Dünyanın her geçen gün çivisinin de çıkmasıyla birlikte hepimizde bir özgüven sorunu oluşmaya varsa da artmaya başladı. Etrafımda hemen her yaş grubundan insan, yeni bir adım atarken ya da bir karar verirken daha da zorlanmaya başladı. Mevcut durumumuzu koruyan, yenilikçi olmayan ve risk almadığımız kararlar veriyoruz.
Endişe seviyemiz yükseldi, rahat düşünemiyoruz, içimize kapanıyoruz. Dertlerimizi, neşemizi paylaşmaktan vazgeçiyoruz. Bunu yaparken de en çok kendimize zarar veriyoruz. Evlere, odalara, ekranlara saklanıyoruz.
Bu yazı iki farklı kuşak tarafından yazılmıştır
Çevremde duyduklarımdan ve gördüklerimden sonra son dakikaya kadar yazıp yazmamaya karar veremedim. Sonunda oturup yazdım, arada yazdıklarımı okuyup, gençler adına çok mu yargı dağıttım dedim ve kızımdan ekleme/çıkarma yapmasını istedim. Kısacası bu yazı iki farklı kuşak tarafından yazılmıştır.
Endişe konusu, her yaşın gündemi olsa da en çok gençlerde karşıma çıkıyor. Çevremde duyduklarım ve gördüklerim gençler hakkında beni daha çok endişelendiriyor. İyi hazırlansalar bile yapamamaktan, başaramamaktan korkma hali. Sonunda hiç bir şeyi başaramama haline dönüşerek vazgeçmeye kadar gidebiliyor. Eğer yanında paylaşacağı anlatacağı kimse yoksa durum daha vahim hale geliyor. Çok başarılı okullarda okuyan, en iyi bölümleri bitiren gençlerin yeni adımlarında mutlaka desteğe ihtiyaçları oluyor. Özellikle yurtdışında ailesinden uzakta yaşayan ya da ailesi ayrı olan gençlerin bu dönemlerinde yanlarında destek alacak birilerinin olmaması durumu daha da zorlaştırıyor.
Gençler iş hayatına gelene kadar sınavlardan ve testlerden o kadar yorgun düşüyor ki, iş hayatına giriş yaparken pillerini tüketmiş oluyorlar. İşte o yıllarda karşılarına iyi insanlar, iyi kurumlar çıkarsa iş değişebiliyor. Ama sadece derslerine odaklanan ve dersten ve nottan başka düşüncesi olmayan gençlerde mezun olmaya yakın veya sonrası büyük endişe dönemi başlıyor. Büyük buhranda diyebiliriz. Nerdeyse o yaşlarda gençleri olan her arkadaşımın evinde bu buhran durumu var.
Gençler için alternatifler üretmeli, çözümler sunmalıyız
Aile ve arkadaş çevresi, özellikle iş hayatına girişte hatta iş hayatının ilk iki senesi mutlaka gençlerle yan yana durmaya ve beraber düşünmeye devam etmeli. Alternatifler üretmeli, çözümler sunmalı, sorgulamalı, desteklemeli ve yanındayız demeli. Sadece akıl vererek, tavsiye verecek birileri ile tanıştırarak, başarmış gençlerden örnekler vererek bir yere varamadığımızı biliyoruz.
Yurtdışında okuyan gençler veya çalışmaya giden gençlerin işi daha zor. Etraflarında destek alacak veya yol gösterecek insan sayısı çok az. Okullarında ya da yaşadığı bölgelerde tanıştıkları bildikleri insanlar varsa mentorluk alabilirler. Yoksa her sorunu kafalarında çözmeye çalışıp hatta büyütüp yardım alamazlarsa da psikolojik tedaviye kadar giden bir sürece dönüşebiliyor.
Çok iyi örneklerle de karşılaşabiliyorum. İstanbul’a daha önce gelip üniversitede okuyan bir abinin, kardeşinin ihtiyaçlarını ve yolculuğunu desteklemesi gibi. İşini satarak iş dünyasından çıkıp emekli olmuş bir annenin, tüm tecrübesini girişim kurmak isteyen oğluna aktarması ve destek olması gibi. Ya da çok sayıda girişimcilik üzerine ya da liderlik alanında çalışan vakfın gençlerin yol alırken yanında olmaları gibi. İyi örnekleri çoğaltmak için öğrenmek sonra da kopyalamak mümkün.
En kötüsü kendimizden şüphe duymaya başlarız
Genelde ilk defa yapacağımız işlerde kaygı ve endişe artar. En iyiyi yapabileceğimizi bilmemize rağmen bu kaygı yüzünden kötü performans gösterebiliriz. Bu da sonraki seferler için bizi üzer ve durdurur. Hatta bir süre sonra o işi bir daha düşünmek bile istemeyiz. Vazgeçme eğilimimiz artar. On kez iş görüşmesi yapıp kabul almayınca yenisine başvuru yapmak için motivasyonumuz kalmaz. En kötüsü kendimizden şüphe duymaya başlar ve kendimizi sorgulamaya başlarız.
Direnç ve dayanıklılık burada devreye girer. Hep devrede kalması çok önemli, hayat boyu. Kafamızı dağıtacak veya dolduracak konularımız, dostlarımız hatta çözecek dertlerimiz olması bizi bu zorlu dönemlerde rahatlatır.
Dünyadaki evrensel savaşlar, ölen çocuklar, açlık içinde yaşayan toplumlar, çöpten gözükmeyen okyanuslar. Çevremizde olan ve artan problemler bize ve gençlere çok büyük bir olumsuzluk, umutsuzluk yaratıyor. Özellikle empati duygusu ve farkındalığı yüksek genç bireyler için.
Ailenize, çevrenize, devletinize, ülkenize, hatta insanlığa karşı umudunuzu yitirdiğiniz anda da yaşam amacınız sorgulamaya ve hayata karşı daha pesimist olmaya başlıyorsunuz. Buradaki asıl problem yalnızlık hissi – dünyaya karşı ben. Daha iyi hissetmek için en büyük çözüm, sizinle aynı şekilde düşünen ve kaygılanan kişiler ile birleşmek ve birlikte adım atmak. Belki tüm problemleri çözemeyiz ama dünyayı daha iyi bir hale getirmek için birlikte hareket edebiliriz.
Başarılı olmanın üç kuralı
Gönüllü projeler, sosyal girişimler hepsi bu şekilde doğuyor. Çevrelerindeki problemleri çözmek için birlikte hareket eden insanlardan ve gençlerden bu projeler çıkıyor. Önemli bir girişimcinin konuşmasından başarılı olmanın üç kuralını not almışım:
1) Sesini duyur – problemin varsa, yardıma ihtiyacın varsa, herkesle paylaş. Çünkü paylaşmadan sorunun çözümünü bulamazsın.
2) Takım ol- tek başına hızlı gidebilirsin ama bir takımla çok daha fazla yol alabilirsin. Her ne kadar yalnız olduğumuzu düşünsek de, bizim gibi düşünen çok insan var – farklı şehirlerde, ülkelerde, birleşin.
3) Tutkunu koru – hiç bir zaman heyecanını kaybetme, bu bir yolculuk. Başarılı olanlar, işler zorlaştığında pes etmeyenlerdir.
Kendimizi değil gerçek sorunları dert ve mesele etmemiz hayatımızı ve geleceğimizi değiştirir. Ekmekten plastik, zeytin çekirdeğinden deri üretmek, atık plastik malzemeleri yeni malzemelere dönüştürmek, tarım ürünlerinin gerçek değerlerini bulmaları için çiftçilere çözümler sunmak, otizmli çocukların öğrenmelerini hızlandıracak oyuncaklar üretmek, doğada insanın ulaşamadığı alanlara drone ile tohum atmak, 45 yaş üstündekilerin üretime devam etmesi amaçlı girişim kampları tasarlamak sadece bildiğim bir kaç örnek.
Aslında beğenmediğimiz ya da başkası tarafından seçilmeyen aklımıza başkalarının o kadar çok ihtiyacı var ki. Çevremizdeki her girişim ya da şirket dünyayı anlayan ve yeni dünya için kafa yoracak yetenek arayışında. Hatta ülkemizde iş bulamayan ya da hakkettiğine ulaşamayan kişilerin yurtdışından iş teklifleri veya oturma izinlerini kolayca aldığını görebiliyoruz. Maalesef sizin özellikleriniz ve yetkinlikleriniz bizim mahalledeki işler için yeterli değil ama bi Berlin’e ya da Amsterdam’a bakın onlar size okey diyebilirler. Çünkü onlar farklı düşünebilen, fark yaratan insanlara daha açıklar. Biz herkesin aynı şeyi söylemesini, konuşmasını hatta aynı şeyleri giyip işe gelmesini tercih ediyoruz.
Kendimize güvenmemizin yöntemleri var
Kendimize güvenimizi arttırmamızın ve başkalarının söylediklerine takılmamanın yöntemleri var:
-Vazgeçmemek ve dirençli olmak; tarihten gelen ve değişmeyen kural. Hepimizde çokça olduğuna inandığım bir vasıf ve en büyük özelliği kullandıkça büyümesi. Alternatifli düşünün, alternatifli çalışın. Hep farklı fikirler ve seçimler olsun kafanızda. Yeni fikirler üretin, üzerine yatın, düşünün ve çalışın.
-Planlama yapmak- kısa ve uzun dönemli planlarını yap. Güne/hayata kolay işlerden başla ve başardığını gördükçe zor işlere geç. Zordan başlamak, başarısızlıkta daha çok ve büyük düşürür. Bir daha ayağa kalkmak istemezsin. Küçük adımlarla başla, yaptıkça büyüt, en büyüğü de hala orada.
-Yalnız karar vermemek- Büyük kararlarını tek başına alma, aklına danışacağın farklı kafada insanlarla tartış. Yeni insanlar tanı, yeni networklere gir. Tanışırken veya yazarken cüretkar ol. Açık ve şeffaf ol. Şu konuda size yardımcı olabilirim, tanışalım mı dersen, kimse hayır tanışmak istemiyorum demez. Derse de tanışmaya değmez dersin. İkinci isme geç. Mutlaka ailenden biri ile yaptıklarını konuş, senin bilmediğin ve yaşamadığın bir konuda beklemediğin destek alabilirsin. Hepsini anlamamızı ve bilmemizi bekleme sakın! Anladığımız kadarını sor.
-Yapmak istediğin konu ile ilgili kimden yada hangi kuruluştan destek alacaksan onları belirle, iletişime geç. Kafanda çözmek istediğin meseleler belirmeye başladıysa otur bir kağıda listele. Üzerine düşün, sor, araştır. Konu ile ilgili isim ve dernek, şirket ve vakıfların listesini oluştur. Yazışmaya, tanışmaya başla. Bu işleri lisedeyken ‘düşün ve taşın’maya başla. Erken yol almak iyidir.
-İsteklerini listele, birini bitirdikçe başka bir madde ekle, heyecan düşmesin. Bu film izlemekte olabilir, yeni bir sergi ya da konferansa katılmakta olabilir. İşin yanında direnç artıran en önemli madde işin dışında seni heyecanlandıran ve mutlu eden konuları bulmaktır. Hele bir de bunlar para da kazanacağın işe dönüşürse tadından yenmez. İşte düşsen de, sevdiğin yönetmenin filminin İstanbul Film Festivali’ne gelmesi, Derya Yıldırım’ın İKSV Salon’da konser vermesi, Bozcaada Caz Festivali sanatçı listesinde çok sevdiğin ismin olması, Bomonti antika pazarında biriktirdiğin kartpostal serisine rastlamak direnci artırır. Her gün iki öğün sebze ve meyve yemek gibi.
En önemlisi sevmeyi öğren ve asla vazgeçme. Sevmek öğrenilir.
Seni dünyaya ve insanlığa bağlayan en önemli şey ‘sevgi’dir.