Biz yaşlanmakta olanlara sahte umut vermek üzere kurulmuş bir ortaklıktan söz edeceğim size bugün.

Nedense kendini yerli bir Dalai Lama gibi insanlara siyasi, ekonomik, veya hayat tarzları  üzerine hoş gelecek, bizleri sakinleştirecek  teoriler üretmeye adamış görünen Ertuğrul Özkök mesela. 

ben onun bazı siyasi yazılarını okurken kendimi bir orta doğu ülkesinde değil İsviçre veya onun komşusu ülkelerden birinde yaşıyormuş gibi hissediyorum, ki üstelik ben onu tanıyorum. bir de onu tanımayanlar okuduğunda muhakkak yurt dışına çıkmış olan çocuklarını ülkeye filan çağırıyorlardır onun inanılmaz iyimserliği nedeniyle. Veya Başkan Erdoğan bir yerde tattığı üzüm için ‘vay be bu üzüm çok kaliteliymiş’ filan desin, sadece bu bile Ertuğrul abi için Türkiye’de yakında şarabın tekrar  konuşulabileceğinin kanıtı olabiliyor. o kadar mutlu o kadar geleceğe umutla bakıyor ki insan kıskanmadan edemiyor.

***

onun iyimserlik durumu bu kadar vahim olabildiğinden Hürriyet gazetesinde Osman Müftüoğlu’nu keşfettiği için de çok mutlu olmalı. Kendisine onu yaşam koçu seçti. İş bu kadarla kalsa ne halleri varsa yapsınlar, bana ne deyip geçip gidecektim. ama yok buna fırsat tanımıyorlar. insanlara sahte siyasi, ekonomik, hayat tarzı umutları verildi şimdi başka ne yapabiliriz diye kafa kafaya verip düşündüklerinde akıllarına ölüm korkumuzla oynamak gelmiş olmalı. 

Çünkü Osman Müftüoğlu insan 84 yaşı bir defa aştı mı 104 yaşına kadar yaşar ve o yaşa geldiğinde de yaşlanma fiilen durur diye bir teori oluşturdu. Ertuğrul Özkök acımasızca etrafta durmadan umut verici, insanlara hoş gelen haber arayışında olduğundan bu teorinin üstüne atladı ve teorinin bir anlamda PR’ını da yapıyor.

***

Daha da vahimi ikisi de bu teorilerine inanıyor gözüküyor. 84 yaş ile 104 yaş arasını rahat aşabilmek için olsa gerek durmadan spor ve diyet yapıyorlar. Osman bey kendi ifadesi ile günde devamlı 10 bin adım yürüyor ama yakın çevresinden edindiğim bilgiye göre bu adımlar günde 10 bin değil aslında 100+ binmiş. Bu nedenle Osman hoca medya çevrelerinde Türkiye’nin Forrest Gump’ı olarak biliniyor. Malûm filmde Forrest Gump yürümeye başladığında duramamış ve Amerika kıtasını  bir kaç kez yürüyerek dolaşmıştı.

Ertuğrul abi ise yüzüyor. bu güne kadar yüzdüğü mesafeyi üst üste koysak Fransa ile İngiltere arasında bir kaç kez rahat gidip gelmişti. Sadece yarım kilo almış olsa bile bunu normal insanlar gibi yellenerek vermek yerine ağır diyetlere filan giriyor.

***

Bugün durumları hayli vahim olan bu iki arkadaşa dostça bir tavsiye vereceğim.

Fiziksel egzersizin sizi çok yaşatacağını düşünüyorsanız yanlıyorsunuz.

Benim babam hareketsizliği hayat  felsefesi haline getirmişti.

O kadar yavaş hareket ediyordu ki bir gün parktan Cinnah tarafına geçerken, diğer tarafta rakı masasında beklendiğinden kendine göre çok hızlı yürüdüğü halde parktaki bir köpek babamı sabit duran heykel sanıp bacağına işediydi. yani çok hızlı hareket ederken bile durur gibiydi.

***

bir gün ona baba biraz egzersiz yapsan iyi olmaz mı dedim. ilk önce bana pislikmişim gibi baktı. akşam gel önünde yapayım  egzersizimi de kendi gözlerinle gör dedi.

akşam eve gittiğimde babam televizyonun önüne şortla oturmuştu ve yanındaki sehpada da rakı bardağı vardı. piposunu yakmadığı anlarda  yanındaki sehpadan rakıyı alıp ağzına götürüyordu. daha önce egzersiz yap demiş olduğum için benden tiksindiğinden olsa gerek  benimle  konuşmuyordu. 

sonunda ben sessizliği bozarak haydi yap baba egzersizi de göreyim dedim.

ilk önce bütün  sülaleme son derece orijinal ve  yaratıcı cümlelerle sövdükten sona gözün kör mü durmadan yapıp duruyorum ya egzersizimi dedi.

dediğini anlamam süre aldı tabii, meğer yanındaki sehpadaki rakı bardağını alıp ağzına götürmesi yeterli egzersizmiş onun için.

***

onun hesabına göre içmeye başladığı günden itibaren 10 ton, bana göre ise 20 ton rakı içmiş olmalıydı ve ayrıca viski de içiyordu.

bunu nasıl başardı anlayamadım bir türlü, çünkü ağzından ya puro ya da pipo düşmüyordu hiç. Tonlarca rakıyı ağzına o durumda nasıl götürüp içti, bunu hala çözmüş değilim.

***

bir gün tüm batın MR’ı çektirmeye onu zorla ikna etmiştim, hayatında doktora ilk gittiği gün  o gün olmalıydı. çekimden sonra doktor yanıma geldi ve bana ciddi bir ifadeyle ‘Serdar bey babanızın hiç bir kötü alışkanlığı galiba yok, iç organları bir bebeğinki gibi tertemiz’ dedi. ben doktordan bir süre izin istedim ve bahçeye çıkıp kahkahamı attım. Tüm hayatı kötü alışkanlıktan ibaret bir adam için denilene bakar mısınız.

***

Osman bey Ertuğrul bey, babam sizin o 84 noktasını geçmekle kalmadı. 94 yaşına kadar geldi. Aslında daha da yaşardı da yürüme sorunu olduğundan içkiyi artık kendi alamıyordu ve ben de yardımcılarına istediği kadar içki vermeyin  demiştim. Yani hem kendi ‘egzersizini’ yapamamıştı, hem de rakısından  uzak kalmıştı ve bence 94 yaşında sadece bu yüzden  öldü. yoksa 100’ü aştığında bana yapacağı kötülükleri çoktan düşünmeye bile başlamıştı daha önce.

***

bu yazıyı neden yazıyorum biliyor musunuz. çünkü bir korkum var. Ya bu uzun yaşam  savaşçısı  arkadaşlar bir gün sporlarını yaparken ölüverirse diye korkuyorum. Düşünsenize Osman bey 9 bin 867’inci adımında, Ertuğrul abi ise son kulacında maazallah ölüverseler o durumda benim bir mizah yazı yazmamam düşünülecek şey değil. İşte bundan korktuğumdan onların artık babamı örnek almasını ve durmalarını istiyorum.

***

sonuç olarak  şunu da söyleyeyim içimde kalmasın: o yaşa varabileceğimi hiç sanmıyorum ama 83 yaşına gelebilirsem, 84’e varmadan o yaşı atlayıp 104’e kadar gitme riskine girmemek için o yaşta  intihar etmeye karar verdim, çünkü onların 84 ile 104 yaş arasındaki trajik olacağından kesin emin olduğum yaşamlarını görmeye  tahammül edemeyeceğim.