Gençlerle ayırdığınız vakit arttıkça siz değişiyorsunuz; onların yaptıklarını ve düşünce şeklini benimsiyorsunuz. Çoğu zaman deneyimledikçe onların düşünme ve yapış şekli daha iyi bile geliyor.

Fabrika, saha ve plazalarda otuz yıl süren kurumsal hayatın her basamağını teker teker tırmanış ve yepyeni, bilinmez bir döneme hızlı bir adım.

“Hadi bakalım başka ne var” sorusuyla başlayıp kendimi ‘Nadas’a ve akışa bırakmam.

Acele yok, bekle, gör, dinle ve neyin iyi geldiğini hisset.

Hep isteyip de hayatıma katmadığım işleri öğrenme ve anlama dönemi. Sivil toplumla tanışma ve kaynaşma, gençlerle vakit geçirip hem kişisel hem de işlerinin geleceklerine yoldaş olma. Yaşıtlarıma da yol açar inancıyla ve korkarak da olsa podcast, yazı yazma, üniversitelerde ders vermek gibi yeni işleri denemeye başlama.

Yapmayı aklımdan bile geçirmediğim işlere girişme.

Kısacası, aklı değil kalbi dinleme. Aldığım iyi kararları genellikle aklımdan çok kalbimle verdim, yoksa bu adımların çoğunu atmakta zorlanırdım. Atamadığım adımların arkasında ise aklımla verdiğim yanlış kararlar var.

Hem hâlâ uzaktan takip amaçlı ve değişimi görmek, parçası olmak adına gerçekten değişim isteyen kurum lider ve takımlarına rehber olma, hem de en önemlisi kendime ve aileme ayırmak istediğim vakti bol kepçe geri vermeye başlama.

Ne yapacağımı ararken ve bulmakta zorlanırken, gençlerin karşıma dikilip “En iyi bildiğinizi yapın, bunca yıl biriktirdiklerinizi bize ve sizin kuşağa açın” demesi.

Nadasta yeniden yeşermeye başlayan fikirler ve ben.

Birikimimin bu işlere dönüşebilme olasılığını gençler olmasa ben göremezdim.

Kendi çocuklarımızla bu diyaloğu kurmak daha zor oluyor

Yeni dönemde üstlendiğim işlerden biri de gençlerin, bazen yakın arkadaşlarımın çocuklarının iş hayatlarında yol ayrımına geldiklerinde onlarla oturup farklı alternatifleri konuşmak ve iyi bir karar vermelerine destek olmak. Genelde kendi çocuklarımızla bu diyaloğu kurmak daha zor oluyor.

Geçen hafta kızım okumam ve düzeltmem için -yeni iş tanımlarım arasında bu da var- bir metin paylaştı.

Altında eskiden kendi ekibime yazdığım gibi küçük bir notla:

“Baba, bakıp düzeltebilir misin?”

Elbette sevdiğimiz bir iş. Özellikle son iki yıldır büyük kızımın yazılarını ve notlarını, son üç aydır da küçük kızımın iş başvurularını düzeltme konusunda uzmanlaştım.

Moda tasarımı okumaya nasıl karar verdiği sorusuna verdiği cevap beni etkiledi:

“Babaannem en büyük ilham kaynağım. Bugün kullandığım tekniklerin çoğunu ondan öğrendim. Altı yaşından itibaren iğne iplik tutmaya, nakış yapmaya başladım. Yazlarımı babaannem ile tığ işi yaparak geçiriyordum.

Ellerimle bir şey yaratmanın zevkini bu yaşlarda tadınca, çok kararlı bir şekilde sanat ya da tasarım okumaya karar verdim. Ortaokulun sonunda artık moda tasarım okumaya karar vermiştim.”

Bu cevabı az çok biliyor olmama rağmen kafamda şimşekler çaktı. Biz tasarım okumaya karar verdiğinde “daha kolay iş bulur” diye mimarlık okumaya yönlendirmiştik oysa.

Üç kuşak bir arada, hepimiz birbirimizden öğreniyoruz. Kuşakları birbirine bağlamak ve oradan çıkacakları görmek heyecan verici.

Kaynaklar, deneyimler belki de yakın evlerde, farklı kuşaklarda. İşimizi, okulumuzu, mesleğimizi hiç düşünmediğimiz büyüklerimizden esinlenerek seçebiliyoruz.

Birbirimize kendimizi açtığımızda ve birbirimizi dinlediğimizde aradığımız cevapları bulabiliyoruz.

Şimdi bizde biraz durum farklılaştı, anneme yeni teknikleri ve modelleri kızım öğretiyor. Her buluştuklarında, 20 sene önce yaptıkları gibi, tığ ve yünleri ellerine alıp karşılıklı oturup işler üretiyorlar. Bakın, bir kuşaktan değil, iki kuşak ve 60 yaş farkından bahsediyorum.

Bu işlere girişmeye başlarken, hem benim yaş grubumdan hem de kendi çocuklarımın yaşındaki gençlerle vakit geçirme sürem oldukça arttı.

Gençlerle geçirdiğim süre ve yaptığım işler arttıkça hem anlatacak hikayeler güzelleşti hem de yaptıklarımdan aldığım keyif çoğaldı.

Daha faydalı olduğum fikrine inanmaya başladım.

Hatta bütçeleri her ay tutturmaktan, yeni ürünler çıkartıp pazar paylarını kapmaktan ve hatta CEO olup koca işleri yönetmekten bile daha çok.

Kendime dert ettiğim işlerden biri de benden sonra gelen kuşakları daha iyi tanımak ve anlamaya çalışmak oldu.

İşe girdiğim yıllarda kendi yaşadığım dertleri, hala her gelen kuşağın yaşamaması için, etki alanım içinde çözümler yaratmaya zaman harcamayı seviyorum.

Onların potansiyelini, cesaretini, hızını ve bizde olmayan yeni bilgilerini oyuna almak ve onları değerli hissettirmek yerine, aile büyüklerinin ve iş yerinde 30 yaş üstü ünvanı olan herkesin gençleri ve yaptıklarını beğenmemesini, bulaşıcı ve tıp tarafından hala çözülememiş bir hastalığa benzetiyorum.

Gençlerin potansiyelinin işte, evde, okulda çok daha büyük olduğunu yaşayarak görüp inanarak bu potansiyeli ortaya çıkarmanın peşine düşüyorum.

Üniversitelerden gelen tekliflere hemen evet demeye başladım

En beğendiğim ve çalışılır dediğim şirketlerde bile gençlere olan güvenin ve yaptıklarına verilen değerin 35 sene önce işe girdiğim dönemle benzer seviyelerde olduğunu gözlemliyorum.

Üstelik tepe yönetimin eğitim ve gelişim kaynakları ‘genç yetenek’ denen ve elde tutulmaya çalışılan geleceğin yöneticilerine ayrılmasına rağmen.

Özellikle iş hayatına yeni başlamaya hazırlanan gençleri iş dünyasının değişmeyen kurallarına hazırlamak ve bu kuralları değiştirebilecek cesareti vermek için çalışıyorum.

Aynı zamanda içeride köşeleri tutmuş ve kuralları koymuş üst kuşaklara gençlerle birlikte çalışarak kendilerini de değiştirmeleri gerektiğini ve bunun yaratacağı etkiyi göstermeye uğraşıyorum.

Bunu bir harekete dönüştürmek ve çeteyi büyütmek en büyük hayalim.

Bu kısa not bizim kuşağa: Öncelikle siz örnek olmalısınız. Yaptığınız her eylemde gençlere güvenerek, dinleyerek, tartışarak kararı birlikte vermeli ve buna zaman ayırmalısınız.

Bizim kuşağımız ve  bizden öncekilerde olduğu gibi yaş olarak tecrübeli olan kuşak sabırlı, kuralları koyan olmuşken arkadan gelen genç kuşaklar daha hızlı, sabırsız ve özgür hale geliyor. Kuşakları yazmak ve tanımlamak çok kolay, önemli olan havalı bir isim bulmak. O da alfabenin son harflerine bakınca çıkıyor.

Tarih boyunca birbirini takip eden her kuşak çatışmış olmalı. Son yıllarda kuşaklar arası farklar öyle abartıldı ki iki kuşağın birbirini anlaması ve birlikte çalışması dünyanın en zor olayı haline getirildi.

İki kuşak birbirini dinlemeye ve anlamaya zaman bile ayırmıyor. Zaman ayırmak yerine zaten zor deyip pes ediyor. Halbuki her kuşak kendine uygun işler, yaşam alanları bulmayı başarıyor.

Şanslı olan ailelerde üç kuşağın bir arada olması büyük nimet. Ben bu konuda kendimi şanslı hissediyorum. Aile büyüklerimiz çocuklarımızın doğumuna, büyümesine ve gençliğine tanık oldu.

Yurtdışında çalıştığımızda uzun tatillerde çocukları büyüklerin evine bırakır, biz gezmeye çıkardık. Bir hafta sonra geri döndüğümüzde kızların çok daha olgun döndüğünü fark ederdik. Bizim 51 haftada yapamadığımızı büyüklerimiz bir haftada becerirdi.

İşler büyürken ve keyfimiz yerindeyken ailelerimizin yaşlanması nedeniyle yurtdışından geri dönme kararı verdik. Sonraki 15 yıl boyunca onlarla daha uzun zaman geçirme şansımız oldu.

Kurumsal hayattan çıkmamın sebebi sevdiğim işlere daha çok zaman ayırmak ve üretmekti. Ancak işten çıktığımda bu konuda büyük bir eksiklik ve tembellik içinde olduğumu fark ettim.

Gençlerle birlikte üretmek ve karşılıklı alışverişe girmek istiyorum, ama etrafımda yeteri kadar genç yok. Hemen bu açığı kapatmaya başladım.

Üniversitelerden gelen derslere katılma, konuşmacı olma veya ders verme tekliflerine hemen evet demeye başladım.

Gençlerle ayırdığınız vakit arttıkça siz değişiyorsunuz; onların yaptıkları ve düşünce şeklini benimsiyorsunuz. Çoğu zaman, deneyimledikçe onların düşünme ve yapış şekli daha iyi bile geliyor. Bir de üstüne sizin deneyim ve tecrübeniz eklenince.

Seferihisar’da gençler sordu: Dünya için ben ne yapabilirim

Türkiye’de gençler meyve sebze yemiyor, obezite artıyor