Bu mesaj beni çok sevindirdi ve teşekkür ettim: “Yok, bendendir. Kendimi tekrarlamışımdır. Açık sözlülük için teşekkürler. Bir rakı?”
Bugüne kadar 138 yazı yazmışım. Ne kadar tekrarlamamaya çalışsam da hem kendimi hem de yazdıklarımı tekrarladım konu değerlerime ve inandıklarıma gelince.
Ayrıca koca yazıdan 45’inden sonra yeni yollara çıkarken “nadas” çağrımı duyması beni mutlu etti. Biliyorum, çok iyi bir fikri var ve şu anda kendisi de nadasta. Üstelik bu süreçte onu çok destekleyen harika bir eşi ve oğlu var.
Tam da yazarken aradığım ve aklımdan geçen buydu. Genwise mezunlarımızdan, benden en az bir kuşak alttaki bir gencin bana yazmasını çok önemsiyorum. Gençlerin beni düzeltmesi, uyarması tam da olması gerektiği gibi. Evde çocukların büyüklerine, iş yerinde gençlerin müdürlerine katkı sağlayıp düzeltici yorumlar yapması gibi.
Elbette yaşlanacağız ve bizden sonraki gençler de yaşlanacak
İkinci mesaj ise Linkedin’e gazete yazımdan koyduğum kısa bölümün altına gelen şu soru oldu: “Şimdi gençlerin de yaşlanacağını unutuyor muyuz acaba? Yani gençler de gün gelecek, genç nesillere karşı aynı şikayetlerde bulunacaklar. Sonuçta bitmeyen bir kuşak çatışması bu.”
Unutmuyoruz, elbette yaşlanacağız ve bizden sonraki gençler de yaşlanacak. Çatışma bitmeli hiç demiyoruz.
Geçen hafta 20’li yaşlarındaki kızım ve arkadaşları sahilde plaj voleybolu oynamaya karar vermişti. Ben de gittim ve onları seyretmek yerine ayakkabılarımı çıkarıp kendimi kuma attım.
En enerjik olan bendim; her topa atlayarak maçı kazanmamıza katkıda bulundum. Ancak en sonunda kollarımı fazla zorlamışım ve gece başlayan sağ omuz ağrım nedeniyle kolumu ertesi gün 15 cm’den fazla kaldıramadım. Üç gün sonra doktora gittim ve ilaç tedavisi başladı. 3-4 gün boyunca sağ elimle yemek yiyemedim, dişlerimi fırçalayamadım. Kendimi bitirmişim.
Evet, bu bir yolculuk ve zamanın yarattığı etkilere karşı koyamayız. Her yaşta daha iyi yaşamak için yapılması gerekenleri hepimiz biliyoruz, ama çoğu zaman bu ‘görevleri’ yerine getirmekten kaçıyoruz.
Sadece kuşaklar arasında değil, aynı kuşak içinde de fikir çarpışmasından yanayım. En iyi fikirleri bulmak için tartışalım, fikirleri çarpıştıralım. Ancak önyargı ile yaklaşırsak bu mümkün olmaz.
Yaş aldıkça, tecrübe kazandıkça benim başıma ne geldi?
İki kuşak birbirinin yaşından dolayı ne diyeceğini tahmin edip dinlemiyor bile. Hatta bu konuda “Gençleri dinleyin, birlikte yürüyün” diyen insanların eve gidip kendi çocuklarını dinlememesini anlamıyorum. Bazen ben de bu durumda olabiliyorum.
Yaş aldıkça, tecrübe kazandıkça benim başıma gelen şu: Aynı konuları tekrarladıkça neyin olduğunu ve neyin olmadığını bildiğim fikrine kapılıyorum.
Olumlu ve olumsuz deneyimlerim karşılaştığım yeni olaylarda henüz denemede karar vermemi sağlıyor. Ama aslında bilmiyoruz, denemiyoruz. Önceki deneyimlerimizden yola çıkarak en yakın cevabı bulmaya ve tahmine çalışıyoruz. Ancak tecrübeye dayansa bile doğru cevap bu demek değildir.
Gençlerin farkı ise daha az deneyim ve tecrübeyle önyargısız olmaları ve denemeye bizden daha açık olmalarıdır.
Bu düşündüğümüzden çok daha büyük ve önemli bir özellik. Unutmayın, biz de 20-30 sene önce aynı heyecan ve yeniliklere açık gençlerdik.
Bildiklerimiz değil bilmediklerimiz bizi heyecanlandırırdı.
Gördüklerimiz değil görmediklerimiz bizi yollara dökerdi.
Denediklerimiz değil denemediklerimiz bize çığlık attrırırdı.
Yaşadıklarımız değil yaşamadıklarımız bizi mutlu ederdi.
Peki ne oldu bize?
Denemekten bile korkuyoruz
Heyecanımızı kaybettik, keşfetmek bizi mutlu etmiyor. Her yeni şeyin sonucu bizi olumsuz etkilediği için yeni şeylere kapılarımızı kapattık. Gazete bile okumak istemiyoruz, haberlerde olumsuz bir şey çıkınca kanal değiştiriyoruz.
Denemekten bile korkuyoruz. Başımıza her an ‘kötü’ bir şey gelebilir düşüncesine sahibiz.
Sanırım bu biraz genlerimizden geliyor. Başka ülkelere gidip ilk akşam kebapçı veya dönerci bulmamız gibi.
İşler, güçler, ev, çocuklar, aile büyüklerinin sağlığı, ekonomik zorluklar derken yeni deneyimlerin heyecanı yerine bildiğimiz ve güvende hissettiğimiz işlere, insanlara ve limanlara sığınıyoruz. Denemiyoruz, öğrenmiyoruz, kendi gençliğimizde yaşıyoruz.
Yeni yerlere çakılmalara, sürpriz sonlara, mutsuz biten filmlere bile tahammül edemiyoruz.
Gençlerin en iyi özellikleri daha önyargısız olmaları ve cesurca (bize göre tutarsızca) fikir değiştirebilmeleridir. Öyle olunca öğrenmek daha kolay oluyor.
“Olur” diye başlarsanız daha hızlı yol alırsınız. Evet, fiziksel olarak omuzlar ve bacaklar yorulabilir ama kafamız çalıştıkça ve idman yaptıkça zihin genç kalır.
Son yıllarda yapay zeka ve genç kuşakların taleplerinin büyümesiyle şirket sahipleri ve tepe yönetimlerin daha görünmez hale geldiğini biliyorum.
Koca şirketleri görünmez liderler yönetiyor. Özel kapılardan binaya giriyor, özel asansörlerle kimseyle karşılaşmadan katlarına çıkıyorlar. Ekipleriyle yemek yerine odalarına yemek getirtiyor, saha ziyaretlerini sıfırlıyorlar. Ekiplerini toplayıp çeyrek veya yarı yıl sonuçlarını açıklayan toplantılar azalıyor.
Sadece şirket içinde değil şirket dışında da görünmezler
Hatta bazı liderlerin Linkedin profili bile olmayabiliyor veya adı var, resmi yok. Mesaj yazamıyorsunuz. Zaten yazdıkları ve kendi fikirlerini paylaştıkları postlar da yok. En fazla şirket hesaplarından gelen postları beğeniyor veya yeniden paylaşıyorlar.
Sadece şirket içinde değil şirket dışında da görünmezler. Sadece bildik ve tanıdıkların olduğu yerlere gider ve o toplantılara katılırlar. Üniversitelere, konferanslara hatta şirket içi kalabalık toplantılara bile gidemezler.
Gençlerden gelecek fikirleri ve soruları duymaya tahammül edemeyen, hatta ne demek istediklerini anlamayan, anlasa da cevabını bilmeyen, araştırmayan, dünyayı takip etmeyen, yetenek konusunu insan kaynaklarına bırakmış gölge liderler…
Görünür olmak, dinlemek, tartışmak zaman alır ama sonuçları gelmeye başladığında akıp gider. Gizli kapaklı iş kalmaz, yetenek daha çok gelir, işler keyifli hale gelir, inovasyon artar.
Farklı kuşaklarla kucaklaşmak hepimize iyi gelir.