Neredeyse nüfusun yüzde 85’i yurt dışında yerleşme hayali kuran bir ülkeye bir yabancının kendi düzgün, kaliteli yaşamını bırakıp neden yerleşme kararı alabileğini  ancak onların burada tehlikeli bir macera tadını bulmalarıyla açıklanabileceğini ben uzun yıllar önce ilk kez Bodrum’da fark etmiştim.

***

çalışmaktan öğle yemeği içİn dönen bir grup Bodrumlu  arkadaşla sohbet ediyordum.bizim geleneksel anadolu kadını gibi örtünmüş olan bazı  kadının yüzünde bence genetik bir tuhaflık vardı. hepsinin de suratı çilli ve saçları kızıldı. sonradan hepsinin İrlandalı kadınlar olduğunu ve burada evlenip kaldıklarını anlamıştım.

***

İrlandayı, alıştıkları ortamı ve kültürü tamamen bırakıp buralara yerleşmeleri tabii ki aşkla açıklanabilirdi. ama yine de bir macera yaşamak duyguları olması da gerekiyordu.

***

bu hatırayı son günlerde İsveç’ten Türkiye’ye yerleşen bir kadının sözlerinin sosyal  medya kullanıcılarının ilgisini çekmesinden sonra hatırladım.  

İsveç’in ve insanlarının soğuk olduğunu dile getiren kadın Türkiye’ye yerleşme nedenini ise, ‘Ben Alanya’da yaşıyorum ve hava çok sıcak. Dağlar var, deniz var, her şey var. Dışarı çıktığında eğlenceli bir şeyler var” sözleriyle anlattıktan sonra macera istediğini de vurguluyor.

***

kadının ‘burada dağ var deniz var’ lafını okuyunca açıkçası yıllar önce gittiğim Bahama’da yaşadıklarımı hatırladım. Büyük ihtimalle tanıdığı bütün beyazlar gibi benim de aptal olduğumu düşünüyor olması gereken bir taksi  şoförü yolda giderken sag tarafı gösterip ‘işte bu deniz’  solu gösterirken de ‘işte bu da dağ’ demişti. ben de ona bu açıklamalarının  benim için bir ilki oluşturduğunu ve beni aydınlattığı için ona çok müteşekkir olduğumu söylemiştim ama adam bunun bir espri olduğunu tabii ki anlamamıştı.

***

açıkçası bizler hayatını hep burada yaşayanlar fazla maceradan bıkmış olsak da Isveçli kadının buradaki maceradan hoşlanmasını anlıyorum. yıllar önce onun memleketinde bir gezideyken bir arkadaşıma onların görüntüleri  bile sıkıcı olan gazetelerinde ne haberler olduğunu bana anlatmasını istemiştim. Birinci sayfalarındaki  en büyük, kamuoyunu en heyecanlandıran  haber havalimanlarına inen ve havalanan uçakların çıkardığı sesin nasıl azaltılacağı üzerineydi. Türkiye’de ancak çok zengin bir orta yaşlı yoga hocasını belki biraz heyecanlandıracak  bu haber İsveç kamuoyunu yerinden oynatabiliyordu.

bizdeki sadece rutin bir gün içince olan sıradan olaylar  İsveç’te ya da her hangi bir batı ülkesinde olsaydı o ülke anında çöker ve yok olurdu. Bu ritme alışmış bir türk yurt dışında yaşayayım diye eğer İsveç’e giderse o bir kaç hafta içinde mutlaka aşırı sıkıntıdan intihar edecektir. İsveç’e bir tek ben gidersem o toplumun sıkıcılığına anında adapte olurum hatta benim rutin hayatımı gördüklerinde Isveçliler bile kendi hayatlarından memnun olabilirler ve  beterin  de beteri varmış derlerdi

***

Türkler gündelik yaşamızdaki rutin macera ve tehlike duygusu ile yaşamaya  o kadar alışıktır ki yıllar önce çıktığımız Kenya safarisinde bile hiç bir şey bizi korkutmamıştı. Vahşi tabiatın ortasında bize kahvaltı verilirken Ertuğrul Özkök kendine sarısı olmayan  beyaz omlet talebini  iletebildi. işte bu yüzden adam şimdi 104 yaşına kadar yaşayacağını söylediğinde ona inanıyorum. 

Aynı Safari’de eşim Rana  etrafımızı sarmış Masai Mara kabilesinin büyük şefiyle satılan malların fiyatları  üzerine  şiddetli bir kavga edebildi. ikisinin de davranış bozukluğu sokağa her çıktığımızda başımıza ne geleceğinin belli olmadığı bir ülkede yaşmanın bize verdiği bir tür hastalıktı.

***

isveçli kadın dışarı her çıktığında eğlenceli bir şeyler bulabiliyormuş.o eğlenceden neyi kastediyor bunu pek bilmiyorum elbette. belki İsveç’teki yaşam dışında her şeyi eğlenceli buluyordur. aslında bunda da haklı. Ama eğlenmenin neredeyse devlet kararıyla yasaklanacağı bu ülkede ona sokakta eğlenceli gelen ne olabilir bunu gerçekten merak ediyorum. onun eğlence gördüğü yerde ben melodram ve süratle  asık insanların mutsuzluğunu görüyorum.