“Bugün çok kibirli bir gün geçirdim, hiç mütevazı olamadım. Yatağa başımı çok mutlu koyacağım” cümlesinin sende yarattığı düşünce ve söylemler bendeki ile aynıysa, hadi bu konuya biraz daha derinlemesine bakalım.
Alçakgönüllü müsün, yoksa kibirli mi? Mütevazı mısın, yoksa burnun havada mı? İşini anlatırken bire beş mi katarsın, yoksa ne yaptıysan onu, hatta daha azını mı anlatırsın? En azından kişilik testlerinde karşımıza çıkan sorular arasında bizi, mutlaka birine yaklaştırmaya zorlarlar. Kendi işaretlediğimiz soru cevaplarla ve istediğimiz cevapları vererek, istemesek de gerçek sonuçları alamama ihtimalimiz de olabilir.
Çoğu zaman hepimiz alçakgönüllü olmayı seçmeye çalışırız ama gerçekten çoğu zaman “Alçakgönüllü olmak ne demek ve şartlarını getirmek için nasıl davranmak lazım” biliyor muyuz? Çok emin değilim. Üzerine düşünülecek ve konuşulacak bir konu. Hatta geliştirmek için okunmalı ve iyi rol modeller bulunup takibe alınmalı.
Özellikle iş hayatımın ilk yıllarında bu tuzaklara ben de çok düşmüş olabilirim. Farklılaşmak ve kendimi göstermek için bol miktarda toplantılarda görünür olma ve gereksiz maillerde bakın ben buradayım sinyalleri vermiş olmak gibi.
Hatta daha ileri gidip kendi yaptığım bir işi anlatırken iş arkadaşlarımdan örneklerle süsleyip ve karşılaştırmalar yapıp bir çıt daha iyi olduğumu ifade etmiş de olabilirim.
İlerleyen yıllarda tek amaç ve tek hedef belirlerken, takımdan uzak olmanın, farklı ve daha iyi olduğunu ifade etme ve göstermenin ( zaten öyle bir durum genelde olmaz) olumlu değil olumsuz etkilerini bolca görünce çok hızlı geri vitese takmışımdır. Dediklerimi ve yaptıklarımı unutup ve kayıtlardan silip bu işi nasıl çeviririm konusunda okuma ve gözlem evresine geçmişimdir.
Senin kendini anlatman yerine, seni başkasının anlatması en iyi yöntemdir. Çalışılmak istenen bir lider ve iş arkadaşı olarak tercih edilen biri olmak, bana göre en büyük tatmindir. Arkandan korkusuzca yerine geçecek arkadaşları seçmek ve yetiştirmek de öyle.
İş hayatında ve gerçek dünyada çok da mütevazı olmamamız öğretilmiştir. “Ağır ol da molla desinler ve mütevazı olma gerçek sanırlar” gibi deyimlerimizle kendini daha iyi anlat (hatta abart), ki küçümsenme öğütleri damardan bolca alınmıştır.
Oysa; “Ben hiç alçakgönüllü değilim ya da bende mütevazılık yoktur” diyen arkadaşlardan ve aile büyüklerinden çok da hazzetmeyiz. Özellikle iş hayatında uzak duran ve erişilmezliği tercih eden yüce Yunan tanrı ve tanrıçaları çok da rol model listemize girememiştir. Hatta onlar bilmese ve farkında olmasa da, X hanım veya bey, “tercih edilmeyen liderler” listelerinde uzun süre liste başı kalmış olabilirler. Onlar, haklarında bol miktarda konuşulmayı, iyi bir şey olarak algılamış olabilirler.
Çünkü eskiden pazarlama ve kurumsal hayata girişi 101 derslerinde “Reklamın iyisi kötüsü olmaz, yeter ki bol miktarda adın konuşulsun, iyidir” teorisi artık tozlu raflardaki yerini almak üzeredir.
İşte bu noktadan bakınca, ben sadece konuşmak ve anlatmak yerine, dinlemeyi de tercih ediyorum. Soru sormadan anlatmak yerine, ne ve niye sorulduğunu daha iyi anlayıp, amaca uygun cevaplar vermeye çalışıyorum. En azından tam yapamasam da niyetim bu. Niyetimin anlaşılmasını daha değerli buluyorum.
İş dünyasında çokça konuştuğumuz iş sonuçlarını ve hikayeleri, çok da abartılmaması gereken, basit işler sınıfında değerlendiririm. Evet başarı hikayeleri ve iyi örnekler paylaşılmalı ve anlatılmalıdır. Ama bir o kadar da yaptığımız hata ve başarısızlık hikayelerini anlatacak kadar basit ve cesur olabilmeliyiz. Eğer bunları anlatma ve adımızı lekeleme endişemiz varsa, alçak gönüllüyüm diye ortada gezmenin bir anlamı yoktur.
Alçakgönüllülük ya da mütevazılık kendi kendimize yakıştırabileceğimiz sıfatlar da değildir. Başkaları tarafından bizim hakkımızda söylenirse değerli ve anlamlı olur.
Cümleye böyle başlayan insanlarla da karşılaşmış olabilirsiniz: “Çok mütevazıyım, attığım her adımda alçakgönüllü olmak benim temel değerlerimdendir. Umarım dışardan da bu görülüyordur.”
Hayır, maalesef görülmez!
Söylenerek ya da dikte edilerek hissedilen bir şey değildir. Hava durumunda kullanılan hava sıcaklığı ile hissedilen hava sıcaklığı arasındaki fark gibidir. Dışarıda hava 10 derecedir ama siz sıfır derece hissedebilirsiniz. Hatta daha kötüsü sıcaklık 25 dereceyken ve terlemeniz gerekirken, üşüyebilirsiniz bile.
İlla çok büyük farklar ve büyük başlıklar yaratmak zorunda değiliz. Sadece büyük şirketler ve liderleri de haber olmak zorunda değildir. İletişim kanalları o kadar değişmiş ve çeşitlenmiştir ki, iyi örneklere ve uygulamalara ulaşma ve yayma şansımız çok kolaylaşmıştır.
Her konuda attığımız her iyi adım ve aldığımız sonuçlar bizi mutlu etsin yeter. Yaptığımız her işi, her başarıyı anlatmak ve satmak zorunda da değiliz. Ama inanıyorum ki yapılan her iyi ve anlamlı iş değerini bulacak ve hakkında konuşulacaktır.
İyi takımların ve iyi liderlerin otantik, kendine has, gerçek, samimi , dürüst, adil özelliklerinin öne çıktığı bir dünyada yaşıyorsak bu değerlerin içinde en azından bireysel anlam arayışımızda, ‘”Yanına kimse yaklaşamasın, hiçbir açığın olmasın, girdiğin hiçbir tartışmayı kaybetme, en çok sen konuş, en iyi sen sansınlar” gibi bakış açıları çok geçmişte kaldı. Hatta hiç yoktu.
Kullandığımız kelimeleri seçerek, basit, anlaşılır, ulaşılır olarak başlayabiliriz. En iyi yolu diyaloğu başlatmak için “Nasılsın? Sana nasıl yardımcı olurum?” sorusuyla başlamak en büyük adım olabilir.
Hatta geçen gün acaba mütevazılık ölçen bir derece olabilir mi diye konuştuk aramızda. Sana veya bana göre değil, gerçekten herkesin puanını ölçebilecek bir metot ya da yöntem geliştirilebilir mi?
Sonra düşününce ne kadar gereksiz bir fikir dedim kendi kendime. Doğru bir şekilde gereklerini yerine getirdiğinde o kadar görünür ve hissedilir ki zaten.
Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz!