Büyük yazar Norman Mailer ‘advertisement for myself’ adlı çalışmasını 1959 yılında yayınlamıştı. Tarihinden de anlaşılabileceği üzere bu çalışma 1960’lı yıllarda yaşanacak kültürel altüst oluşun başlangıç işaretini de veriyordu. Mailer bu kitabı sosyal ve kültürel konulardaki makalelerinin bir yeniden hatırlatılması diye planlamış ve başlığını da buna göre atmıştı.

***

Kendim için reklamlar çalışmasının Norman Mailer’e sağladığı bir maddi çıkar yoktu, çalışma bu amaçla da yapılmamıştı.

benim kendim için reklamımın da maddi çıkar sağlama amacı yok. Sadece büyük emek harcadığım bu iki çalışmanın kamuoyu tarafından duyulması amacını taşıyorum. Kitap yerine örneğin farklı aromalı bir kondom üretmiş olsaydım bunu burada katiyen tanıtmazdım ama tanıtılan konu kitap olunca işler biraz değişebiliyor.

***

Benim şimdilik iki kitaptan ibaret ‘Kütüphanemdeki’ dizisi çalışmalarımın esas amacı yaratıcı düşünme süreçlerin anlamaya çalışmaktı. ‘’Kütüphanemdeki sesler’’ kitabında bu hemen her sanat dalından örneklerle anlatıldı. “Kütüphanemdeki isyan”’ çalışmamda ana konu modern ve postmodern sanattı.

***

bu kitaplar için ilk çalışmaya başladığımda eşim her zaman olduğu gibi destek veren ve beni  cesaretlendiren biçimde konuştu ve ‘ama sen bu konulardan anlamazsın ki. boşuna uğraşma’ dedi.

Haklıydı aslında, yazmaya bir başladım mı hangi  yöne gideceğini önceden bilmeden doğaçlama teknikle  yazdığım bu iki kitap aslında yeni öğrenen bir kişinin yeni öğrendiklerini kendisi gibi olanlara aktarma çabasıydı.

***

bir konuyu yeni öğrenmeye başlayan kişi o yeni öğrendiklerini başkalarına da aktarmaya girişirse zor anlaşılır konuları daha rahat okunur bir üslupla yazabilir gibi bir iddiam da vardı.

bu iddiamı gerçekleştirmeye girişirken ben cesaretlendiren Ranciere’nin ‘Cahil Hoca’ adlı çalışmasıydı.

Ranciere bu çalışmasında Jacotot adlı bir kişinin yaşadıklarından yola çıkarak insanın çok bildiğini de öğretilebileceğini ve bilgiye ulaşma yolunu başkalarına açabileceğini anlatır. Aynen benim bu kitaplarda yapmaya çalıştığım gibi.

***

1818’de sürgünde bir devrimci olan Jacotot Belçika’da Fransız edebiyatı okutmanı olarak yarı-zamanlı bir iş bulur. Tek kelime Fransızca bilmeyen Flamanlara kendisi de tek kelime Flamanca bilmediği halde hocalık etmek zorundadır… İki dilli bir kitap  baskısı koşar imdadına; öğrencilerinin kendi kendilerine Fransızcayı ve konuyu  öğrenmelerine kılavuzluk eder. İnsanın bilmediğini de öğretebileceğini gösteren bu tuhaf deneyin sezdirdiği kaçınılmaz sonucu anlamakta hiç gecikmez Jacotot: Bilenle bilmeyenin, öğretenle öğrenenin, kol emekçisiyle zihin emekçisinin kısaca zekaların eşitliğini keşfeder.

***

ben de zekalarımızın eşitliğine güvendiğimden öğrenirken yazdığım bu kitapları  okuyucularıma sundum. belki okuyacaklar biraz keyif alarak bilgilenebilir diye haberdar ettim bunlardan sizleri.

***

yazar David Foster Wallace bir defasında kurmaca türü dışına taşan kendi yazı çalışmalarını “yapacak daha iyi işleri olan başkaları adına bir meseleyi araştırması için makul zekaya sahip birine hizmet sektöründe zaman verme”ye benzetmişti.

Benim kurmaca türü dışındaki bu çalışmalarımda amacım tam da buydu. umarın ben de bana verilen zamanda makul bir iş çıkarmayı başarmışımdır. Umarım okur ve keyif alırsınız.