Başarılı liderlerin çok sayıda deneme yapan ve başarısızlıklarından öğrenen, en iyi girişim kurucularının ise daha önce en az 3-5 girişim batıranlar olduklarını biliyoruz.
Deneme ve yanılmanın korkulacak bir tarafı olmadığını, aksine öğrenme, kendini geliştirme ve gelecek sefer daha iyisini yapmak için büyük bir fırsat olduğunu birinin çevremizdeki müdürlere ve patronlara anlatması lazım.
Risk alan, farklı yolları korkusuzca deneyen, denemek için el kaldıran, kendini ortaya koyanlar bugüne kadar fark yarattı. Kimin ne dediğine, arkasından ne konuşulacağına bakmadan yoluna devam edecek kişileri arıyoruz.
Gerçek lider kimdir?
Gerçek lider, patronlarının ve üstlerinin değil, birlikte çalıştığı ekibin ne dediğine bakan kişidir bana göre. Üstler genelde, biz bunları denedik, bu yoldan devam edin derken, güvenli yoldan çıkmamamız gerektiğini söylerler. Halbuki genç ve dinamik ekip, yeni fikirler ve yeni yollar önerir. İşte lider denenmemişi yapmaya cesaret eden, başarısız olsa dahi bunu üstüne alan, hatta ekibini başarısızlıklar karşısında devam etmeleri konusunda cesaretlendiren kişidir.
Albert Einstein’ın dediği gibi, ‘hayatta hiç hata yapmamış kişi, yeni hiç bir şey denememiş demektir’. O da zaten lider tanımına uymaz.
Başarı, aylık, 3 aylık, 6 aylık hedefleri tutarak ölçülmemeli. Ne olursa olsun hem payımız hem kârımız artsın kafasının nelere mal olduğunu bizim kuşak iyi bilir. Kısa dönemli başarıların, gelişimi, denemeyi ve risk almayı nasıl öldürdüğünü hepimiz yaşadık. Kısa dönemli hedefleri tutup prim alan yöneticilerde, devamı gelmeyince gönderilen yöneticilerde gördük.
Kısa dönemli başarıların ekip ruhunu, yenilikçi bakış açısını, insan kaynakları motivasyonuna hiç bir katkı sağlamadığını ve sadece günü kurtardığını biliyoruz. Ne çalışan için, ne marka için ne de kaynakların kullanımı açısından kimseye faydası olmayan bir bakış açısı.
Büyüyen ve yenilikçi markaların ortak bakış açısının ise;
-İnsan kaynağına teknolojiden daha çok yatırım yapan
-İnovasyona, verimlilikten daha çok inanan
-Bbugün için üretirken, yarın için çözümler bulan markalar ve liderler olduğunu biliyoruz.
Yukardaki şartları yerine getirmek için kurumların, çalışanlarını yenilik ve deneme yapması ve hatalarından öğrenmesi konusunda desteklemesi ve geleceği inşa etme konusunda kendine güvenen takımlar kurmaya başlaması gerekiyor.
Zaten geçmişte yapılan hataların sonuçlarını hep birlikte ödedik. O zaman neden hala hatalı olduğunu bildiğimiz yöntem ve teorileri değiştirmek için çaba sarfetmiyoruz, eyleme geçmiyoruz. Neden toplantılarda ekip arkadaşlarımıza, ‘deneyin, fark yaratana kadar deneyin. Şirketin geleceğini o denemelerden çıkan iyi fikirler değiştirecek’ diyemiyoruz.
Bir sene sonra kaç para kazanacağımızdan çok, 20 sene sonra hala sevilen ve tercih edilen marka olmak için ne yapmalıyızı sorgulamıyoruz? Ekiplerimize, ‘bana daha önce hiç duymadığım denenmemiş ürün ve hizmetler getirin, aklım uçsun’ diyemiyoruz? Çok iyi gelen işleri ve projeleri yukarı katlarda reddedileceğini bildiğimizden, bilgisayarımızdaki ‘parlak ama ölü fikirler’ dosyalarında sunmadan ve paylaşmadan saklıyoruz?
Zamanı geldi geçiyor
Tam da şirketlerin gelecek yılın, üç hatta kullanılmayan beş yıllık stratejik iş planlarını hazırlık ve sunuş dönemlerindeyiz. Tüm ekipler son iki-üç ayını, gelecek senenin finansallarını yönetim kurullarından en iyi geçirecek rakamları bulmakla ve denkleştirmekle uğraştılar. Yönetim kurullarında her sene olduğu gibi ‘yine çok zor bir sene bizi bekliyor, sizden beklentimiz nakit akışını iyi kontrol etmeniz ve yatırım miktarlarını küçültmeniz’ olacak’ söylemleri bizi bekler. Bu da aslında gelecek dönem için deneme yanılma yapmayın, icat çıkarmayın, elinizdekiyle en iyisini yapın, demek oluyor.
Zamanı geldi de geçiyor; birinin, birilerinin çıkıp ‘bana artık bir senelik kar zarar tablosu getirmeyin, önümüzdeki beş senede ne yenilikler yapacaksınız, bize maliyeti ne olacak, bu yeni işler için kaç kişi çalışacak, beş sene sonunda ise markama ve finansallarıma etkisi ne olacak? demesi gerekmiyor mu?
Dar alanda paslaşmalarla ne büyüme geliyor, ne de daha ileriye gidebiliyoruz. Cesur denemelere, hatta başarılı başarısızlıklara bazen de akılsız işler denemeye çok ihtiyaç var.
Başarısızlık olmak zorunda
Girişimci ve cesur kafalar olmasa bu kadar yenilik ve gelişme gelir miydi? Başarısızlık olmak zorunda, bu gerçeği kabul edelim. Hiç hata yapmayan bir lideri başarılı saymak mümkün mü? Başarısızlık sonunda öğrenerek, kendini ve dayanıklılığını geliştirerek devam edersen, alabileceğin en büyük hediyeyi almış olursun.
Başarısızlık, yaratıcı ve yenilikçi olma şansının önünü açan bir faktör. Hayal dünyamızı ve merakımızı tetikleyen ve yeni olasılıklar ve fırsatlar keşfetmemizi sağlayan çok önemli bir silah.
Daha meraklı, daha cesur, daha özgüvenli olmanın yolu deneme yapmaktan, korkmamaktan, hatalarımızdan ders almamızdan geçiyor. Hem kendimize hem işimize sağlayacağımız en büyük katkı, denemekten vazgeçmemek.
İş yeni ve gerçek liderlerde bitecek. Meraklı, üstlerine yeni fikir anlatma konusunda cesur, hata yapmaktan korkmayan ekiplerle çalışan, işin merkezine insanı ve dünyayı alan liderler. Aslında geleceğin lider tanımı bu olacak.
İşte o zaman başarılı başarısızlıklar hayatlarımızı değiştirecek.