Yirmili yaşların ortalarına geldiğimizde üniversiteyi bitirip kurumsal hayata balıklama dalarken ve bu zorlu sularda yüzerken ne büyük zorluklarla boğuşuyoruz.
Akıl ve tecrübe sadece biyolojik değil aynı zamanda kurumsal yaştaymış.
Biyolojik yaşımız 45’lere geldiğinde kurumsal yaşımız sadece 25’lerinde oluyormuş. Yani kurumsal olarak daha çok genç ve daha yeni başlıyormuşuz.
Ve asıl bu yeni dönemi, adına ne dersek diyelim, en iyi şekilde değerlendirmek istemez miyiz?
İki sene önce ortağımla Genwise girişimini kurarak yola çıktığımızda amacımız, kurumsaldan sonra da uzun ve yeni bir üretim hayatımızın olacağı konusunda harekete geçmekti. Sadece ülkemizde değil yurtdışı uygulamaları taradığımızda bu amaca yönelik program ya da uygulama gözümüze çarpmamıştı.
Kırk beş yaş üstü kurumsalda çalışan ya da ayrılmış olanları üretmeye teşvik ve gelecek planlarını şekillendirmeye destek olan bir girişim kurmak istedik.
İlk notları almaya başlayalı tam iki yıl, ilk grubu başlatalı bir seneden fazla oldu. Bu güne kadar yedi grupla buluşmuşuz, 120’den fazla mezunumuz daha önemlisi yeni arkadaşımız oldu.
İşte tam bu aşamada bir araştırma yaptırıp kurumsaldaki çalışan kırk beş yaşın üstünde katılımcıların yaşam evresi, cinsiyet ve kurumsal hayat ve gelecek planlarını dair bakış açılarını incelemek ve öğrenmek istedik. Çok güvendiğimiz ve konusunda en iyilerden olan iki araştırmacıya ne istediğimizi anlattık. Ayrıca çıktılardan bu yaş grubunun gelecek planlarını şekillendiren koşulların analizini görme şansını elde ederek, programlarımızın ve söylemimizin doğruluğunu da teyit etmek istedik.
Araştırmada yirmi kişi ile bire bir derinlemesine görüşme metodu kullanıldı. Kurumsalda çalışmaya devam eden ve kurumsaldan çıkarak kendi işini kurmuş, ortalama 47-48 yaşlarındaki 20 kadın ve erkekle derinlemesine görüşmeler yapıldı.. Telekom, otomotiv, medya, teknoloji, lojistik, sivil toplum, eğitim, sigorta ve hızlı tüketim gibi farklı sektörlerde çalışan arkadaşlarla uzun uzun görüşüldü.
Yukarıda bahsettiğim biyolojik ve kurumsal yaş kavramları işte bu harika araştırmanın sonucu olarak ortaya çıktı. Kısacası bu yazıdaki yeni kavramlar ve bazı sonuçlar benim bulduğum bulgular değiller. Görüşülen kişilerin cevaplarının, araştırmacılarımızın literatürden buldukları teorilerle bütünleştirmesi sonucu ortaya çıktı. Ve benim kafamda ve dünyamda tak diye bir yere oturdu.
Örneğin biyolojik yaşımızın ilk yirmi senesinde ergenlik dahil bir sürü zorlukla uğraşırken ve destek isteyeceğimiz ve güvendiğimiz insanları etrafımızda zor bulurken kurumsal hayatımızın ilk yıllarında da buna benzer durumlar yaşamıştık.
Kurumsal yaşımız ne zaman sıfırdan başlıyor?
İşe girdiğim ilk günleri düşündüğümde servise nereden bineceğimi, yemekhanenin nerede olduğunu, ilk raporu yazarken formatının nasıl olacağını ve yüzlerce konuyu öğrenene kadar çektiğim acıları hatırladım.
Yani kısacası biz 25 yaşına girdiğimizde ‘kurumsal yaşımız sıfırdan’ yeni başlıyor. Özellikle ilk on yıl ne kadar zor geçmişti değil mi? Yani kurumsala ilk girdiğimizde ikinci doğum on yılımız dolduğunda da ikinci gençlik yıllarımıza giriyoruz.
Kurumsal yaşımız yirmili yaşlara girdiğinde ise yine zor yıllar geçirdiğimizi anlıyoruz. En azından araştırmaya katılan ve iyi şirketlerde üst düzey yöneticilik yapan tüm katılımcıların cevapları bu ortak noktada birleşiyor.
Aynı biyolojik yaşımızın ilk yirmi beş senesi gibi. Sistemin ve ailemizin bizden bitmeyen beklentilerini karşılamak gibi. İyi bir koleje girmek, iyi bir sporcu olmak, iyi bir insan olmak, hiç hata yapmadan okul yıllarını atlatmak, çok gurur duyulacak bir üniversiteye kapağı atmak, o bitince de en iyi danışmanlık şirketine ya da global bir şirkete iyi maaşla giriş yapmak, sonrası kolaymış gibi.
Bizim kurumsalın ilk yıllarında yaptığımız ise aile ve sistemin beklentilerine ve zorunluluklara uyumdu. Kişisel hayallerimiz ve isteklerimiz teker teker listeden elenmişti. Kendi istediklerimizden çok başkalarının hayallerini gerçekleştirmeye çalışmıştık.
Şimdi işe girdik ve kendi hayallerimizi gerçekleştirme zamanı geldi gibi düşünmüş olabiliriz. Ama ne yapacağımız, ne giyeceğimiz, hatta ne diyeceğimiz bize hep söylendi, aykırılıklarımız performans görüşmelerinde uyarıldı. Kendimiz olmamız ve istediklerini yapmamız istendi.
İşte bu dönem yani kurumsallığın ilk yaşları yine oldukça yorucu ve yoğun geçmişti, hepimiz kendimizi adamıştık diyebilirim. Sabahlara kadar süren raporlar, gece eve geç gelmeler, gerekirse hafta sonu çalışmaları, terfi ve etiketleri çok önemsediğimiz dönemler, büyük amaca hizmet ettiğimiz ve dünyanın en önemli işini yapıyormuş hissi.
Aşırı çalışma, sabahlama, sebat etme, hatta işteki kişisel alanlarımızı kişiselleştirmek. Her gün işe giderken büyük bir misyonu gerçekleştirme ve dünyayı kurtarma hissiyle yola çıkmak.
Kurumsal hayatta uyanma ne zaman başlıyor?
Kurumsal hayatla ilişkimiz, kurumsal hayat eşittir, tüm hayatım. Üstelik tüm bunlar olurken, düğün dernek, çocuk, aile, kaçan okuma bayramları, büyürken yanında olamadığın çocukların, ailene ve sevdiklerine en önemlisi kendine ayrılan zamandan çalarak sadece işe verme.
İşte yine uyanma kurumsal yaşların 20’lerine varınca başlıyor. Yani aydınlanma, ben neden kendimi bu kadar feda ediyorum? Hepimiz için kırılma noktası, kendim için bir amaç koymak ve kendimi hatırlamamla başlıyormuş. Ne kadar doğru bir bulgu.
İşte bu dönemin adını koy dediklerinde ise araştırmaya katılanlar; ‘olgunluk çağım, altın çağım, farkındalık dönemim’ olarak tanımlar yapmışlar.
Peki olgunluk çağı adını verdiğimiz bu döneme girdiğimizde karşılaştığımız davranışlar ve söylemler ne?
Çok daha somut ve acımasız.
Zamanımı ve emeğimi para karşılığı satıyorum, bir duygusallık ve bağ söz konusu değil. Tamamen bir alma verme işi, bir alışveriş. Roller artık net, sahtelikler ve oyunlar olsa da bizde artık oyunun içindeyiz. Tecrübemiz ve kendimize güvenimiz tam. Tedirginlik ve korku bize uzak. Artık maddi olarak da elimiz kuvvetli, kendimizi idare ederiz.
Ama hala kafamızda dönen sorular bitmedi, hatta yeni başladı.
Artık fiziksel ve zamana dayalı kısıtlar rahatsız ediyor. Neden hala üstlerimiz iş isterken ya da başkalarının yanında rahatsız edici tondan emirler veriyor?
Sıkışmışlık hissi, ve başka bir çıkış bulamama kafamızda dönüyor.
Bundan sonra çözmek istediğimiz konular ise çok ortak;
-iş yaşam dengemizi kurma
-öğrenmeye devam etme ve bildiklerimizi aktarma
-birikimlerimizin işe yaradığını görme ve doğru yere kanalize etmek
Kısacası hepimizin bence her yaşta aklından geçen ama kırklarından sonra en tepeye çıkan ihtiyaçlarımız, yeni ve iyileşmiş bir hayata geçmek. Artık travmatik bir hayata gerek yok, yeni bir hayat içinde kendimi nasıl besleyeceğimi, neleri öğrenmeye devam edeceğimi yani alma, bilgi ve becerilerimi aktarma ihtiyacım yani verme en önemlisi kendimi yeniden var etme, ayakta kalma sorunumu çözme isteğim. Bu sorunun cevabını verdiğimizde yeni bir hayat bizi bekler.
Çünkü artık hasat dönemine girdik, acele etmeden iyi hazırlanarak.
Bu araştırmanın en sevdiğim sonucu ‘kurumsal yaş’ kavramı.
Kurumsal olarak sadece 20’li yaşlardayız ve çok genciz.