısın o günlerde çalıştığın gemi İstanbul’a yaklaşmış da olabilirdi dedim, adam o andan itibaren Rana’yla konuşmamaya özel önem gösterdi.
***
Kosova bana müthiş enerji verdi. Meydanda rakımı yudumlayıp garson arkadaşlarla türkçe muhabbet ederken turumun sonuna yaklaşmakta olmama rağmen balkanları daha henüz yeni perspektife oturtmaya başladığımı hissettim. Kosovalılar Bosnalıların köfte yapmayı beceremediğini düşünüyor. halbuki benim eski şehirde mostar köprüsüne giden yoldaki köftecide yediğim köfte hepsinden güzeldi. Slovenya’da bunu zaten bekliyordum ama Romanya bana sürpriz yaptı ve çok dinamik ve modern bir toplum oluşumu içinde olduğunu hissettirirdi.
***
Hırvatistan’dan nasıl olduysa bir geceliğine İtalya’ya geçtim ve Trieste’de beklentilerin altında kalan bir yemek yedik. ben İtalya’nın nasıl da olup Avrupa Birliği’ne üye olabildiğini anlayamam, çünkü AB belirli ortak kuralların her üye tarafından kabul edilmesiyle oluşur, italya ise varlık nedenini var olan bütün kuralların ihlal edilmesine adamış gibi yaşıyor. üstelik bunu yaparken sevimli bile olabiliyor.
***
Hırvatistan ve Arnavutluk sahillerinde güzel ve nispeten ucuz deniz-güneş tatili imkanları var. ama ben Ege’yi görmeden deniz gördüm diyemediğimden Kosova’dan çıkıp Üsküp’te kahve molasından sonra Makedonya’dan hızla Yunanistan’a geçip Ege kıyısında rakı meze yapabileceğim Dedeağaç’a vardık. İpsala işkencesinden sonra da eve ulaştık.
