Sedat Ergin’in geçen hafta Sözcü televizyonunda Mehmet Yılmaz ile bir programa başladığını yazıp kendisine biraz takılmıştım.

tabii ki bu hafta yine bakmaya çalıştım programa.

***

Çalıştım diyorum çünkü Sedat’ı dinlerken birden zaten  bildiğim bir konuyu daha da çarpıcı olarak  fark ettim. Fazla ciddiyet bazen insanı bayabiliyordu.

insanlığın genelini bilemem, ama fazla ciddiyetin benim içimi bir tuhaf yaptığını ve bir süre sonra baydığını kesin söyleyebilirim.

***

Benim gibi laubali gayriciddi bir yazarın insana ne kadar ciddiyet gerektiği  konusunda laf edebilmesinin mümkün olmadığını söylerseniz size katılırım da.

Tamam ben bunu söyleyebilecek durumda olmayabilirim ama bir insana ne kadar ciddiyetin yeteceği konusunda Sedat da tavsiye verebilecek durumda değil pek.

çünkü onun tavsiye edeceği dozun insanı kısa sürede kendinden sıkılıp intihara sürükleyeceğinden eminim.

***

işte bu yüzden, Sedat ciddiyet dozunu bir türlü kontrol edemediğinden ikinci programlarını izlemeye oturduğumda bir süre sonra kanalı değiştirdim. Sedat bunu yazmamı büyük ihtimalle kendisine bir ihanet olarak alacak ama ben dost acı söyler diyerek lafımı sürdüreceğim.

***

Sözcü Tv’den çıktıktan sona kanallar arasında gezinirken Lider Tv’de Rok’un (Rasim Ozan Kütahyalı) Mustafa Albayrak ile yapmakta olduğu ‘Barometre’ adlı programa gözüm takıldı.

***

bir takıldı, hem de nasıl takıldı. Rok’un konuşmasında dedikodu, abartılı tavırlar, uç noktalarda gezinen kontrol altında tutulmaya çalışılan duygular yani  televizyonda başarının gerektirdiği her şey birden vardı. ROK’un ekran performansını ne kadar da başarılı bulduğumu düşünürken Sedat bu televizyon işinde hakikaten ciddiyse acaba kendisine rol modeli olarak Rok’u mu alsa dedim. 

Sedat bu öneriyi burada okuyarak bile kalp krizi geçirebilir, ama krizinden önce Rok’un da istediği takdirde ciddi olabileceğini, sadece televizyonun bunun yeri olmadığını bildiğini anlasa iyi olacak.

***

Televizyona durup dururken aptal kutusu denmiyor. ben ve çoğu insan televizyonun karşısına daha bilge olalım, felsefi düşünceye giriş yapalım diye oturmuyoruz, aksine kafamızı temizlemek, rahatlamak için izliyoruz televizyonu.

***

televizyona aptal kutusu denmesinin nedeni büyük ihmal buydu. Bunu Sedat Ergin gibi araştırmacı, ciddi bir gazetecinin bilmemesi tabii ki mümkün değildi bana göre.

Sedat bunu bilmese bile global düzeyde yapılan her araştırmanın raporunu okuduğundan ABD’de Northern California Araştırma Enstitüsü’nde yapılan araştırmayı da okumuş olması gerekir. Araştırmada 3 bin 200 kişinin televizyon izleme ve egzersiz süreleri 1985 ve 2011 yılları arasında takip edildi. Araştırmanın sonucuna göre egzersiz yapmaksızın uzun süre televizyon izleyen orta yaşlı yetişkinlerin beyin fonksiyonları bir süre sonra zayıflıyor. Araştırmacılar 25 yıl sonunda anketlere cevap veren kişilere zihin testi yapıldığını ve testten zayıf sonuç alan kişilerin egzersiz yapmadan televizyon izleyen kişiler olduğunu belirtti.

***

ben egzersiz yapanların da, örneğin Ertuğrul Özkök’ün de çok televizyon izlediklerinde beyin fonksiyonlarının zayıfladığından eminim.

***

Sedat televizyondaki konuşmalarıyla belki aksini ispat etmeye çalışıyor olabilir. İnsan onu dinlerken ele aldığı  konu ne olursa olsun bir süre sonra hayatın anlamı üstüne derin felsefi düşünmeye başlıyor. oysa bizler Sedat’ın konuştuğu kanal da dahil hepsindeki konuşma programları yüzünden hayatın aslında anlamı olmadığını biliyoruz zaten, yani kimsenin Sedat’ın konuşmasını dinleyerek olmayan anlamı filan aramaya takati yok.

***

Sedat televizyon işini sürdürmek istiyorsa Rok’u kendisine rol model almasa bile en azından konuşmasının içine birkaç espri filan koymayı deneyebilir. Bunu biraz gayret ederse yapabileceğini biliyorum.

Özetle maalesef televizyon dünyası Sedat gibilerin her konuyu eğer ciddi ve düzgün konuşulmazsa dünyanın sonu gelecekmiş gibi ele almasının ortamı değil. çoğumuzun televizyon dünyasını sevmemiz de bu yüzden. Rok’unki gibi bir konuşma performansı hayatının doğal akışına daha uygun, Sedat’ın konuşması ise hayatın bir şekilde durmasına daha uygun gibi.

***

Dediğim gibi ikinci programını izleyemedim ben ama takip eden arkadaşlarım Sedat’ın programda 10 dakika konuştuktan sonra ‘bu işin ilk boyutuydu’ dediğini ihbar etti.

halbuki normalen  televizyonda 10 dakika her konunun tüm boyutu için yeterli süre olmalı ve eğer mümkünse olabildiğince de anlamsız olmalı. Ekranlardaki konuşma programlarına katılanlar bu gerçeği  iyi bilip uyguluyor. 10 dakikayı bazen aşsalar da her defasında anlamsız konuşmayı başarıyorlar.