Mustafa 32 yıl önce okumaya gittiği ülkenin kantonunda yedi bakandan biri olarak eğitime yön verecek. Hem de oyların yüzde ellisinden fazlasını almış olarak. Artık insanlar birbirlerine onu gösterip bizim bakanımız diyecek.

Tarifsiz duygular içindeyim. Ve burada paylaşmazsam eksik kalır. Hissettiğim şey sanırım sevinç, gurur ve mutluluk karışımı.

1992’de Basel’e okumaya giden, o ülkenin diline kültürüne hızlıca uyum sağlayıp 2002’de politikaya giren ve eş zamanlı biçimde iş ve politikayı birlikte götüren liseden sıra arkadaşım Mustafa geçen pazar günü yapılan seçimlerde yaşadığı kanton olan Basel’de eğitim bakanı seçildi.

32 yıl önce okumaya gittiği ülkenin kantonunda yedi bakandan biri olarak eğitime yön verecek. Hem de oyların yüzde ellisinden fazlasını alarak.

Sokaklarda selam verenler, tebrik edenler, resim çektirenler.

Seçmenin yarısına yakını partiden bağımsız, adayların vaatlerini ve geçmiş tecrübelerini tartarak oy kullanıyormuş. Dolayısıyla seçmen süreci çok yakın takip ettiği için sonuçları ve kazananı da çok iyi tanıyor. Yolda, tramvayda, kafede görünce gelip selam verip tebrik ediyorlar.

Bisiklete binen bakanlar

Ona yaptığım ziyaretlerin çoğunda yolda yürürken bana bisiklet üstünde birini gösterip ‘bu kadın bizim partinin bölge bakanı’ ya da yürürken selamlaştığımız biri için ‘bu adam ulusal parlamentodaki milletvekilimiz, ne kadar mütevazılar değil mi’ diye sorduğu sohbetlerimiz aklıma geldi. Artık insanlar birbirine onu gösterip ‘bu bizim bakanımız’ diyecek.

Seçim sonuçları belli olunca Mustafa için düzenlenen kutlamalara ülkenin içişleri bakanı ve kantondan iki bakan arkadaşı da katıldı, sonuçlar açıklanana kadar tüm gün ona destek oldular. Üstelik seçim sonu kutlaması şehir merkezinde halka açık büyükçe bir yeme-içme alanında yapıldı. Ne bir koruma, ne bir gürültü, ne bir tartışma ne bir tezahürat, ne de bağrış çağrış. Uzun, sıcak ve neşeli sohbetler, Herkes yorgun ama gözler gülüyor.

Seçim günü önce saat 12’de mektupla gelen oylar bir gün önceden sayılıp ilk sonuçlar açıklanıyor.

Oyların çoğu sandığa seçim gününden önce giriyor

Evet, yanlış okumadınız, seçimden 3-4 hafta önce evlere mektupla ‘isme özel seçim zarfları’ geliyor. Seçmenler seçimden bir gün öncesine kadar oylarını evde kullanıp merkezde bulunan belediye binasının bahçesindeki seçim sandığına iki hafta içinde istedikleri gün ve saatte gidip bireysel olarak oylarını atabiliyor.

Seçmenlerin ortalama yüzde  90’ı oyunu seçim gününden önce gidip kutuya atıyormuş. Son dakikaya kalanlar ise seçimin açıklanacağı gün saat 12’ye kadar bu sefer belediyenin içinde kurulan tek sandığa sandık görevlileri nezaretinde oylarını kullanabiliyor.

İşte son rakamlar ve final sonucu akşamüstü 18’de fuar alanındaki bir konferans salonunda tüm partililerin katılımıyla sahnede açıklanıyor. Adaylar, partililer, taraftarlar ve basın hepsi yan yana.

Kazanan açıklanıyor, kaybeden gelip tebrik ediyor ve evine dönüyor. Bu kadar farklı ve medeni. Kazanan ise ailesi, destekçileri ve arkadaşları ile birlikte  teşekkür konuşmaları yapıyor ve birlikte oturup zaferlerini kutluyorlar.

Bir kitapta okumuştum, ‘bir sorununuzu çözmek istediğinizde yürüyün ya da birbirinize anlatmak ve destek istediğiniz işler, konular varsa yürürken anlaması ve anlatması daha kolay’ diyordu.

İşte biz tam kırk yıldır yürüyoruz, sevinçlerimizi ve dertlerimizi yürürken anlatıyoruz birbirimize. 40 yıl önce Pertevniyal Lisesi’nde başlayan bu arkadaşlık ve yürüyüş hız kesmeden devam ediyor. Yürüyüşlere artık çocuklarımız da katılıyor. Geçen yıl Mustafa’nın oğlu iş fikirlerini anlatmak için tek başına benim yanıma İstanbul’a gelirken geçen ay benim kızlarım da Mustafa’yı ve ailesini Basel’de ziyaret etti.

Aksaray’da liseden çıkıp Eyüp’teki bizim eve doğru yürürken çözmüş olabiliriz yürümenin gücünü. O gün bugündür çok farklı ülkelerde, çok farklı şehir ve kasabalarda yürüyerek paylaştık ve anlaştık.

Lisede Mustafa her zaman benden daha çalışkan ve gayretliydi. Maraş’tan Bayrampaşa’ya teyzesinin yanına okumaya gelmişti ve hedefini yükseklere koymuştu. Ben ise derslerimi aksatmazken kültür, sanat ve spor aktivitelerinden hiç taviz vermezdim.

İşte sanırım lise 1’in sonlarına doğru ilerleyen arkadaşlık her geçen gün daha ilerledi. O bana derslerde destek verirdi, bense okulun nerede maçı varsa oradaydım. Sınav dönemleri bizim evde birlikte çalışırdık. Lise sonda ben İstanbul’da İşletme kazandım, o ise Ankara’da Endüstri Mühendisliği.

Üniversite bittikten sonra ben pazarlama yüksek lisansına başladım, o da Basel Üniversitesi Avrupa Birliği hukuk, ekonomi ve politikaları üzerine yüksek lisans mastırından kabul aldı. Ben sonra iş hayatına atıldım, haberleşmeye ve konuşmaya hep devam ettik. Ailesini ziyarete geldikçe görüşmeye devam ettik.

Çoğu zaman İstanbul’da, bazen Basel’de, bazen Moskova’da, Bozcaada’da, Interlaken’de, Paris’te, İzmir’de her yıl ve yılda en az iki kere görüşmelerimiz hep devam etti.  Benin iki kızım, onun iki oğlu oldu, onlar da katıldı bize. Eşlerimiz de iyi arkadaş oldu.

Ocak ayında Basel Müze gecesinde buluşmaya başladık

İyi bir takım olduk. Tatillerimizi farklı yerlerde birlikte geçirdik, dertlerimizi  birlikte çözdük.

Nerede olursak olursak birimiz ‘hadi bir yürüyüşe çıkalım’ dediğimiz zaman yeni bir haber ya da sohbet konusu olduğunu anlardık.

En yakın iki arkadaşım da zamanla Mustafa ile tanışıp dost oldu. Kendimize birlikte yeni bir ritüel ekledik. Yaklaşık altı senedir, pandemi hariç her sene ocak ayında Basel Müze gecesinde buluşmaya başladık.

Şehirdeki tüm müzeler o gün 24 saat açık ve ücretsiz oluyor. Şehrin nüfusunun iki katı kadar ziyaretçi şehri ziyaret ediyor, toplu taşıma sabaha kadar tüm ziyaretçileri müzeler arası ücretsiz taşıyor. Şehrin nüfusundan fazla insan o hafta sonu müze gezmeye geliyor.

3-4 yıl önce bir görüşmede şöyle demişti: “Çok yoğun ve zor dönemler geçirdik, hep farklı ülkelerde yaşadık. Bundan sonra birbirimizle ve ailelerimizle daha çok vakit geçirelim.

Senin kızların bana, benim çocuklarımda sana gelsin. Onların arkadaşlığı da bizimki gibi uzun süreli olsun, bizimle başlayan gelenek devam etsin.”

İkimiz içinde hayat hızlı aktı hep, yavaşlayalım desek de yeni ve heyecan veren işler bizi hep yeni oyunlara çağırdı.

Bir araya geldiğimizde ya da telefonla birbirimizi arayıp ‘yeni bir teklif var, gel sen yap diyorlar,  ne dersin’ diye birimiz diğerine sorduğunda, ‘yavaş olalım’ dememize rağmen ‘evet seni mutlu edecek bir bir karar olur, devam’ dedik birbirimize.

Ritüellerin gücüne ve hayatımı beslediğine inanırım, Mustafa’nın aday olduğu seçimlerde sonuçların açıklanacağı gün yanında olmak gibi.

Hepsine gidemedim, son on iki yıldır bu dördüncü seçimi için gidişim olmuş. Ve gittiğim her seçimden de zaferle dönmedim.

Ama bu sefer gerçekten orada olmak istedim. Hayatının en büyük riskini alarak doğmadığı ve okumadığı bir ülkede ve kantonda 7,000’den fazla öğretmeni ve kadroyu, okulları, üniversiteyi daha iyi yönetmek ve  eğitim politikalarına yön vermek için aday gösterildi ve seçimlere girdi.

Seçilemese muhtemelen siyasi kariyeri son bulabilirdi. Ailesi, dostları, partisi ve tüm sevenleri ona çok inanmış ve çok güvenmişti.  İsviçre’nin 200 bin nüfuslu önemli şehirlerinden birinde ilk defa bir göçmenin bakan olması için çok büyük çaba göstermişlerdi.

Üstelik bu onun ilk meydan okuması da değildi, son dört yıldır Bern’deki İsviçre parlamentosunda milletvekiliydi. Ama geçen sene sonu yapılan seçimlerde tekrar seçilememişti.

Kaybettiği seçimden sonra ve sadece yedi ay önce Ayvalık’ta buluşarak tüm bu değerlendirmeleri birlikte yapmıştık.

Pazartesi sabahı yani seçimin ertesi günü ilk iş Basel’de gazeteciye uğrayıp gazeteleri aldım ve gururla ilk sayfadaki resimlerine baktım.

Daha yürüyecek çok yolumuz var” dedim içimden.

ArtBasel’de satış patlaması yaşanmış