Bazen haftanın sadece iki gününü bir hafta gibi yaşamayı başarıyorum. Özellikle devamındaki günlerde yok olacaksam, saat ve yerden bağımsız koyduğum toplantılar ilginç buluşma ve tanışmalar yaşatıyor.
Üniversite hocalığından, teknoloji girişimciliğine yolculuğunu anlattığım zarif insan Aytül Hoca’dan sonra kafamda şu soru oluşmuştu; tersi var mıdır? Girişimcilikten çıkıp üniversite hocası olan biri ile tanışsam ve konuşsam ne güzel olur.
Hızlı düşünme özellikle genç girişimcilerde çok var
Varmış, o beni buldu, aradı ve randevulaştık. Çok hızlı hareket eden biri, telefonda ‘yarın buluşalım mı ’ dedi. Çok alışık değilim ‘yarın buluşalım’ diyen bir hocaya, bu özellik sadece bende var sanırdım. Ben bu sefer ağırdan satıp 2-3 gün sonraya buluşalım dedim. Hızlı düşünme ve işine yarayacak bir şeyi hissetme gençlerde, özellikle genç girişimcilerde çok var, 1 saat sonra desen tamam der ve gelirler. Biz kurumsalda çok meşgul görünmek için 1-2 ay sonraya gün veririz. Ankara ve bakan randevuları gibi.
Hoca olduğunu biliyordum ama üniversite hocalığı öncesinde kurumsalda çalışıp kurumsalın ilk iş gününde burası istediğim yer değil, kendi işimi yapmalıyım diyerek müdürüne gidip istifa ettiğini bilmiyordum. Müdürünün peki kalmak için ne istiyorsun sorusuna karşılık, istedikleri olunca 3 yıl kurumsalda kaldığını da. Üçüncü yıl sonunda istifa ve girişimciliğe hızlı bir giriş, yeni işler kurma ve arkasından ekosistemi büyütmek amaçlı doktora ve hocalığa geçiş.
Beraber ne yapabilirizi konuştuk ve benim o gün kısıtlı bir vaktim var. Öğleden sonra podcast kaydına gideceğim. Üstelik beni daha önce iki kez ekmiş bir sanatçı dostumla. Aklım podcast kaydına geç kalmamakta, kayıta gireceğim arkadaş yeni filmini çekmiş ve ondan dinlemek için sabırsızlanıyorum.
Önce o anlattı kısaca hikayesini, ben biraz daha uzun anlatınca, ben de uzun versiyon yapayım dedi. İşte uzun hikayesi benim için yeni bir ‘rahat battı’ hikayesiydi. Az kalan vaktimizi de harcayıp ayrılırken, tam da bitiremedik, biraz düşünüp 10 gün sonra bir daha buluşalım mı? dedik.
Noktaları birleştirdik, insanları birleştirdik, konuları haritaladık. Demlenmesi için için bıraktık. Ne çıkacak bakacağız.
Ülkemizde ilham aldığımız isim ve işlerin sayısı çok değil
Son zamanlarda kiminle olursa olsun değişmeyen iki konumuz yetenek ve işbirliği oluyor. Aranılan kan ise yetenek ve işbirliğini birleştiren düşünce ve tasarımlarda. Zaten ülkemizde ilham aldığımız isim ve işlerin sayısı çok değil. Yıllardır her gün gördüğümüz ve duyduğumuz; ‘bana/bize yeter, ne gerek var, zaten bizde var, biz zaten yapıyoruz’ merkezinde toplanmış durumda.
Hem bireysel, hem kurumsal olarak büyük adımlar atma konusunda zaaflarımız var.
Her şey bize yetiyor, daha büyük işlere girmeye ne gerek var, bizden daha fazlası beklenmiyor ki gibi söylemlerle kendimizi ve çevremizi kısıtlamaya devam ediyoruz.
Ortadoğu ve Balkanların en büyüğü, Türkiye’de bir numara, Akdeniz’de lider hatta şehrin gururu dediğimiz zaman bizden iyisi ve mutlusu yok. Biz neden daha büyük sorunları çözmek için kolları sıvamıyoruz, neden birbirimizi harekete geçirmiyoruz. Dünyanın en iyi şirketleri için çalışan profesyonellerimiz ve yazılımcılarımız varken, neden kendi markalarımızı çıkarmak için işbirlikleri yapıp, kendi mahallemizdeki arkadaşlarla birbirimize çelme takmak yerine, kol kola girmiyoruz.
Geçtiğimiz akşam Girişimcilik Vakfı’nın Give Back Gala 2023 etkinliğine ilk kez katıldım. Sina Afra ve tüm ekibi çok iyi iş çıkarmışlardı. Girvak destekçisi çok sayıda kişi ve kurum, Girvak fellowları ile bir aradaydı. Hatta her masada konuklarla birlikte bir fellow da oturdu. Boğaziçi Üniversitesi son sınıfta okuyan ve sosyal girişimcilik projesiyle Girvak’a fellow kabul edilmiş bizim masanın fellow’u genç kadınla sohbet şansım oldu. Projesi sosyal girişimleri, devlet kurumları ve özel sektörler bir araya getiren bir platform oluşturmakmış. Ne kadar çok ihtiyaç var diye aklımdan geçirdim. Yıllar önce Das Das ile başlattığımız Mavi Sahne projesinde tiyatrocu olarak katıldıklarını ve beni oradan tanıdığını söyledi. Yaptığımız işlerin gençlerin hayatlarına dokunmasından çok mutlu oldum.
Ekmekten plastik üreten ve ilk tanıştığımda daha üniversite hazırlıkta okuyan Plastic Move kurucusu Büşra’nın son hikayelerini dinleme şansım oldu.
Genç bir dişçi arkadaşımızın yeni girişimlerini dinledim
Etkinliğe dönersek, yeni fellow’lar, eski fellow’lar, girişim kurmuş gençler, Girvak destekçisi büyük şirketler, büyük girişimler, yatırım şirketleri ve yatırımcılar ve çok sayıda ekosisteme destek veren güzel bir topluluk vardı. Bende her yıl yapılan fellow buluşmalarına katılmaya çalışırım. Hatta o buluşmalardan tanıdığım ve hala iletişime devam ettiğimiz genç arkadaşlarımla galada konuşma şansım da oldu. İlk buluşmalarda tanıştığım ve artık mezun olup işini kuran genç bir dişçi arkadaşımızın yeni girişimlerini dinledim. Evet, doğru okudunuz, bir dişçi ve yeni girişimleri. Hem de çok girişmez denilen Ankara’da. Bizim Ankara Genwise kampımızda yeterli başvuru olmadığı için açılamadı. Ama vazgeçmiyoruz, Ankara girişene kadar devam kararı aldık.
Yine Efes’teyken tanıştığım, ekmekten plastik üreten ve o zamanlar daha üniversite hazırlıkta okuyan Plastic Move kurucusu Büşra’nın son hikayelerini dinleme şansım oldu. Girvak fellow’larının ortak özelliklerinin iyi iletişim becerileri, sınır tanımamaları ve önlerine açılan network ile hızlı başlama konusunda aldıkları desteklerin, ne kadar önemli olduğunu düşündüm. Bu sene de fellow programına 149.000 başvuru olmuş. Müthiş bir rakam. Ayrıca konuşmalardan sonra gecenin sonunda Girişimcilik Vakfı Can Dörtkardeşler adına genç girişimci ödüllerini, bir kadın bir erkek girişimciye vererek adını yaşatmaya devam etti.
Hikayesi olan markalar hep öne çıkar
Gecede gençlere hatta tüm şirket yöneticilerine örnek olabilecek iki güzel hikayeyi iki genç kurucudan dinledik. İlkinde Les Benjamins markasının kurucusu Bünyamin Aydın sahnedeydi. Almanya’da doğan bir genç modacının nasıl köklerine tutunduğunu, İstanbul, Kapalıçarşı, sokak kültürü ve Anadolu’ya ve değerlerine sahip çıkan Barış Manço’dan nasıl esinlendiğini anlattı. Aslında hep bilinen ve geri planda kalan Türk halı ve kilim kültürünü tekrar öne çıkartarak markanın önemli bir parçası yapmasını anlattı. Hikayesi olan markalar, her zaman öne çıkıyor. Ürün ya da renk değil arkasında ne olduğunu göre karar veriyorsunuz. ‘Türkiye’de liderlik iyidir, zaten büyük pazar, bize bu kadar yeter’ kafasından bambaşka bir kafa, olması gerekeni yapan bir kurucu Bünyamin. Dünyada olmayan bir şey bizde var ve ben o boşluğu nasıl doldururum diye düşününce taşlar oturuyor. Bugüne kadar dünyanın en büyük markalarını getirip daha iyisi yok dostlar deyip, içeriden global marka çıkarmayı düşünmeyen, hayal bile etmeyen herkese örnek oluyor.
Dünyada yeni iş ve fikirler sıfırdan icatla gelmiyor
İkinci konuşmacı bu sene ikinci kez dinlediğim Insider kurucusu Hande Çilingir oldu. İlk kuruldukları yıllardan bugünkü geldikleri noktayı anlatması tüm katılanlara iyi geldi. Hande her konuşmasında yukarıda benim ‘işbirliği’ dediğim başlığa çok büyük vurgu yapıyor. Konuşmasında, bizde olan ve dünyada olmayan bir duygumuz var, adı ‘haset’ diye tanımladı. Birlikte hareket etmek istemiyoruz, bir araya gelip daha büyük işler yapmak ve dünyayı sallamak yerine küçük olsun benim olsun kafasıyla düşünüyoruz diye anlattı. Hatta birbirimize çelme takmaya çalışıyoruz, açık yapıda ve kafada değil bu alan bize kalsın bizden başka kimse olmasın diyoruz ve bu bakış açısı ile büyük işler ve girişimler kuramayız diye özetledi. Dünyada yeni iş ve fikirlerin sıfırdan icat ile değil yeniden keşiflerle geldiğini, olan işleri nasıl daha farklı ve daha iyi yaparım kafasının çalıştığını anlattı.
İşbirliği konusu sanırım herkesin gündeminde olmalı ve kalmalı. Şirketler ayrı ayrı konferanslar, paneller yapacaklarına, neden birlikte tek ve çok daha büyük bir iş yapmak istemezler. Her şirket ya da kurumun tek başına yaratacağı etki ile 20 büyük şirketin birlikte yaratacağı etki aynı olabilir mi? Neden iyi bir iş olacağını bilsek de sadece kendi adımız veya logomuz öne çıksın başkası da olmasın hasedindeyiz.
Tüm dünya özellikle girişimcilik ekosistemi açık sistemlere ve bilgilerini, rakamlarını, kontaklarını paylaşmaya giderken kapalı kurumlar, şirketler ve devletler ayakta kalabilir mi? Yardım teklif etmeden yardım istenir mi? Elbette herkesin herkes için yapabileceği bir şey vardır. Diyojen’in İskender’e ondan ne istediğini sorması üzerine ‘gölge etme başka ihsan istemem’ cevabı gibi engelleri, bariyerleri, hasetlikleri bırakma ve beraber düşünme ve eyleme geçme zamanı.
‘Bize yetmez’ dediğimiz zaman uçmaya başlarız.