Kendimizle gurur duymak için çalıştık. Ana babamızı, büyüklerimizi gururlandırmak için. “Bize verdikleri sevgi ve destek bakın işe yaradı” diyebilmek için. Belki tek bir kelime, her şeyi anlatmaya yetmez. Ama gurur duyulacak işler ve hayatlar yaşamak… İşte o, her şeye değer. 

Tek bir kelime için yaşıyoruz. Onun için okuyor, düşünüyor, enerji harcıyor, hayata geçiriyoruz. Çocukluktan gençliğe, oradan iş hayatına… Önce notlarımızla, sonra davranışlarımızla, işlerimizle ve yarattıklarımızla hep ‘başarı ve üretme’nin peşindeyiz. Bana büyüklerim hep “benden/bizden daha iyisini yapın” derdi. Daha iyi İngilizce konuşun, daha çok ülke görün, meraklı olun, vicdanlı olun…Daha güzel bir teklif olmaz! Sadece aileniz, mahalleniz ya da ülkeniz için değil, dünya için bir şeyler yapın dediler. Ve en çok da şunu söylediler: “Hayat senin hayatın.”

Ben en çok aileme minnettarım. Bize fabrika, ev, banka hesabı ya da arabalar bırakmadıkları için. Bizim evde hiç araba olmadı.

Hiç ihtiyaç da duymadılar, kullanmayı da öğrenmediler. Ona ayıracakları parayı ablamla benim önümü açmak için harcadılar. Hayat boyu biriktirdikleriyle oturdukları evi alabildiler — ama içinde hepimiz mutluyduk. Başka evlere, işlere, arabalara özenmedik Olanların hayatlarını da hiç merak etmedik. Çünkü öğretmenlerimizden, arkadaşlarımızdan, komşularımızdan gördüğümüz güven ve sıcaklık bize yetti. Okuyan, öğrenen, üreten ve paylaşan insanlarla büyümek en büyük şanstı.

Bizim için iki hedef vardı: üretmek ve başarmak. Okurken çalıştık, öğrenirken öğrettik, mahallemize yardım ettik. Yalnızlık hissetmedik; hiçbir zaman yalnız kalmadık. Kendimize hep güvendik. Özgüvenli olduk. Sorguladık. Meraklarımız, sorularımız, hayallerimiz hiç bastırılmadı. Aile toplantılarında önemli kararlarda bizim de fikrimiz soruldu.

Okulda kantinin yönetimini Nazmi Öğretmen bize emanet ederlerdi — kasa dahil tüm hesapları sekiz dokuz yaşında öğrendik. İlkokulda her yıl tiyatro sahnesine çıkar, hafta sonları mandolin ya da folklor kurslarına giderdik. Kültür, aslında yaşadığın dönemin tarihiyle, coğrafyasının karışımı gibi bir şey. O dönemde yaşadıklarımız, bulunduğumuz yer bizi şekillendirirdi.

Bize bırakılan miras; duyulan güven, merakımızın desteklenmesi ve heyecanımızın önü açılmasıydı. Tüm eğitim hayatımı devlet okullarında geçirdim ve bundan hep çok memnundum. Çocuk yaşta çalışmaya başlamak, Kapalıçarşı’daki çıraklık yılları bana çok şey kattı. Ne kadar öğrenirsen öğren, bazı konularda hep “çırak” kalmak, merakını canlı tutuyor. Ve en önemlisi…

Ailenin yanında olduğunu bilmek ve yapmak istediklerin için destek olmaları çok değerli. Sordukları yapıcı sorularla yeni yollar açmaları, doğru insanlarla tanışmamı sağlamaları, beni beş yaşından beri İstanbul’un her yerindeki tiyatro sahnelerine taşımaları…Bugün hâlâ en sevdiğim şeyleri yapmamı sağladı.

50. yaş günümde kızlarıma sordum:

“Benimle yapmaktan en çok keyif aldığın şey neydi?”

Küçük olanın cevabı netti:

“Yaşım tutmamasına rağmen beni Ezhel konserine götürmen… ve sonuna kadar birlikte eğlenmemizdi.”

Ne oldu peki onca seyahatler, markaya, arabaya, kariyer listesine?

Hiçbiri o anın yerini tutmuyor.

“Biz görmedik, çocuklarımız görsün.”

“Biz yokluk çektik, onlar çekmesin.”

Bu cümleler çalışmıyor.

Çünkü eğer verdiğimiz şeyin içinde sevgi ve mutluluk yoksa, hiçbir çokluk, hiçbir varlık anlam ifade etmiyor. Tam tersine, “bundan daha fazlası ne?” diye soran çocuklar yetiştiriyor. Bir arkadaşım anlattı:

Oğlu işe yeni başladı. İş çıkışı oğlundan yardım istemiş, “çok yorgunum baba, sen yap” demiş.

Arkadaşım da “Biz de yıllarca çalıştık, sizi okuttuk, sonra da emekli olduk.” deyince oğlu şöyle yanıtlamış:

“Valla sizinki çok çalışma olmamış baba; banka hesap cüzdanınızdan ve arabanızdan belli.”

Elbette para gerekli. Yaşamak, öğrenmek, dünyayı görmek, eğitim almak için şart. Ama biz tek bir kelime için yaşadık.

Gurur.

Kendimizle gurur duymak için çalıştık. Ana babamızı, büyüklerimizi gururlandırmak için. “Bize verdikleri sevgi ve destek bakın işe yaradı” diyebilmek için. Çocuklarımız, gençler, iş arkadaşlarımız bizimle gurur duysun diye. Belki tek bir kelime, her şeyi anlatmaya yetmez. Ama gurur duyulacak işler ve hayatlar yaşamak… İşte o, her şeye değer.