Bu mesleğe muhabir olarak Hürriyet’te başladığım ilk yılda bir prensip kararı almıştım.

fazla prensibim olmadığından bu kararımı hatırlamam hep çok kolay oluyor.

***

Bu prensip kararıma göre İstanbul, İzmir ve Ankara şehir sınırı içinde yer almayan hiçbir olay beni alakadar etmeyecekti.

görev gezileri olduğunda Ankara’nın doğusunda olanlara da  gitmeyecektim. Sadece yurtiçinde ve dışında batıda olanlar benim ilgi alanıma giriyordu.

***

o zamanlar yayın yönetmeni olan Çetin Emeç bu kararım nedeniyle beni birkaç kez öldürmekle tehdit etse de bu prensibimden taviz vermedim.

bu arada sanki kendisi büyük halk sevgiyle doluymuş gibi, sanki halka yakın olmanın zirvesini  teşkil ediyormuş gibi Ankara temsilcisi Ertuğrul Özkök bile, temelinde halktan mümkün olduğunca uzak durmak, halka bulaşmamak  arzusunun yer aldığı bu prensip kararımdan beni vazgeçirmeye kalkıştı nedense. Beni bu prensip kararıma aykırı bir davranışa zorladığı takdirde kendisinin halk aleyhine sözlerini açıklamakla tehdit ettim. Ve tabii ki o da bana bir şey yapamadı.

***

yani anlayacağınız gitmesem de görmesem de orada bir köy var olabilir ve o köy bizim köyümüz de olabilirdi ama bunu benim katiyen görmeyeceğim kesindi.

***

uzun yıllar önce almış olduğum bu prensip kararımı yıllar içinde büyük kararlılıkla hayata geçirdim. geldiğim bu yaşta beynimin sakin ve kötü düşüncelerden uzak olabilmesini yıllar içinde halkla hemen hiç karşılamamış olmama bağlıyorum ben.

istanbul’da da halk diye adlandırabileceğimiz bir kesim var ne yazık ki. Ama ben sanki tamamen yoklarmış gibi davranabildiğimden beynim rahat olabiliyor.

***

Ankara’nın doğusuna iş seyahati  yapmama ve halkı görmeme prensibim benim kariyerimi de zedelemedi. Hatta bu hayat tarzımın kariyerimi güçlendirdiğini bile söyleyebilirim.

***

ancak bazen biraz sonra aktaracağım  türde bazı olayların haberi gelince ben bile acaba bunları bizzat görmek için arada halka inse miydim diye düşünüyorum.

Beni öyle düşündüren son haber şuydu:

‘Konya’nın Selçuklu ilçesinde birlikte yaşadığı kadınla swinger partilerine katılan ve kadının 17 yaşındaki kızını üç3 yıl boyunca istismar ettiği belirtilen muhtar için 88 yıl hapis cezası istendi.

Muhtarla kendi kızının cinsel içerikli fotoğraflarını çektiği iddia edilen anne için de aynı ceza talep edildi.’

***

işte bu haberi okuyunca keşke o prensip kararım olmasaydı da ben bu olayı halkın içinden, yerinde  izleyebilseydim diye bile düşündüm.

haberde ilk dikkatimi çeken nokta eş değiştirme partilerinin Konya’da değil onun bile ilçesinde yaşanmasıydı. Kasaba yaşamlarında öyle fazla ahlak aramak gibi bir adetim olmasa da Konya gibi bir yerin bir ilçesinde bunun olabilmesi ilginçti.

Eş değiştirme partilerine eşiyle birlikte katılan muhtar da tam azmış, bir gazeteci olarak bu azgınlığın boyutunu yerinde görüp okuyuculara anlatmak ilginç olabilirdi diye hayıflandım.

Anadolu’ya açılmama prensibimden beni neredeyse vazgeçirecek boyut bunlar değil aslında, kendi kızının cinsel içerikli fotoğraflarını çeken anneydi. Onunla mülakat yapıp bu davranışında bir ahlaki  sorun görüp görmediğini konuşmayı çok isterdim.

***

işin daha da acıklı tarafı, olaya sanki batıya özgüymüş havası veren ‘swinger’ kelimesini çıkarın bu haberden, bu yaşananların günümüz Türkiye’sinin getirildiği ahlaki çöküntü düzeyinin tam bir görünümünü oluşturmasıdır.

Ama olsun bu çöküntüyü başkaları yerinde izlesin. Anadolu gittikçe daha ilginç bir yer olmaya başlamış olsa bile ben prensibimi bozmamaya kararlıyım.