Washington büyükelçisi Murat Mercan’ın İngilizce yaptığı veda konuşmasındaki aksanı ile sosyal medyada o kadar fazla dalga geçilince merak edip You Tube’dan izledim.

aklıma ilk gelen yıllar önce izlemiş olduğum bir amerikan filmi oldu. komedi olan filmin bir sahnesinde New Yorklu olması gereken zenciler aralarında ingilizce konuşurken ingilizce altyazıyla da konuşmaları veriliyordu.

zenci sokak kültürünün kendisine özgü argosu ve aksanı olduğundan buna alışık olmayanlar için bunun ingilizce olduğunu anlamak imkanı bile olmayabilirdi.

üniversitenin ilk iki yılını New york sokaklarında sürterek geçirdiğimden belki de o gün sinemada konuşulan özel ingilizceyi anlayabilen tek kişi olabilirim.

***

Murat beyin konuşmasını izlerken aklıma ilk gelen buydu. sonra da Turgut özal’ı hatırladım. Turgut bey amerikan kültürüne çok yakın olan, Amerika’yı seven bir insandı. Amerikan futbolu maçlarını izleyebilmek için köşke amerikan televizyonlarını veren  kablo yayını çektirmişti. o yıllarda Farabi sokakta oturduğumdan ben de bu sayede amerikan televizyonlarını izleyebiliyordum. bir gece ben, Esen Ünür, Ertuğrul özkök köşkte turgut beyi ziyaret ettiğimizde o yine bir yandan da televizyonda Amerikan futbolu izliyordu. bir ara Semra hanıma ‘bu oyunda oyun kurucu olmak için beyin gerekir, bak bu Amerikan futbolu takımlarının hiçbirinde zenci oyun kurucu yoktur. onlar iyi koşucu olduğundan daima oyun kurucunun attığı topları yakalar konumdadırlar’ demişti. bugün biri bunu yazsa sosyal medya trolleri onu ırkçı olarak damgalamak için kampanya başlatırdı.

Amerikan kültünün bu kadar içinde olmasına rağmen Turgut Özal da akıcı İngilizce konuşamazdı. insanı kafasında türkçe kurduğu cümleleri tercüme ettikten sonra konuşuyormuş gibi düşündüren bir ingilizcesi vardı.. 

***

Bu yüzden resmî görüşmelerde bile karşısındaki kişiye, o kişi abd başkanı olsa dahi, hiç yeri değilken ‘sana bir şey söyleyeyim mi’nin ingilizcesi olan ‘let me tell you something’ deyiverirdi. amerikalı veya ingiliz iyi eğitimliler karşılıklı sohbet sürerken kendilerine durup dururken cümlenin ortasında ‘sana bir şey söyleyeyim mi’ denmesini anlayamadıklarından şaşırırlardı. 

***

1999 yılında Türkiye’de ‘I kiss you’ fenomeni vardı. Internetin yeni yaygın kullanılmaya başlandığı dönemde Mahir Çağrı adındaki bir adam ‘internet Mahir’ olarak tanınmaya başlamış ve Internet’de bir ‘I kiss you’ söylemi geliştirmişti. o ingilizceyi özel bir biçimde kullanıyordu. I kiss you onun seksüel bir varlık olma çabasının sonucuydu. bu Mahir ‘I kiss you’su ile  dünya çapında meşhur oldu, David Letterman şovunda bile adından bahsedildi. ben ondan  esinlenerek o günlerde çalıştığım Hürriyet yöneticileri ve patronları aleyhine bana iyi para vermediklerinden dolayı ‘I kill you’ diye bir yazı bile yazmıştım.

***

diyeceğim biz türklerin Ingilizce ile ilişkimiz murat bey kadar olmasa bile hayli sorunludur. eğer washington’a bundan sonra aksansız ingilizce konuşan bir elçi isteniyorsa bence oraya ingilizceyi İngiltere’nin bundan sonraki kralı olacak edasıyla konuşan celal Şengör atanabilir.

Amerikan dışişleri bakanlığı yapmış, ondan önce de ulusal güvenlik danışmanlığı olan Henry Kissinger ingilizce konuşmaya başladığında ağır Alman aksanı yüzünden onu Göring’in torunu bile sanabilirdiniz. İtalyanlar ve Fransızlar ingilizceye başladıklarında bunun hangi lisan olduğunu anlamanız mümkün olmayabilir. ingilizceyi tek düzgün konuşanlar bir göçmen ülkesi olan ABD’ye göç ile gelmiş İngilizler olabilir. 

Yani demek istediğim abd kötü aksanlı İngilizceye alışıktır bunu kafaya pek takmaz. ama buna rağmen murat mercan’ın İngilizcesini  duyunca yıllar önceki filmdeki gibi onun da altyazıya ihtiyacı olduğunu düşündüm. O da kendine özel ama ingilizce sandığı farklı bir dil konuşuyordu.