Fenerbahçe sayesinde kendilerine durmadan üzerinde  fikir bildirecek, tartışacak konu arayan sosyal medya kullanıcılarına gün doğdu.

Tam konular azalıyor galiba yaz rehaveti çöktü derken Mourinho geldi.

Lig bittiği ve transfer sezonu da tam başlamadığı için neredeyse varoluşsal bir kriz yaşayan futbol yazarları konu azlığından bir anda kurtuldu ve Mourinho’yu her yönüyle ele alan yazılar yazmaya başladılar. adamın bir tek ayak parmak tırnağını kesme stili şimdiye kadar ele alınmadı.

***

Mourinho’nun ‘özel bir insan’ olduğunu yeniden ispatlayan yazı yarışması sürüyor. bakalım bu yeni dalga bitince en güzel övgü yazanın kim olduğu ortaya çıkacak.

Futbol söz konusu olduğunda adamın özel bir insan olduğuna diyeceğim bir şey tabii ki yok.

sadece gelecek sezon Galatasaray yine şampiyon olduğunda o özel kişinin ne hissedeceği, hayatta ondan sonra neler yapacağını merak ediyorum.

***

Futbol hakkında konuşmak benim işim değil onun için o konuyu burada kapatıyorum. Ancak kapatırken Mourinho’ya bu ülkede başarının katiyen cezasız kalmayacağını hatırlatıp bu nedenle geçmiş başarılarına güvenip bir güven patlaması yaşamasın, seneye tekrar şampiyon Galatasaray diyerek konuyu şimdi gerçekten kapıyorum.

***

Dadacı araştırmacı mizah yazılarımdan bıkmış olanlar yazımın gerçekten burada bittiğini sanıp bugün erken yırttık diye boşuna sevinmesin. Yazının futbol boyutu bitmiş olabilir ama Mourinho bizim medya leşkerlerinden anladığım kadarıyla çok yönlü, renkli bir kişilik ve medyamız onun sadece futbol boyutuyla değil her yönüyle özel bir insan olduğunu ispat etmek zorunda.

***

Bu ispat çabası sürecinde Mourinho hakkında yazılan özellikle bir yazı bana çok dokundu. yazıyı okuyunca artık yeter dedim ve Şebeke filmindeki haber spikeri gibi ‘bu kadarını kaldıramıyorum, artık yeter’ diye haykıracaktım ama kendimi tutum. eğer böyle haykırırsam eşim bunu kendi ev totaliter düzeniyle ilgili bir isyan zannedip bana hesabını sorarsa ne yaparım diye korkup duygularımı bastırdım.

***

O yazının ana konusu Mourinho’nun ‘futbolda olduğu gibi ailesinde de başarılı’ olduğuydu.

Temelde aile kavramına sonuna kadar karşı olduğumdan ve bir erkeğin ne kadar çabalarsa çabalasın bir evlilikte başarılı olmasının imkansız olduğunu düşündüğümden bir bakayım bakalım bu Mourinho ‘ailesinde nasıl başarılıymış’.

***

Mourinho’nun bir koca olarak en büyük başarısı eşini dinlemesiymiş.

Bu bir koca için evlilikte başarı kriteriyse ve onu özel bir insan yapıyorsa o zaman ben  özelin en özeliyim, primus inter pares  (eşitler arasında birinciyim).

tabii merak da ettim, baktım adam eşini nasıl dinliyormuş bir göreyim, dedim. Meğer adam bir karar vermeden önce lütfedip eşine de sorarmış. Aziz Yıldırım mı yoksa Ali Koç mu sorusunu da eşine sorduysa Ali Koç’un sorumluluğu da kadıncağızda kaldı demektir.

***

bakın size bir şey söyleyeyim mi, ben bir karar almadan önce yaklaşık 15 yıldır eşime hiçbir şey sormuyorum, çünkü karar almayı yıllar önce tamamen bıraktım.

bütün kararları o alıyor ve sadece bakışıyla benim bunları anlamamı istiyor.

Üstelik arada bir inisiyatif almaya kalkışıp kendimle ilgili küçük bir karar alırsam bunun direkt yanlış olacağını ve düzeltmenin de eşime kalacağını, yani hatamı baştan kabul etmiş durumdayım.

***

Bu nedenle kimse bana Mourinho’nun futbol dışında da başarılı olduğu hikayesi filan anlatmasın, aile içinde başarı kriterleri açısından Mourinho’ya bin basarım.

***

Bir de Jose Mourinho’nun oğlu kendisiyle aynı ismi taşıyormuş.

Bunu oğluma ben de yapmış olsaydım oğlum 18 yaşını aştığı gün bir penis yazarının ismini taşıma utancından kurtulmak için ismini mutlaka değiştirirdi. 

Mourinho’nun oğlunun da gelecek sezon bitince hızla isim değişikliğine gideceğinden ve Galatasaray’ın yine şampiyon olmasının utancını ismiyle taşıyamayacağı için ismini hızla değiştireceğinden eminim, ama tabii ki bu daha sonra konuşulacak bir konu.