Galiba en çok kendimiz için çalışıyoruz. Yarattığımız etki ve fayda bize iyi hissettiriyor. Daha iyisini yapmak için kendimizi ve takımlarımızı motive ediyoruz. Daha çok fayda, daha çok etki bizi daha iyi dünya mümkün! fikrine yaklaştırıyor.

Değişimin ve karmaşanın her gün gündem değiştirdiği zamanlarda, birlikte çalıştığımız herkesin talepleri değişir ve büyür. Değişen şartları ve talepleri ‘yoldan çıkmadan’ yönetmek için sakin kalmak ve kendine, planlarına güvenmek birinci şarttır.

Her gün değişen işler ve konular, hiç aklımıza gelmeyen ve hazırlıksız yakalandığımız gündemler… Zor kararları, çok kolay alıyormuş gibi hayata geçirmemiz gereken bir dönem. Kısa sürecek gibi görünmüyor. Bu, sadece “Bu haftayı, bu ayı idare edelim.” durumu değil. Kendimize ve ekibimize en çok güvenmemiz gereken günlerdeyiz. Yaprak gibi sallanır, kararlarımızın arkasında durmazsak, hedeflerimizi ve işimizi hedeflere taşımanın çok uzağında kalabiliriz.

Son günlerde çok fazla işten ayrılma hikayesi okumaya ve dinlemeye başladık. Bu, beklenmedik bir durum değil; hatta dalganın artarak büyüyeceği kesin. Tüm çalışanların ve girişimcilerin, vakit geçirmeden yani ‘dün’, kişisel olarak ne yapacağı konusunda hazırlık yapması ve adımlar atması şart. Yoksa, topu topu bir haftada kendinizi iş ararken bulmanız mümkün. Hangi pozisyonda olursanız olun… En iyi şirketlerde bile bu durumla karşılaşabilirsiniz. Size yapacakları en büyük kıyak, biraz paket tazminatı ve bazen nasıl CV yazacağınızı, nasıl iş görüşmesi yapacağınızı tekrar hatırlatan 2-3 saatlik bir danışman görüşmesi olur.

Şirket sahipleri neye ihtiyaç duyuyorlar?

Özellikle okuduğum makalelerde, çok sayıda üst düzey yöneticinin işlerinden ayrılıp yeni işlere geçtiğini gördüm.Şirket sahipleri, zor zamanları yönetmek için yeni kanlara ihtiyaç duyuyor. Geçen dönemlerdeki tolerans ve sabır artık yok.

Genelde böyle dönemlerde atananların tecrübe azlığı ve işe hâkim olamaması nedeniyle, kendi kararları yerine üstten gelecek işlere ve kararlara yoğunlaşması olası. Maalesef işleri böyle yöneten ve başka bir yöntem bilmeyen lider (mi?) sayısı da az değil. İşte, işleri zora sokan bu durumlar, günün sonunda herkesi zora sokacaktır. Koca şirketler, koca markalar… Birkaç kişinin istekleri ve hırsı yüzünden, uzun vadede daha iyi yerlere gidebilecek ve mutlu çalışanlar ile paydaşlar yaratabilecekken, elindekini kaybetme noktasına geçmişte çok geldi ve gelmeye devam edecek. Burada, işten kaçan, arkasında iyi gitmeyen işler bırakan ve başka işlerde mutluluk arayan tepe yöneticilerinden bahsediyorum.

Ekibiyle, çalışanlarıyla toplantı yapmadan, onların fikrini almadan alınan kararlar, çizilen stratejiler… Orta ve uzun vadede fayda sağlamayacağı gibi, başarısız olması durumunda size de zarar vermez. Çünkü bu sizin değil, bir üstünüzün ya da patronunuzun kararıdır. Siz sadece uygulayansınızdır. Her karşılaştığımda bana, “Nasıl gidiyor? Tam rahat edecekken zoru seçtin.” diyen arkadaşlara bu sefer aynı soruları ben  soruyorum.

Bu zor dönemde yeni işlere, yeni şirketlere geçen arkadaşlara, “Nasıl gidiyor? Bambaşka sektörler, ekipler ve işler… Sen ve ekibin mutlu musunuz?” diye sorduğumda ilginç cevaplar alabiliyorum. Ve hâlâ şaşırmaya devam ediyorum, üzülüyorum. İlginç diyorum, çünkü hiçbir işimde, işler nasıl diye sorulduğunda, cevabıma ‘patronla’ ilişkimi anlatarak başlamadım.

Patron benim için kimdi?

Ülke ve dünya dinamiklerinden, ekonomide yaşanan zorluklardan, beraber çalıştığım takımla ilgili deneyimlerimden, ticari olarak yaptıklarımızdan aldığımız iyi ve kötü sonuçlardan, çözümlerimizden veya başlattığım işbirliklerinden başladım konuşmalarıma.

Patron ise ayda bir, iki ayda bir bir araya geldiğim; yaptıklarımı anlattığım, soruları varsa cevapladığım, zaman zaman seyahatlere çıktığım, ekibimle tanıştırdığım, ekibin yaptığı iyi işleri paylaştığım, işlerin iyi veya kötü gittiği durumlarda tüm şeffaflığı ile iyiyi ve kötüyü verilerle ve nedenleriyle aktardığım, destek istediğim ve sorumluluklarımı yerine getirdiğim kişiydi.

Birbirimize karşı sevgi ve saygıyı önemsedim. Her düşündüğünü yapmak ve hayata geçirmek için değil, ne düşündüğünü anlamak için sordum ve dinledim. Düşüncelerini alıp “Hadi, değiştiriyoruz, yeni rotamız bu!” diye konuşmalar yapmadan, mesajlar atmadan önce, “Böyle fikirler var,” diye ekiple konuştum. Ne diyeceğimizi, ne yapacağımızı ve yapmayacağımızı birlikte kararlaştırdıktan sonra cevaplarımızı verdim.

Yukarıda iş değiştiren arkadaşlara sorduğum soruya karşılık, “Her patron aynıymış, hepsinin istekleri aynı ve hepsi daha ‘çok’ peşindeymiş. Hangi sektörde çalıştığının pek önemi yok, önemli olan patronu idare etmek ve yönetmek, sonra kafan rahat,” cevabını bile aldım.Ve düşününce… “Daha çok” peşinde olan patronlar ve onların çalışanları için başka bir dünya mümkün.

Yıllarca kritik kararlarda topa girmeyerek, ikili toplantılarla işi idare edenleri de gözlemleme şansım oldu. Kişisel olarak neden mutlu olduklarını hiç anlayamadım. Ya da onlar için başarı ve başarısızlık tanımının anlamı neydi? bulamadım. Onlar için ve birlikte çalıştıkları insanlar için üzüldüm.

Sadece yukarı katları ve merkezi idare edenlerin kısa vadede bıraktıkları yıkıntıları da çok gördüm. Başı sıkıştığında uçağa atlayıp gidenleri de. İşe az gelen patronla çalışmayı hep daha verimli bulmuşumdur; daha çok çalışıp daha çok üretiyorsun. Özellikle yurt dışı görevlerde bu özgürlük ve iyi sonuç çok daha net ortaya çıkıyor. Hem takımınız hem de siz, aldığınız kararlardan ve yaptığınız işlerden daha büyük tatmin elde ediyorsunuz.

En büyük gurur ve mutluluğu ise günün sonunda patron yaşıyor. Düşündüğünden ve hayal ettiğinden daha iyi sonuçları duydukça verdiği destek ve duyduğu güven artıyor. Oysa sadece dediklerini yapan bir ekiple ve yöneticiyle çalıştığında, eski ve anlamını yitirmiş deneyimleri hayata geçirmeye çalıştıkça ve sonuç alamayınca, kendi fikirlerini hayata geçirmek için yine ekipleri topa tutuyor. İnandığınız ve tüm paydaşlarınızla ortak aldığınız kararları hayata geçirmenin zevki başkadır. Bazen sonuçlar istediğiniz gibi gitmezse de aldığınız dersler ve öğrendiklerinizle bir sonrakinde daha iyisini yapmak için daha çok motive olursunuz.

Hepimiz hayallerimizi, hedeflerimizi gerçekleştirmek için çalışıyoruz. Çalışmak insanı diri, canlı, neşeli, mutlu, heyecanlı ve dinamik tutmak için en büyük etken. Çalışmadan geçen bir zaman dilimi, kafamda işleri sıraya koymadan uyandığım bir sabahı hayal etmek çok güç. Sadece kendi işlerim değil, çevremde sevdiğim insanların işleri konusunda da bir şeyler düşünmek ve birbirimizi desteklemek de ekstra bir motivasyon kaynağı.

Geçen hafta, yurt dışında global bir bankada on seneye yakın çalıştıktan sonra yılın başında ayrılan ve ailesinin küçük adımlarla büyüyen işine katılan, benden en az bir kuşak daha genç bir arkadaşımla telefonda konuştum. Sesindeki heyecanı, daha bir ay dolmadan hissettiklerini ifade ediş şeklini, artık gerçekten fayda yarattığını hissettiğini nefes almadan anlatmasını dinledim.

Eski işinde ona iyi hissettiren işleri, terfileri, rekabeti ve yarattığı etkinin gerçekte bir illüzyon olduğunu söyleyince şaşırdım.

Daha iyisini yapmak için kendimizi ve takımlarımızı motive ediyoruz

Yaptığı işin, zengini daha zengin etmek için çalışmak ve bunun karşılığında para kazanmaktan ibaret olduğunu söyledi son olarak. Şimdi ise çok daha adil, daha kapsayıcı ve gerçekten iyi hissettiren, fayda yaratan bir iş yaptığını düşünüyor. Dar ve orta gelirli çalışan aileleri için evler inşa ediyorlar.

Galiba en çok kendimiz için çalışıyoruz. Yarattığımız etki ve fayda bize iyi hissettiriyor. Daha iyisini yapmak için kendimizi ve takımlarımızı motive ediyoruz. Daha çok fayda, daha çok etki bizi daha iyi dünya mümkün! fikrine yaklaştırıyor. Kimse COVID’in ve iş dünyasına etkilerini küçümsemesin; inanın, hepimizde çok şey değiştirdi. İşte bu değişime ve yeni dünyaya direnenler, en çok acı çekenler ve çektirenler oluyor. Ve bizim işimiz de bu değişimi ve sonuçlarını her yerde anlatmak ve konuşmak olmalı.

Para veren patrondan ilham veren patrona dönüşmek. Ve ben patron olsaydım

Türkiye’de çalışanların yüzde 40’ı yapay zekanın insandan daha iyi patron olabileceğine inanıyor