Farklı kuşakların birbiriyle en iyi anlaştığı konular neler? Ya da hiç anlaşma şansımız var mı? Son zamanlarda bana en çok sorulan soruların başında geliyor.
Farklı kuşaklar arasında o kadar çok benzerlikler yakalıyorum ki. Çağlar boyunca kuşaklar arası çatışma ve birbirini anlamama durumu hep vardı ve olmaya devam edecek.
Eskilerin nerede eski bayramlar veya biz gençken büyüklerimize saygımızı şöyle gösterirdik gibi hikayelerini yıllarca nasıl dinlediysek, şimdi biz de gençlere bizim hikayeleri allayıp pullayıp anlatmaya, hatta öğretmeye çalışıyoruz.
Şunu kabul edelim, biz nasıl bizden önceki kuşakların fikirlerini ve hikayelerini içselleştiremediysek bizim gençler de bizimkini kabul etmeyecek.
Kuşaklar arası fark nasıl azaldı?
Bizim yaşadığımız döneme göre değişen ve farklılaşan o kadar çok alan ve konu var ki kuşaklar arası farklar için geçmişte 20 yıldan söz edilirken artık iki kuşak farkı 5-10 yıllara düşecek. Yani eskiden anne-baba ve çocuk kuşak farkı yaşarken artık iki kardeş arasında kuşak farklılıkları yaşanmaya başlayacak.
Ama eskiler yani bizler bize iyi gelen hikayeleri anlatmaya, yazmaya devam edeceğiz. Farklı kuşakların daha iyi anlaşmaya başlaması demek, iki kuşağın birbirini dinlemeye başlaması ile olabilir.
Gelelim benzerliklere, genç kuşaklar okuldan mezun olup işe girerken yaşadıkları zorlu dönemi bizde işi bırakmaya veya emekli olamaya yaklaştığımızda yaşıyoruz.
Ya da gençler üniversiteleri bitirip aradıkları işi bulamayınca hayata küsüp hayallerindeki işi bulana kadar bekliyorsa bizim kuşak da en iyi işin, girişimin, ortağın ayağına geleceğini sanıyor. Harekete geçmiyor, bahaneler buluyor, erteliyor. Sürekli bahaneler ve negatif hikayeler dinleyerek harekete geçmiyor.
Şehir değiştirmek, ülke değiştirmek, kariyer değiştirmek ne kadar zor işler değil mi? Rahatımızı bozup yeni maceralara çıkmaya ne gerek var?
İşten atılmadan iş aramaya başlamak, çirkin davranışlara maruz kalmadan CV hazırlamak, LinkedIn hesaplarımızı etkin kullanmak, haftada bir ilgi duyduğumuz konularda yazmak için sizin de hiç vaktiniz olmuyor değil mi?
Olumsuz konuları saatlerce konuşabiliyoruz
Hatta bunları yapmak yerine aynı kafalardaki arkadaşlarla buluşup eskiden ne kadar iyi yöneticilerle çalıştığımız, hakkımızı aldığımız, her zaman çalışmamızın karşılığını aldığımız gibi şeyler anlatıp şimdi devrin çok değiştiği, şirketlerin çalışanlarına adil ve şeffaf davranmadığı, hakkımızı alamadığımız, hibrit sisteme geçerken ne kadar zorlandığımız gibi olumsuz konuları konuşuyoruz saatlerce. Hatta bundan zevk alıyoruz.
Kendimizi, çevremizi durduruyoruz.
Çok zorluklar çekiyoruz ve bunları diğer acı çekenlerle saatlerce konuşarak şikayet etmek size de çok iyi geliyordur.
İş bulamayan gençler için de aynı şey geçerli, aile büyükleri ile her gün benzer konuşmalar yapılıyor; her gün 10 başvuru yapıyorum birine bile dönüş olmuyor, son iki görüşmem çok iyi geçti kesin beni almaları gerekirdi, ama İnsan Kaynakları Müdürü kendi lisesinden arkadaşlarını işe almış. İş hiç tanımlı değildi, her gün seyahat varmış ve bakkal- market dolaşıp sipariş alacakmış ben üniversiteyi bunun için mi okudum. Onu lise mezunları yapsın, ben daha iyi işleri ve yerleri hak ediyorum.
Kimse yetenekleri ve potansiyelimi anlamıyor anne, baba. Neden sizin kendi işiniz yok onun başına geçip genel müdür olup onu yönetirdim. Ya da sizin neden hiç genel müdür, patron arkadaşlarınız yok! bir mesajla herkes işe giriyor. Bende onlardan iyi olmama rağmen hep açıkta kalıyorum.
Oğlum en iyi okullarda okudu, en iyi hocalardan ders aldı, elini soğuk sudan sıcak suya sokmadık, üniversiteye girene kadar ağzına besledik, okula, kursa, spora arabayla her gün götürdük getirdik, karşılığı bu mu olmalıydı?
Gördüğünüz gibi birçok konuda farklı düşüncelerimiz olsa da gençlerle bazı konularda birleşebiliyoruz.
Neden benim oğlum, kızım ya da neden ben? Neden bunlar hep bizim başımıza geliyor, değerim hiç anlaşılmadı. Eleman çıkarma olunca ilk bizimkini çıkardılar. Yaktılar başını çocuğumun.
Çocuğum üniversiteleri satış elemanı mı olsun diye okudu? Ana dili gibi Fransızca konuşuyor, her yaz Fransa’ya yaz okuluna yolladık, üç dil konuşan çocuğum, şimdi Okmeydanı’nda market mi gezecek?
37 yıl kimya öğretmenliği yapmış ve geçen sene emekli olmuş harika iki dostla tanıştık. Onların deneyimlerini ve dinlediğimiz hikayelerinden bazı bölümleri buraya eklemek isterim.
Anne ve babalar çocuk gelişimi konusunda çok bilinçsiz
‘Herkesin çocuğu prenses ve prens. Ana problem anne ve babalarda. Asla çocukları yorulsun, çalışsın, emek harcasın istemiyorlar. Baş lafları biz çok çektik, çok eziyet çektik, çocuklarımız çekmesin. Biz bize verilen işler, görevler ve sorumluluklar sayesinde kendimiz olduk. Anne ve babalar çocuk gelişimi konusunda çok bilinçsiz. Çocuklar okulda öğretmenlerine çok kötü davranıyor ve iletişim kurmuyor ve maalesef ailelerini bu konuda çok kötü yönlendiriyorlar.’
Bu durum çocukları ve böyle ailelerde yaşayan çocukların hayatlarını karartıyor. Bardağına su doldurmamış, belediye otobüsüne binmemiş bu gençler işe görüşmelerinde veya işe girdiklerinde o kadar zorlanıyor ki. Bir süre sonrada işi gücü bırakıp, eve yerleşip doğru işi bulacağım laflarıyla hayatının geri kısmını odasında ve bilgisayarının başında geçiriyorlar.
Oysa gençliğinde çalışmış, anne babasının yanında çıraklık yapmış gençlerin hem okulda hem iş hayatında kendini gösterme ve işten keyif alma şansı çok fazla.
İşte bizim kuşakta gördüğüm sıkıntıda biraz bu. İyi pozisyonları yaptıktan sonra şirket kurma, yeni işlere girme, ya başaramazsam endişesi ya da bilmediğim işlere girip keyfimi kaçırmayayım soruları ilerleyen yaşlarda da bizim sorunumuz haline geliyor.
Rahat batma kavramını o yüzden çok severim. Bırakın rahat batsın, harekete geçin. Gençlerin iş beğenmemesi gibi, biz de konfor alanımızdan çıkma konusunda endişeliyiz.
Farklı kuşakların iyi özelliklerini birleştirirsek birlikte kim bilir neler yaratırız.
Biraz sabırlı olup birbirimizi dinleyerek işe başlayalım.