Araştırmacı mizah yazarınız, Ertuğrul Özkök'ün 'ümit' gördüğü yerlerde kendisinin neden 'kayıp vakalar' gördüğünü anlatıyor.

Ertuğrul Özkök ile beyin yoldaşlığımız bizi tanıyan herkesin dikkatini çeker.

onun bir tv programını izlerken evde yaptığım yorumlardan eşim Rana her mesele hakkında benzer şeyler söylüyorsunuz, aynı tavırlar alıyorsunuz  diye konuşmuştu.

bu böyledir ama bu benzer düşünce yapımıza rağmen ikimiz arasında çok temel bir farkımız da var.

Ertuğrul abi bence iflah olmaz bir optimisttir. onun umut gördüğü yerde ben ‘lost cause’ (kayıp dava) görürüm 

şöyle anlatayım meseleyi. ikimizin birlikte uçmakta olduğumuz uçakta mekanik arıza olsa ve hostesler endişemizi azaltması için bedava viski dağıtsalar. uçak düşmeye başladığında bile Özkök yaklaşan ölümden değil bedava dağıtılan viskinin kalitesinden ve lezzetinden bahsedebilir ve bu uçak yere çakılıncaya kadar sürebilir.

veya gece yavaş yavaş  batmaya başlayan Titanik’de yolcu olarak bulunsaydı, sabaha karşı muhakkak gemide bir kahve makinesi bulup henüz su almamış bir güverteye çıkıp doğmakta olan güneşi romantik biçimde seyredebilirdi herkes can derdindeyken.

***

Onun bu optimist tavrı  Türkiye hakkında da aynı. bana batmakta olan Titanik’in batmasını  çağrıştıran bir sosyal gelişme ona ülkenin geleceği hakkında umut  verebiliyor.

ve kendisine böyle umut verecek olayları bıkıp usanmadan arayıp duruyor ve maalesef buluyor da bunları.

***

Son olarak ‘yanlış mı okuyorum muhafazakar kadının kuduruk dönemi başlıyormuş’ başlıklı bir yazı da yazdı.

sosyal medyada Zeruj diye tanınan Zehra Özkaymaz adlı bir kadın varmış. Zeruj muhafazakar kadının içindeki Barbie kızı ortaya çıkaracağı ve kuduracağı bir döneme girdiğimizi düşünüyormuş.

(Bu arada Özkök  bu tür haberleri gerçekten okuyor mu yoksa evine bir yapay zeka programı mı aldı da o insanın katiyen okumaması gereken haberleri sabah ona acaba özetliyor mu ki diye de merak ediyorum)

***

Yazıda anlatılana göre bu Zehra hanım Ingilizce öğretmenliğinden sorumluluk ağır diye istifa etmiş.

bunu veri bir gerçek olarak kabul etsek bile bir İngilizce öğretmenliğinin sorumluluğunun nelere  dair ağır olabileceğin anlamak gerçekten de zor. Söz konusu tıp fakültesindeki beyin ameliyatı dersi olsaydı ağır sorumluluk belki  biraz anlaşılabilirdi  ama bir İngilizce öğretmenliğinde nelerin yanlış gidebileceğini anlamak biraz zor geldi bana.

***

Özkök’ün yazdığına göre bu Zeruj, Ayşe Baykal’ın yaptığı mülakatta karma eğitimden yana olduğunu çünkü erkekleri tanımadığı için yanlış evlik yaptığını söylemiş.

karma eğimden yana olmak için tabii bu da öne sürülebilecek nedenlerden biri ama bunu savunmak için insanın aklına başka nedenler de otomatikman geliyor.

Zehra hanım karma eğitimin kadına eğer erkekleri tanıma imkanı tanıyacağını düşüyorsa bunun her zaman iyi bir şey olmayacağını da bilmeli. Çünkü eğer erkekleri gerçekten tanırsa genç kız o yaşlarda ilerde içinde fazla arzu olmasa da lezbiyen olarak erkeklerle ilişkisini tamamen kesmeyi de  düşünmeye başlayabilir.

***

sonuç itibariyle Zeruj hanımın yorumunu kabul edelim ve kuduruk muhafazakar kadın döneminin gerçekten de geldiğini varsayalım. 

bu Ertuğrul Özkök için bir tür ütopya.

benim için ise bir distopyadan ibaret.

muhafazakar kuduruk kadınlar tanımını duyar duymaz benim aklıma Walking Dead dizisinin tanıtım filmindeki sahne geliyor.

o sahnede bir adam atıyla ıssız kasaba sokağında gidiyor ve bir köşeyi döner dönmez kendisini yüzlerce zombie’yi karşısında dururken buluyor.

Ertuğrul Özkök’ü heyecanlandıran kuduruk kadınları duyunca benim de aklıma şöyle bir sahne geldi:

Bir gün yolda  yürüyorum ve bir sokağa döner dönmez kendimi yüzlerce  kuduruk muhafazakar kadın ile karşı karşıya buluyorum .

üstelik Özkök’e göre bu kadınların içleri kıpır kıpırmış da

***

Benim tek umudum var bu konuda.

Zeruj ‘kuduruk dönem diye tanımlıyorum ama atlatacağımıza inanıyorum’ demiş mülakatında.

Umarım haklıdır inşallah bir an önce atlatırlar bunu ve normal normalimize döneriz sağ salim.