New York’ta üniversite öğrencisi olarak bulunduğum 1970’li yıllar ile 80’li yılların ilk yarısında Manhattan’da şu an taşralı amerikalı turistlerin ailece rahat gezdiği bazı bölgelerde ölüm riskini göze almadan dolaşmak mümkün değildi.
***
sokaklar serseriler, esrarkeşler, pezevenkler tarafından kontrol ediliyordu. bazı bölgelerden polis tamamen çekilmiş gibiydi.
O günlerde Time Square ve 42’inci sokak dünyanın genelev merkezi gibiydi. Biz gençlere (evet ben de bir zamanlar gençtim) bazı avantajlar sağladığını kabul etmekle birlikte bu anarşik durumun uzun sürdürülmesi pek mümkün değildi.
***
Nitekim bir noktadan sonra kaba kuvvet de kullanılarak Manhattan’ın temizlenmesine başlandı ve bir zamanlar günahın merkezi olan bölgede inanılmaz ve hızlı bir Disneyleştirme süreci başladı.
Bugün Time Square ailelerin gezmesine uygun, ama tabii ki eskiye göre hayli de sıkıcı…
***
42’inci sokakta kütüphanenin bitişiğinde Bryant park vardır. günahın ve tehlikenin döneminde bu parka şöyle bir girip çıkmak bile intihar girişimi gibi bir şeydi. Esrarkeşler damara iğneyi bu parkta vururdu. evsizler burada yatıp kalkardı. Parkta birbirine düşman çetelerin çıkardığı çeşitli arbedeler yaşanırdı sık sık. bir gece zorunlu şartlar nedeniyle o parkta yatıp sabahlamama rağmen itiraf etmeliyim ki eskiden parkın önünden geçerken bile korkardım. Parkta yattığım gece ise korkuyu hissetmeyecek kadar sarhoştum.
***
Bölge temizlendikten sonra park pek şıklaştı, New York’ta olduğum günlerde en sevdiğim dinlenme mekanlarından biri haline geldi (diğeri Washington Square Park’tır).
***
yılını tam hatırlamıyorum am bir gün parkın beşinci caddeye açılan bölümüne kendime bir kahve almaya gittim.
bir baktım 42’inci sokağın karşı tarafında biraz ileride bir kalabalık vardı. kalabalıktaki insanlar bayağı heyecanlanıydı da. Ne oluyor diye merak edip biraz yaklaşınca şık bir arabanın kapısının şoförü tarafından açıldığını ve civarında korumalar olduğunu gördüm. merakım daha da artmıştı tabii ki. Biraz sonra minyon yapılı bir kadın şık kıyafetiyle binadan çıkıp arabaya bindi. Arkada çantasını taşıyan kızdan çantayı aldıktan sonra da araba gitti.
***
Kadının çıktığı bina Vogue dergisinin de olduğu dergilerin yayıncısı Conde Nast’a aitmiş. Sonra oradan taşındılar, Şimdi Conde Nast Downtown’da.
Kadın da Vogue dergisinin efsane yöneticisi Anna Wintour’muş.
Daha önce kendisini ilgiyle takip etmekteydim zaten ama o günden sonra Anna Wintour’un yaptıkları ve kariyeri daha da çok ilgimi çekmeye başladı. Hatta şu an dünyanın ikinci önemli Anna Wintour uzmanı olduğum bile söylenebilir. birinci sırada Oray Eğin olmalı bence.
***
Durum böyle olunca Anna Winntour’u Meryl Streep’in canlandırdığı ‘Şeytan Prada Giyer’ filmini büyük ilgiyle ve defalarca izlemiştim.
çok iyi bir kültür yazarı olan Zeynep Güven’in yazısından öğrendiğim kadarıyla bu filmin devamının çekilmesi de düşünülüyormuş. Zeynep Güven aynı hevesle izler miyiz diye de sormuş. başka insanları bilemem ama ben büyük bir hevesle izlerim ikinci filmi. çünkü Anna Wintour’un yıllardır büyük bir dergi yöneticisi olarak nasıl başarıyla ayakta kalmayı başardığını ve kendisine kurmuş olduğu şatafatlı hayat tarzının nasıl değişime uğradığını hep merak ederim.
Eğer yeni film bu sorulara cevap getirirse ikinci filmi de birincisi gibi defalarca seyrederim kesin.