Reha evinde geçirdiği kaza sonucunda hastanede yoğun bakıma kaldırılınca hayli korktum.

çünkü eski bir beyin kanaması hastası olarak bu gibi durumlarda insanın hayatının gidip gelebildiğini ve risklerin büyük olduğunu deneyimimle iyi biliyorum.

***

Reha’yı insan olarak, hem de TED Ankara kolejli bir kardeşim olarak çok severim. Çok sık birlikte olduğumuzu söyleyemem ama olduğumuzda da güzel sohbetlerimiz vardır.

***

onunla uzun süredir konuşmak istediğim bir konu vardı. uzun zamandır bunu içimde saklayıp konuşma arzumu bastırıyordum. 

ama baktım artık olmayacak, açıkça konuşmadan onu içimden bir türlü atamayacağım; kısa süre önce aradım ve hatırını sordum. Hatır sorma dışında bir buluşup konuşalım da diyecektim ama onu bir sonraki telefona bıraktım.

hastalandığını duyunca acaba yoksa bir daha konuşma fırsatımız olmayacak mı diye de çok koktum ve üzüldüm, ama neyse ki Güneri Civaoğlu’nun paylaşımından anladım ki riskli dönemi atlatmış ve iyileşme yolundaymış. çok çok sevindim, şimdi onun bütün gücüyle tam olarak tekrardan hayatın içine dönmesini bekliyorum, buluşup konuşma projemi o zaman gerçekleştiririm diye düşünüyorum.

***

konunun ne olduğunu ve benim için bunun neden çok önemli olduğunu anlatacağım da ondan önce Reha Muhtar hakkında birkaç laf edeceğim.

***

çoğunuz onu televizyonun süper  starı olduğu günlerden tanırsınız. benim Reha algım da ilk televizyon programlarından başladı ama sonra birlikte masa paylaştığımız anlar da oldu.

***

onu Oray Eğin kadar iyi tanıdığımı söyleyemem (reha hakkında yazdığı ‘bir düşüşün anatomisi’ başlıklı yazıyı mutlaka okumalısınız)

benim tanıdığım reha temiz kalpli sohbet edilmesi keyifli bir arkadaştır.

***

Oray onun yaşadıklarını bir ‘düşüş’ olarak yorumlamış. Yoruma bir şey diyemeyeceğim, ama Türkiye’nin medya düzeninde yaşanan sarsıntılar nedeniyle hepimiz hayatımızda bir şeyler yaşadık. ve hiçbirimizin eski gücümüze, popülerliğimize sahip olmayı sürdürdüğümüzü söylemek mümkün değil tabii  ki.

çoğu insanın katlanması zor olan darbeler yiyip durduk medya yaşamlarımızda. bu darbelere nasıl dayandığı kişinin karakterine göre değişiyordu.

örneğin Ertuğrul Özkök medya yaşamındaki değişimleri eğlenerek atlattı ve kendini yeniden tanımladı. ben her zaman yaptığım gibi iyice kendi içime çekildim ve yazıp okumaktan ibaret olan bir hayal dünyası yarattım belki de kendime. gündemlerden tamamen bilinçli şekilde koptum ve sadece eğlendirmeye yönelik yazılar yazmaya giriştim.

Sedat Ergin ise eskiden beri yapmakta olduğunu daha azimli, daha güçlü yapmaya başladı. Popüler kültür, müzik dahil her konuda yazacak bilgi birikimi olmasına rağmen yazı çıtasını hep yükselttiği zor okunan ciddi yazılar yazmaya girişti. Onun medya hayatına tutunmakta bulduğu yöntem bu olmalıydı.

Oray’ın kavramıyla bizlerin ‘düşüşü’ başlarken onun da çıkışı başlamış olduğundan bunların dışında kaldı ve şimdi bizlerin yaşadıkları hakkında yorumlar yapıyor.

ben Reha’nın hayatında yaşadığı değişimlere ‘düşüş’ diyemem, bazen bazılarının yaşadığı kendi düşüşü değil sadece türkiye’nin düşüşü ve kaybı da olabilir.

***

bu duygularımın bir şekilde söylenmesi gerekiyordu ve bunları aradan böylece çıkardıktan sonra gelelim Reha ile konuşmak istediğim konunun ne olduğuna.

onu televizyon ekranından tanıyanlar Reha’nın arada gayet tuhaf, şaşırtıcı işler yapmaya eğilimli olduğunu ve hayli çarpıcı şekilde davranabileceğini biliyor olmalı.

evet öyledir ekranda ve belki büyük popülaritesinin nedeni de budur ama gerçek hayatta da arada bir insanı küçük dilini yutturabilecek kadar  şaşırtabildiğini ve gerçekten de absürt davranabildiğini bilmelisiniz.

yanlış anlamayın, ben onun bu yönünü severim ama bir gece bir davette yaptıklarının anlamının ne olabileceğini bugüne kadar katiyen çözemedim, eğer bir gün buluşabilirsek benim için bu muammayı çözmesini isteyecektim ondan.

***

Murat Vargı’nın evinde bir parti  vardı, Reha ile ben aynı  masaya düştük. ikimiz böyle bir araya geldiğimizde bir süre sonra iyice uçuk ve saçma konuşmaya başlarız ve birbirimizi de güldürürüz. Bizim gibi TED  Ankara kolejinden mezun Murat abi de arada bir masamızda oturuyor, absürdün ucunda dolaşan sohbetimize o da katılıyordu.

***

bence her şey güzel ve normal gibi giderken birden Reha dudaüklarında müstehzi bir gülümsemeyle durup dururken şu cümleyi söyleyiverdi:

‘ben Boğaziçiliyim ve biliyorsunuz bizim okulun öğrettiği İngilizce Ted kolejinin öğrettiği ingilizceden hep daha üstündür ve bizler İngilizceyi Ted kolejlilerden daha iyi konuşuruz’.

***

E ne var bunda diyebilirsiniz hemen, anlatmama izin verin.

***

1-Reha’nın Boğaziçi ile katiyen bir alakası olmamıştır. o o an hangi kadınla birlikte yaşatılıyorsa ona gitmek için bile önünden geçmemiştir okulun. 

ilk, orta ve liseyi benim ve Murat abi gibi Ted Ankara kolejinde okudu ve ingilizcesini de orada öğrendi, sonra da siyasal bilgiler basın yayın yüksek okulunda eğitim gördü.

durum böyleyken hayatı bu şekilde olan bir insan durup dururken kendisi hakkında neden böyle halüsinasyonlar görmeye başlayıp  kişisel tarihini neden böyle anlatma ihtiyacı duyar, bu belli değil.

2- diyelim ki bütün anlattıkları doğru olsaydı bile, bizi o gece evine davet etmiş olan Murat Vargı  Ted Ankara kolejli olmasıyla övünen ve bizleri de kardeşi gibi kabul etmiş bir insandır. durum böyleyken suratına kendi masasında bir insanın öğrendiği İngilizcenin daha düşük düzeyde olduğunu söylemesi herhalde hiç hoş olmamıştır.

Reha’nın durup dururken bu provokasyonu neden yapmış olduğunu bir türlü anlayamadım o gece. hatta bir ara galiba artık tamamen çıldırdı da  öyle konuşuyor olmalı diye de düşündüm.

Sadece düşünmekle kalmadım bunu ona söyledim de. Bana sadece ürkütücü biçimde, uzun süre duygusuz bakmakla yetindi.

Eğer bir gün buluşabilirsek ve bu meçhul olayı çözmeyi başarırsam bunu size de anlatacağım, söz veriyorum.