Cezanne sıkça uzun süreliğine çalışma inzivasına çekilir ve resim üzerine bazı tezlerini rahat bir zaman dilimde test ederdi. Tuvalin yassı zemininin nasıl kullanılacağı, doğanın resimde nasıl çalışılacağı üzerine getirdiği yenilikler nedeniyle izlenimcilerin, sadece onların değil daha sonraki bütün modern sanatçıların babası olarak anılır Cezanne.
Cezanne önündeki tabiat manzarasını ve ışığın onun üzerindeki etkilerini direkt tuvale yansıtmanın değil bu görüntünün anlamının, ruhunun, özünün tuvalde nasıl işlenebileceğinin ressamıydı. yani resmin yapısal temeline inmeye çalışırdı.
Bir anlamda Cezanne gibi ‘mimesis’e (görünenin olduğu gibi çizilmesi) isyan eden sanatçılar her resimlerinde resmin anlamının ne olduğunu ve resmin ruhunun ne olması gerektiğini sorguluyordu aslında.
Cezanne önündeki tabiat manzarasında görünen her şeyi silindir, küre ve koni şekilleri olarak düşünüyordu (Bu daha sonra Picasso’nun kubizmini belirleyen başlangıçtı tabii) ve tüm manzarayı önündeki yatay, sınırları kısıtlı tuval yüzeyine, manzaranın ruhuna uygun şekilde sığdıracağı teknikler üstüne düşünüyordu. Bu yüzden Cezanne’ın bir resmine, sonra o resmin çizildiği manzaraya da baktığınızda manzarayı resimden tanımakta zorlanmanız ihtimal dahilinde. Çünkü Cezanne manzaranın gerçekte nasıl göründüğünün değil o manzaranın ruhunu, anlamını resimde nasıl yakalayacağının peşindeydi.
Yaşadığı bölgedeki Sainte-Victoria dağını da bu nedenle defalarca çizdi. Çünkü dağın göründüğü o manzaranın özündeki ruhu tuvaline yansıtmanın en iyi yolunu bulmak istiyordu. O ruhu yakalayabilmek için gördüğü ağaçları, ormanları, dağları bazen parçalayarak, parçalı biçimde aktarabiliyordu tuvaline. Tabii bunlar da Picasso’nun daha sonra yapacaklarının habercisi devrimci adımlardı.
***
Cezanne bu çalışmaları yaparken Manet de estetik modernizmin temellerini atacağı paralel çalışmalarını yapmaktaydı. O dönem Baudelaire’nin de ‘modern yaşamın ressamı’ denemesini yazdığı dönemdir.
Sanatın başkenti olma ünvanını İkinci Dünya Savaşı sonrasında New York’a kaptırmış olan Paris 1970’lerin başında teorik/düşünsel düzlemde büyük bir devrim yaşamaktaydı. Bu teori devriminin önemli ismi olan Michel Foucault, resim ve Manet uzmanı olmadığı halde 20 Mayıs 1971’de Tunus’ta Manet üzerine çok önemli ve sonra tarihe geçen bir konferans verdi (Konferans üzerine iyi bir analiz için bkn. ‘Manet-Velazquez ve estetik Modernizm’. Yazarlar: Carole Talon-Hugon ve David Marie).
Cezanne’ın çalışmalarını yaptığı ve Manet’in resimlerinin de sergilerde görülmeye başlandığı dönemde sanat tarihinde paradigmatik bir kopuşun gerçekleştirildiğini görüyordu Foucault ve ‘Aslında Manet’nin mümkün kıldığı sadece izlenimcilik değil, bütün bir 20’inci yüzyıl resmi ve hatta modern sanatın içinde büyüyüp geliştiği resim sanatı’ diye düşünüyordu.
Foucault konferansında Manet’nin daha önce bilinen bütün mekan, ışık ve seyircinin konumuyla, bunların kurallarıyla oynadığını ve bu kavramları radikal biçimde değiştirdiğini anlattı.
***
Daha önce müzede asılı resimde seyircinin izleyeceği nokta seyircinin tam karşısında olurdu, resmin ortasına denk gelirdi.
Manet’in resimlerinde ise izleyici resmin içinde, tuvalin köşelerinde, hatta arkasında bile olmak zorundaydı bazen ki bütünün anlamını tam anlayabilsin. Baudelaire’in tarif ettiği flaneur’ün (modern şehir yaşamına mesafeli aylak gözlemci) bu durumda işi hayli zordu.
Örneğin ‘Tuilleries’de müzik’ çalışmasında resmin merkezinde olmayan sol taraftaki karakter sizinle göz teması kuruyor veya ‘Kırda Öğle Yemeği’ resmindeki çıplak kadın direkt seyirciye bakıyordu.
***
‘Folies-Bergere’de bir bar’ resminde ise içki servisi yapacak kadının arkasında bir ayna olduğundan aynadan kimin yansıdığı, ressamın konumun ne olduğu, seyirci o anda nerede olduğu, yoksa aynada görüneni o mu olduğu; her şey karışabilir.
Focault bu yüzden Bataille’den aldığı kavramlarla Manet’nin konumla ‘haşin’ ve ‘muzip’çe oynadığını söylüyor.
***
Yine ona göre Manet yayvan yüzeyli sınırları belli tuvali çoklu yüzeylere ayırmış ve buna göre karmaşık ortamları da tek yüzeyde böyle işlemişti (Bu konuda Manet’nin üstünde Cezanne etkisi de barizdir).
Foucault mimesis ve ondan kopuş üstünde ciddi biçimde düşünmüştür. Rönesans dönemiyle modern çağ arasındaki bilgi ve iktidar ilişkilerini incelediği eseri ‘Kelimeler ve Şeyler’ çalışması Velazquez’in Las Meninas tablosuyla açılır. Velazquez (1599-1660) mimesisin hakim olduğu dönemde çizmesine rağmen büyük bir deha göstererek tablosunda neredeyse Manet’nin yıllar sonra değişik perspektif ve görme ve görülme biçimlerini sorguladığı gibi sorgulamıştır resmi.
Bu arada Foucault resimde Manet’ye verdiği önemi edebiyatta da Flaubert’e verir.