‘Harikalar diyarı’ tanımını seks bağlamında kullanmayı ilk kez 1972 yılının bir yaz günü o günlerde bütün toplumsal ahlak kurallarının çöktüğü ve ‘ahlak dışı’ davranışın norm olduğu New York’un Times Square bölgesinde ilk kez girdiğim pornografi dükkanında düşünmüştüm.

ABD ile Türkiye arası telefon görüşmesi için sıra aldığınızda bir haftalık bekleme süresi olduğu, Türkiye’de sadece siyah beyaz tek bir televizyon kanalı olduğu, yabancı filmlerin Türkiye’ye gelmesi için üç yıl beklenebildiği dönemde biz gençler ergenliğimizin Portnoy’un feryadı günlerini türkiye piyasasına kaçak sokulan kalitesiz Alman porno filmleriyle renklendirmek zorundaydık.

seks diye toplum tarafından  onaylanmış, aslında üreme amaçlı tek tip seksin anlatıldığı bu filmlerin en güzeli bile sekse aç ergenleri sıkabiliyordu.

***

durum böyleyken o gün porno dükkanında içeri adımımı atar atmaz ne kadar şaşırıp şok olduğumu anlatırsam herhalde  şaşırmazsınız.

çünkü dükkan içindeki satılan dergi ve videolarda seks diye anlatılan şey bizim normal  olarak bildiğimiz şey değildi. normal olan seks eğer dükkanda 100 dergi satılıyorsa bunun sadece bir veya ikisinde vardı. diğerleri seks olarak tanımlanması bile kuşkulu olması gereken görüntüler içeriyordu (Bu arada normal seks tanımına eşcinsel seksi de kattığımı söylemeliyim).

bugün ‘Kütüphanemdeki Arzu-Cinselliğin Kısa Tarihi’ başlığını koyduğum cinsellik üzerine yazdığım kitabı ilk yazma fikri 1972 yılında o gün porno dükkanında oluşmuştu. 

dükkanda gördüğüm imgeler ve okuduğum metinler benim normal diye tanımladığım seksin aslında olmadığı ve cahil kalmayı sürdürdüğüm takdirde anormal, sapıklık diye tanımlandırılacağım davranış ve ilişkilerin normal seks olarak tanımlandığı bir dünyanın olduğuydu. Arzuların ve bunların tatmin edilişinin çeşitliliği harikalar diyarı tanımını hak ediyordu.

***

ne olup  bittiğini anlamaya aslında o gün karar vermiştim, ama tabii ki hayat sizin her istediğiniz zamanlamayla iş yapmanıza izin vermiyor. Seksin Harikalar Diyarını anlamaya bugün 70 yaşımda giriştim. bu belki  iyi de olmuş olabilir çünkü eleştirmenlerin pratikte yapamadıkları hakkında yazmalarının iyi sonuç verdiği yolunda bir teori var. bu doğruysa benim de bu konuda iyi bir kitap yazabilmem gerekiyor.

***

insanın beyni en güçlü afrodizyak olduğundan ve seks aslında sadece beyinde yaşandığından sekste normallik tanımı yapmak ve ahlak empoze etmek beynin uçsuz bucaksızlığı karşında daima başarısızlıkla sonuçlanmıştır ve aksine diyalektik tepki olmuştur.

Viktorya dönemi ingilteresi incelenmesi gereken bir örnektir. Kraliçe Viktorya’nın hüküm sürdüğü 19’uncu yüzyıl boyunca ingiliz toplumuna bir ahlak deli gömleği giydirilmek istendi. seks dahil her konuda normal olanın tanımı yapıldı.

ve sonunda ingiliz toplumu bu dönemde tüm dönemlerinin sayıca en yüksek pornografi literatürünü üretti. ‘Walter: Benim Gizli Yaşamım’ gibi klasikleşmiş porno edebiyatı da bu dönemde yaygın okundu. ayrıca  sado-mazoşist edebiyatta da patlama yaşandı o dönemde (Kraliçe Viktorya’nın da sarayda bu porno yayınları gizlice okuduğu biliniyor).

***

aslında bir özgürlükler militan anarşisti olan Marquis de Sade’ın da var olan ve olmayan tüm ahlaksızlıkların normal diye anlatıldığı kitaplarını Fransız devriminden sonra oluşan terör dönemi ve baskılarına tepki olarak yazdığını söyleyebiliriz..

***

Foucault özgürlüklerin kısıtlandığı, düşünce yasaklarının olduğu ve topluma bazı düşüncelerin ve ‘doğru ‘ahlakların empoze edildiği dönemlerde baskı altına alınan  beyin enerjilerinin cinsellikte yaratılan fantezi dünyalarıyla enerjisini boşalttığını söylüyor.

***

dolaysıyla bugünün Türkiye’sinde çeşitli fetişlerle süslenmiş sado-mazoşist cinselliğin yükselişe geçmiş olması şaşırtıcı değil, normaldir. çalışmamda bu tür cinselliğin aslında normal olduğunu da kanıtlamayı amaçlıyorum.