Modernizmde ve daha genelde soyut çalışmalarda amaç nesneleri her türlü keyfilikten kurtararak onların özünü kavrama, ortaya çıkarma çabasıdır.

Bu tabii ki bu basit anlatımla bile Husserl’in fenomenolojisini çağrıştırır.

Fenomenoloji özetle yaşanmış deneyimi araştıran felsefedir. Husserl direkt insan deneyiminin derinlemesine felsefesini yapmıştır. Bireyin her gün karşı karşıya olduğu fenomenler dünyasında ‘fenomenolojik yöntem’ öncelikle bir öz araştırmasıdır. Öncelikli olarak fenomenleri yani görünenleri araştırır ve bu fenomenleri her türlü bireysellik, keyfilikten yalıtmak suretiyle onların özünü ortaya çıkarmaya çalışır (‘Soyut Sanat Felsefesi’  Şule Gece s.599).

Fenomenolojik yöntem ele alınan fenomenin görüntüde olan duyusal olan özelliklerini parantez içine alıp, parantez içine alınamayan duygusal olmayan, her türlü tesadüflükten arınmış iç gerçekliği bulmak yöntemidir.

Fenomenolojideki bu ‘paranteze almak’ şeklinde ifade edilen şey modern sanattaki temsilin, yani mimesis’in reddidir aslında.

Modern sanat temsili reddettikten sonra soyutlamasıyla objeyi kendi formundan sıyırır ve onu gerçek özü içinde kavramaya çalışır. bu özü kavramak da diğer görüntüde olanların paranteze alınması ile gerçekleşir.

Gerçek yaşamdaki fenomenlerin çoğunluğu rastlantısaldır. Ancak buna rağmen öz sezgisel bir ipucu olarak vardır. Fenomenolojik yöntem de bu sezgisel olarak var olduğu düşünülen özü diğer her şeyi paranteze alarak ortaya çıkarmaktır.

Mesela Mondrian 1908’den itibaren bir dizi ağaç düzenlemeleri resim serisi yapmaya başladı. Sanatçının buradaki amacı fenemonolojik yöntemde olduğu gibi ağaç deneyiminden hareketle yaşamın akışında değişmeden kalan ağacın önünü ortaya çıkarmaktı. Serinin ilk resmindeki ağaç hepimizin hemen tanıyacağı formdaydı. Ancak dizi 1913’e gelindiğinde resimdeki ağaç neredeyse tanınmaz haldeydi.

Aynı şekilde De Stilj dergisinin kurucusu ressam Theo van Doesburg soyutlama sürecini kullanarak resmi tanınabilir özelliklerinden soymayı Cows tablosunda Mondrian gibi denemiştir. ineğin özüne ulaşmayı amaçlayan resim sonunda ineğin her türlü tanınabilir özelliklerinden yoksundur, aynı Mondrian’ın ağacında olduğu  gibi.

Mondrian resminde daha sonra öze ait olmayan bütün nesneleri atarak (yani onları paranteze alarak) sadece üç ana rengi kullandığı soyut resimler yaptı (bu da bir anlamda fenomenolojik indirgemecilikti).