Eski iş arkadaşlarımız ve okul dostlarımızla iletişimi koparmamak; fark yaratan şirketleri ve girişimleri takip etmek ve zaman zaman temas kurmak bizi zinde tutar. Her yıl 4–5 iş görüşmesi yapmak hem piyasayı anlamamızı sağlar hem de görünürlüğümüzü artırır.

Kurumsal hayatta “güvende olduğunu sanmak” kadar riskli bir şey yok. İşinde mutlu olmadığı hâlde harekete geçmeyen ve nereden başlayacağını bulamayan çok arkadaşımız var. Bugün en iyisi olabilirsin, yarın kapıdan ilk çıkan. Farkı yaratan tek şey, sürekli oyunda kalmak. Outplacement gelmeden, kendi onboarding’ini yaratmak artık bir zorunluluk.

Kurumsal hayatta çalışanlar veya yeni başlayanlar için bu İngilizce kavramlar çok tanıdık. Hele kariyerinde yolu insan kaynaklarından geçenler için, günde en az birkaç kez duyulan kelimeler. Duymayanlar için:
Onboarding, yeni başlayan çalışanları hızlı ve sağlıklı şekilde işe adapte etmek için yapılan tüm tanıtma ve oryantasyon süreçleridir. Yeni başlayanlar birikir; sayı “yeterli” seviyeye ulaşınca şirketteki hedefler, değerler ve organizasyon yapısı anlatılır. Her departman kendini tanıtır; bolca dinleme, tanışma ve not alma dönemidir.

Outplacement ise kulağa daha havalı gelse de kimsenin yaşamak istemediği bir durumu ifade eder: Günlük dilde “Bu şirkette yolun sonuna geldin” demektir. Türkçesi şu: İşten çıkarılan çalışanların yeni bir kariyer inşa etmesine yardımcı olan, üstelik maliyeti şirketin karşıladığı bir hizmettir. O güne kadar iş görüşmesine gitmene bozulan ya da “Ben ayrılıyorum” dediğinde kriz çıkaran yöneticiler, bu kez senden habersiz sana “güle güle” der. Sonra da CV hazırlama ve mülakat eğitimleriyle sana destek olur. “Maalesef pozisyon kapandı ama bu deneyimi başka yere taşıyana kadar yanındayız.”

Outplacement sırası bize gelmeden, onboarding’lere kendimiz başlamalıyız

Hazırlıklı olmak şart. Hızla değişen trendlere, yöneticilere ve ekonomik koşullara karşı dayanıklı olmak artık hepimizin önceliği olmalı. Şirketlerin kariyerimizi yönetmesine izin vermek yerine:

  • dış dünya ile temas hâlinde kalmalı,
  • yeni fikirler geliştirmeli,
  • girişim ekosistemini takip etmeli,
  • yeni bağlantılar kurmalı,
  • sadece “iş” konularında değil, merak ettiğimiz yeni alanlarda da kendimizi geliştirmeliyiz.

Outplacement sırası bize gelmeden, onboarding’lere kendimiz başlamalıyız.

Eski iş arkadaşlarımız ve okul dostlarımızla iletişimi koparmamak; fark yaratan şirketleri ve girişimleri takip etmek ve zaman zaman temas kurmak bizi zinde tutar. Her yıl 4–5 iş görüşmesi yapmak hem piyasayı anlamamızı sağlar hem de görünürlüğümüzü artırır. Böylece işten çıktığımızda kariyer inşa etmek yerine, kariyeri sürekli inşa eden, her hareketinde maaşını ve gelir düzeyini iyileştirme şansı yakalayan kişiler oluruz.

İşte sadakat konusu bana çok soruluyor. Artık cevabım net:
Seni en çok heyecanlandıran işi ve en faydalı olduğunu hissettiğin yeri bulana kadar farklı deneyimler kazanmak iyidir.

Böylece tüm giriş–çıkış kararları sana ait olur. Bu da büyük bir özgürlüktür. İşten ayrılmak zorunda kalan, meraklı ve farklı konulara kafa yoran birçok arkadaşım bugün eskiye göre çok daha mutlu. Ünvanları ne olursa olsun… CEO, direktör, ne fark eder? Yeni işler, yeni teklifler, yeni öğrenme süreçleri insana tazelik katıyor.

“İşten çıkmadan iş bul; sonra bulmak daha zordur” derler

İn–out döngüsündeki ilginç bir başka nokta:
Outplacement hizmeti veren danışmanlar, çoğu zaman o kişiyi daha önce işe yerleştiren headhunter’lardır. Aynı kişiden işe alımda, işten çıkışta ve yeniden yerleştirmede üç kez kazanan bir sistem…  Temiz iş.

“İşten çıkmadan iş bul; sonra bulmak daha zordur” derler. Her zaman doğru olmasa da çoğu zaman böyledir.

Ben dürüstlüğün çalıştığına inanırım:
“Devam etmek istemedim çünkü…”
“Onlar istemedi çünkü…”
“Ortak karar aldık çünkü…”

Sonuçta tek gerçek var:
Gelecek maçlara bakalım.

Özetle:
Kimse bizi ‘out’ etmeden, kendimizi başka bir yere ‘in’ edelim.

Ama çoğu zaman:
“Keyfim yerinde, yıllarımı verdim, şimdi CV mi hazırlayacağım?”
“Gidersem duyulur.”
“Patrona gider.”
düşünceleri bizi durdurur.

Bir de çıkartılana kadar direnenler vardır.

Geçtiğimiz yıl Genwise’ı anlattığımız üst düzey bir yönetici şöyle demişti:
“Ben kurumsala çok yatırım yaptım, bırakıp gitmeyi düşünmüyorum.” Bir yıl sonra bir konferansta karşılaştığımızda,
“Yaptıklarımı anlamadıklarını görünce enerjimi harcamak istemedim, ayrıldım.”
dediğinde içimden bir “hayırdır?” demiştim.

Bazen fırsat sana gelir; bazen de sen onu herkesten önce yakalarsın

Ayrılık sonrası çoğu kişi bir mola verir; işler aranır, tanıdıklara haber salınır, yeni insanlarla tanışılır, kafa temizlenir, tatil yapılır, yeni fikirler dinlenir. Bu süreç bazen başka bir kurumsala, bazen bambaşka bir sektöre doğru evrilir. Ve çoğu zaman bu dönüşüm, eskisinden daha iyi bir yere götürür. Önemli olan her zaman yeniliğe hazır olmak. Bazen fırsat sana gelir; bazen de sen onu herkesten önce yakalarsın.

Daha net anlatmak gerekirse:
Out değil, In;
Off değil, On olalım.