Yaşamımın geri kalanıyla ne yapmak istiyorum? Cevaplaması en kolay ve en zor sorulardan biri. Aslında hepimiz her gün aldığımız onlarca kararla bir sonraki saat, gün, yıl için kendimizle ilgili çok sayıda yeni değişim kararları veriyoruz. Ama daha ne kadar kaldı, kaç bölümde daha rolümüz var onu bile bilmiyoruz. Elimizde yazılı senaryo yok, sürekli yazmaya ve istediğimiz şekilde hayatı yaşamaya çalışıyoruz.
Yaşam dediğimiz şey her gün yaptığımız bu eylemin ta kendisi, daha iyi bir tanımı yok. Başı da sonu da belli, sen ve yaptıkların. Arkanda bıraktıkların ve bırakacakların.
Annem kasımda 84 yaşına basacak ve bu sene aile olarak “anne yılı” ilan ettik. Her fırsatta onunla beraber seyahatler, yolculuklar, yürüyüşler yaptık ve yapmaya çalışıyoruz.
Dün torunlarını görmek için hayatında ilk defa Londra’ya gitti. Çok heyecanlı, onların nasıl ve nerede yaşadıklarını, yıllardır ne yiyip içtiklerini görecek ve mutlu olacak. Kızlar da babaannelerini ağırlayacakları için çok mutlu.
Çocukluklarında yaz tatillerini beraber geçirdikleri, onlara el işleri, örgüler öğreten sevgili Neruş’ları için planlar yaptılar. Ne sever, neden hoşlanır, nerede mutlu olur, çok yormasak ama oraya da götürsek gibi dev planlar.
Geçen yıl doğum gününde annem bize şöyle demişti: “83 yılın nasıl geçtiğini hiç anlamadım, bu da benim için çok mutlu ve iyi geçtiği anlamına geliyor. Her gününü dolu dolu yaşadım, öyle hissediyorum.”
Hepimiz hayatımızı dolu dolu yaşamak, bir amaç bulup ona ulaşmak için çaba sarf ediyoruz. Ne kadar başarılı olabiliyoruz, değerlendirmesini yapmak ve atmadığımız adımları atmak önemli.
Belki de benim ve aynı şekilde düşünen kişiler için de aynı soru geçerli: “Bundan sonra ne yapmak istiyorum?”
Aklımızdan onlarca fikir ve düşünce geçiyor, en çok içimize sinen ne? Bizi en çok ne mutlu edecek? En çok katkıyı hangisini seçersek sağlayacağız?
Ben öncelikle ne yapmak “istemediğime” karar verdim.
Gücün ve paranın getirdiği baskı ile yönetim kurullarında bir şekilde orada oturup para ödenen, konunun uzmanı olmayan insanlarla tartışmalara girmek, yaptığımız işe değer vermeyen insanlara dert anlatmak, birileri istiyor diye istemediğim işlere “Bir bakalım oluru var mı?” diye baş sallamak zorunda değilim, yapmak istediğim bu değil.
O yüzden dışarıdan çok havalı görünen işleri ve pozisyonları daha iyi bir amaç uğruna her zaman bırakabiliriz, deneyebiliriz. Ben eğer bırakmazsam ve denemezsem daha çok pişman olacağımı düşündüm. Beceremezsek ve istediğimiz gibi olmazsa her zaman geri dönme şansımız var, neden kendimizi bu kadar durduruyoruz ki.
Dün akşam yeni tanıştığım bir aileye yemeğe davetliydim. Ailenin 30’lara yaklaşan avukatlık yapan kızı çok iyi olan mesleğini bırakmış ve yıllardır hayali olan spora ve bisiklet sürmeye tekrar başlamış. Ekimdeki dünya şampiyonasına hazırlanıyormuş. Evin Türk annesi çok üzgün; hem işini bıraktığı hem de sakatlanma riski olduğu için.
Bu zor kararı nasıl aldığını sordum, “Yaş aldıkça daha iyi kararlar veriyorum. Eskiden alamadığım cesur ve bana iyi gelen kararları 30’larımda büyük bir mutlulukla alabiliyorum, olgunlaşmak ve deneyim edinmek bana çok iyi geliyor” dedi.
Çok benzer kafadayım, yeni yaşlar ve deneyimler daha doğru yollara götürüyor.
Genelde büyük pozisyonları ve görevleri bıraktıktan sonra hepimiz çok zorlanırız. Benim için de öyle oldu. Büyük çoğunluğumuz ise hiç istemesek de bıraktıktan sonra ne yapacağını bulamadığı için her gün sevmediği işlere gitmek zorunda kalıyor.
Ama asıl sorun tıkır tıkır maaşımızı aldığımız, her işimizi, sorunumuzu çözecek insanlarla sarılı olduğumuz ama buna karşılık kendi yaşam felsefemize ve değerlerimize aykırı da olsa istemediğimiz kararları veriyor olmamız.
Yani size sunulan imkanların ve gücün esiri olmak da size kalıyor. “Yaşamınızın geri kalanında ne yapacaksınız” sorusunu yanıtlayacak bir tek kişi olabilir; o da sizsiniz.
Ben de çalıştığım dönemde yaşam tempomu, yapılacak işler listesini ve hatta seyahatlerimi benden güçlülerin belirlemesine izin vermiştim.
Maddi karşılığını alırken manevi olarak verdiklerim canımı sıkmaya başladığı andan itibaren düşünmeye ve geri kalan yıllarda yapacaklarımı belirlemeye başladım.
Ayrıldıktan sonra gelen iş teklifleri oldu, nazikçe teşekkür ettim.
İş arayışına girmedim ama bundan sonra yapacaklarımı belirlemek için çalışmalarımı ve görüşmelerimi artırdım.
Üniversitelerde sevdiğim ve değer verdiğim hocaların tekliflerine hayır diyemedim ve iki üniversitede dönemlik dersler vermeye devam ediyorum. Ben de öğrenciler gibi dersime hazırlanıp girişimcilik konusundaki deneyimlerimi paylaşıyorum.
Genwise adında benim gibi üretmeye devam etmek isteyen tecrübeli gençler için (35-55 yaş arası) bir girişim kampı işine girdik. Çok da severek 7 kamp yaptık, 100’den fazla yeni arkadaşımız oldu. 8. kampımız eylül ortası başlıyor ve biz her kamp öncesi olduğu için heyecanlıyız, cesur yürekleri bekleriz.
Gençlerle, özellikle genç girişim kurucuları ile birlikte iş ve fikir üretmekten keyif alıyorum. Deneyimlerimin işe yaraması ve başka işlerde hayata geçmesi, değer görmesi beni mutlu ediyor.
Bu yola benden önce çıkmış ve ilham aldığım insanlarla podcast yapıyorum, “Rahat battı” adındaki bu seride insanları cesaretlendirmek için yeni alanlara geçiş yapan konuklarla sohbet ediyorum.
Nerede olursam olayım, haftada iki gün düzenli yazı yazmaya çalışıyorum. Hiç yapamayacağımı düşündüğüm bu iş disiplin işiymiş. Elbette bu süreçte ilk defa yaptığım işler için çevremdeki konunun uzmanı dostlardan destek alıyorum.
Hiç aklımda olmayan bu işler, yolda karşıma çıkanlar.
Deneyim ve tecrübelerimi paylaşma konusunda değişik kanallarda yazmaya, konuşmaya hatta koçluk ve danışmanlık yapmaya devam ediyorum.
Sağlığıma daha çok dikkat ediyorum, yürüyüşlerimi daha dikkatli ve rutin olarak yapmaya başladım. Geri kalan zamanımda maksimum üretmek için geç kaldığım işleri de önceliklendirdim. Yıllar önce çoktan bırakmış olmam gereken sigarayı bıraktım.
Aileme, arkadaşlarıma ve çocuklarıma daha çok vakit ayırmanın keyfini çıkarıyorum. Keyif alacağım işlere evet derken istemediklerime nazikçe hayır diyorum.
Kısacası istediğim işleri yapıyor, istediğim kişilerle çalışıyor, istediğim zaman Ege’nin serin sularında denizde kulaç atıyorum.
Gücü yaşamak, karşılığını almak ve vermek önemli. Ama ayrıldıktan sonra büyük işleri ve pozisyonları bıraktıktan sonra “Biterim, ne yaparım, insanlara ne derim?” diyenlere cevabım: Size daha iyi gelen ve fayda yaratan işler ürettikçe aradığınızın güç olmadığının çok hızlı farkına varıyorsunuz.
Yeter ki gücün, kartvizitinizde yazanın şirket adı ve pozisyon değil, “sizin adınız” olduğunu hatırlayın.
Farkında olduğun ya da kullanmadığın ama etrafından senin için söylenen “süper güçlerini” bir kağıda yaz. Onları kullandığında yapabileceklerini düşün, bugün planlamaya ve yarın ise yapmaya başla.
Güç (şimdi) sende artık!