Birbirimizi arayıp bulamadığımızın farkında mısınız? Aslında aynı şehirde, aynı ofislerde çalışıp, aynı mahallede hatta karşılıklı dairelerde oturuyoruz ama birbirimizi görmüyoruz. Hepimiz iyi bir şeyler yapmak ve hem kendimizi hem de mesele ettiğimiz birçok konuyu konuşmak, değiştirmek istiyoruz; ama nereden ve nasıl başlayacağımızı bir türlü bulamıyoruz. Sayısız sebep ve bahane yüzünden önce kendimize, sonra da birlikte bir şeyler yapabileceğimiz insanlara bağlanamıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde canlı izleme şansı bulduğum Moğollar ve 78 yaşındaki Cahit Berkay’ın “Bir şey yapmalı” diyen gür sesi kulağımda çınlamaya devam ederken, geçtiğimiz hafta sonu Bozcaada Caz Festivali’nde sorumun cevabına bir adım yaklaştığımı hissettim. Sorumun ve merakımın cevabı, işin sırrı elbette doğada ve mantarlardaymış.
Festivalin adı caz olmasına rağmen, her güne sığdırdığı ve festivalin her sene değişen temasına uygun konu ve konuklarıyla meraklarımı azaltmak yerine büyütmeye devam ediyor. Her sene üzerine kafa yormam gereken yeni konular ve tanıştığım yeni insanlarla adadan feribotla dün mutlu bir şekilde geri döndüm.
Festivalin her sene bir teması oluyor, geçen sene tema “Oyun” iken bu sene anlamlı bir şekilde “Miselyum” seçilmişti.
Keşif’in yürütücüsü ve Espas’ın kurucusu Emre Erbirer’in güzel emekleriyle, Miselyum temasında ve “Güncel Meseleler, Yeni Olasılıklar” başlıkları altında yeni meseleleri dinlemek ve öğrenmek için çamların altındaki minderlerde her gün yeni keşifler yaptık.
Miselyumla ilgili en sevdiğim tanım şu oldu: doğanın interneti.
Festivalde, miselyumla doğanın karmaşık bağlantıları ve toplulukların benzer yapılarını keşfetmeye odaklanıldı. Miselyum, mantarın kökleri olarak adlandırılmakla beraber; aslında mantarlar, yer altına yayılmış miselyumların meyve veren gövdeleriymiş. Hatta miselyumla ilgili en sevdiğim tanım şu oldu: doğanın interneti.
Miselyum, yer altının nöral ağı gibiymiş ve nereye basarsak basalım, bastığımız toprağın altında bu ağlar bulunurmuş. Bitkilerin birbiriyle besin paylaşmasına da olanak sağlarlarmış. Miselyum ağları sadece besin paylaşımı değil, bilgi ve haber paylaşımını da sağlarmış. Ağlar, yapısı gereği en kısa ve hızlı yolları sağlayan, en verimli ve etkili düzeneği oluştururmuş. Hatta Tokyo metrosunun ilhamının miselyum ağları olduğu biliniyormuş.
Madencilik ve tarım gibi faaliyetler doğanın üzerindeki değişimi ve hasarları gözle görebilmemize olanak sağlarken, ormanların beslendiği ve toprağın altının bu tahribattan ne kadar etkilendiğini anlamamız çok daha zormuş. Binlerce yıldır ve binlerce çeşidiyle yaşamlarını sürdüren mantarların, her türlü değişime uyum sağlayarak doğadaki en dirençli canlı türlerinden biri olduğunu mantar uzmanlarından öğrendik. İşte bu doğanın ve toprak altındaki bu yaşamsal ağların zekasından ve gücünden nasıl ilham alabiliriz, neler öğrenebiliriz, birbirimizin ihtiyaçlarının nasıl farkına varabiliriz, sorunlara ortak nasıl çözümler geliştirebiliriz sorularıyla geri döndüm. Mantarları bize anlatan ve sevdiren, mantarlardan miselyum teknolojisini kullanarak biyobozunur çözümler üreten HAU kurucusu Mehmet Çerkezoğlu ve Nurdan Alkan ve tüm ekibe teşekkürler.
Döndükten sonra biraz daha bu konu hakkında okumalar yapınca, mantarların önemi kafamda daha da büyüdü. Türkiye’nin önde gelen mantar uzmanlarından ve mantar kitapları yazarı Jilber Barutçiyan “Mantarları yeryüzünden silerseniz karada yaşam bu gezegende imkansızdır” diyerek son noktayı koymuş.
İhtimamın en çok sevdiğim tanımı ‘yumuşak dikkat’ oldu
Her gün bir iki etkinliğe ve akşamları konserlere katılarak miselyumun ve festivalin hakkını verdim. Ağlarımı ve iletişimimi artıran eylemlere giriştim. Yine festivalde yeni keşiflerimden biri ‘ihtimam’ konusu oldu. Linkedin’de geçen aylarda sevgili Gizem Kendik Özduygu’nun “İhtimam” başlıklı yazısıyla karşılaşmış ve çok beğenmiştim.
Didem yazısında “toplumsal dönüşüm alanında ihtiyaç duyduğumuz bir kültür olduğunu düşündüğüm ‘ihtimam’ üzerine yoğunlaşacağım” diye yazınca sevinmiştim. Ve festivalde “Bir İhtimam Denemesi” başlığında bu kültürü oluşturma ve yayma konusunda bu kültürün ilk adımlarını bir çemberde atacağımızı duyunca kayıtsız kalamadım ve kaydoldum. Yaklaşık 20 kişilik, konuya ihtimamla yaklaşmış, kimi adalı, kimi İstanbul’dan, kimi İzmit’ten, kimi Berlin’den gelen farklı yaşlarda ve uzmanlıklarda insanlarla Gizem’in yürütücülüğünde ihtimam konusunu tartışmaya açtık.
Gizem ihtimamı kendimize ve yeryüzüne özen gösterme ve bunlar arasında bir denge bulma becerisi olarak tanımlayıp topu çemberdeki her bir katılımcıya tek tek attı. Katılımcılardan gelen ve benim en sevdiğim ihtimam tanımı ise “yumuşak dikkat” oldu. Ben ise hayatımızdan çıkan diğer endemik tür bitki ve hayvanlar gibi, yok olmakta olan kavramlar arasında gördüğüm ‘ihtimam’ın benim için önemini ve hepimizin bireysel olarak bir şeyler yaparak dünyayı değiştirebileceğimiz inancımı tekrarladım. Yardım etmek ve yardım istemek konusunda kendimizi iyi hissetmediğimizi, ancak karşılıklı yapıldığında birçok “çözülmez” denilen konunun kolaylıkla çözüldüğünü birlikte fark ettik. Katılımcılar olarak bu konuda yapılacak işlerde gönüllü olmak istediğimizi bildirerek ve mail adreslerimizi paylaşarak evlerimize döndük. Buluşmaya katılan bizler için en büyük fayda, ilk defa tanıştığımız insanlarla aynı şeyleri düşündüğümüzü ve yalnız olmadığımızı hissetmek oldu. Bu konuda çalışmaya ve üretmeye devam etmesi için Gizem’e de biraz baskı yapmış olabiliriz. Kendimize, birbirimize ve doğadaki her şeye ihtimam göstermeye devam!
Son tanışma ise “İlham Almak, İlham Vermek” başlıklı ve en kalabalık buluşma oldu. 20 yıl önce kurulan Bigumigu ve 10 yıl önce kurulan Calling Mag’in kurucuları Yalçın Pembecioğlu ve Can Zeydan’dan nereden ve nasıl ilham aldıklarını dinledik. Harika bir sohbetti. Festival sitesinde yayınlanacaktır, mutlaka izlemenizi isterim. Dönüşte Yalçın’dan aldığım ilhamla çamaşır yıkamaya ve asmaya başlayarak yeni bir kariyere giriştim. Sonrasında ‘iyi hissettiren’ sohbetiyle Sevgili Deniz Bağan’ın da katılımı ile bu ekiple Vahit’in Yeri’nde ve festival alanında ilhamlaşmaya devam ettik.
İşte ben bu senede festivalden yeni ilhamlar ve ilham alacağım yeni insanlarla geri döndüm. İlk yapacağım iş ise Ekim ayında, işin uzmanı bir isimle Bolu veya Kastamonu’da mantarlarla daha yakından tanışmaya, miselyumu doğada gözlemlemeye ve ondan öğrenmeye gitmek olacak. Daha da fazla geç kalmadan onlara bağlanmalıyım.