İlk işe girdiğimde annem ve babama ne iş yaptığımı anlatırken çok zorlandığımı hatırlıyorum. Pazarlama uzmanı olarak işe başladım demiştim sevinçle. Sanırım çok soru sormadan, hayırlı olsun demişlerdir. Babam tuhafiyeci, annem ev kadını olduğu için ne zaman CEO olacaksın diye sormamışlardı. Hatta o yıllar da CEO kavramı keşfedilmemişti bile.
İşe başladıktan sonra da, Tire’ye pazar turuna gidiyoruz, Ankara’ya araştırma yapmaya gidiyorum, araba verdiler, İngiltere’ye toplantıya gidiyorum gibi kısa özetler geçmişimdir. Sanırım ne olduğumdan ve ne kazandığımdan çok benim ne hissettiğime odaklanıp mutluluğuma katılmak istemişlerdi.
Nerdeyse kıyafet için hiç para harcamazdık
İlk yıllarda fabrikada çalışmamın sonucu olarak, tüm işçilere her bayram dağıtılan bayram kolilerinden bize de vermeleri annemi daha çok sevindirirdi. Ayrıca her ay tüm çalışanlara dağıtılan bir koli bira ve iki kalıp sabunda evde ve arkadaşlarımda bayram havası yaratırdı. Yine yılda iki kez verilen kıyafet çekleri de bizim gibi dolabında hiç takım elbisesi ve kravatı olmayanlar için önemliydi. Dönem dönem ayakkabı numaramızı sorup ayakkabı verirlerdi. Nerdeyse kıyafet için hiç para harcamazdık.
Ben maaşımın büyük kısmını Beyoğlu ve çevresindeki esnafın kalkınması için harcardım. Roxy, Hasır, Hayal Kahvesi, Kemancı, İmroz paramız olunca da Juliana’s.
O zamanlar Linkedin yoktu, sadece arkadaş çevreniz ve şirketteki arkadaşlarınız ne iş yaptığınızı takip ederdi. Elbette herkesin hayali açılan her pozisyona talip olmaktı. Ama işinizi seviyorsanız ve yaşam standartınız iyiyse çok da iş aramazdınız.
Uluslararası şirketler ve danışmanlık şirketlerine girmek o zaman da popülerdi. Hem eğitime verdikleri önem hem de yurt dışı fırsatları iyi okullardan çıkanların yönünü onlara çevirirdi. 2000’lerde yurtdışı pozisyonlara Türkiye’den çok sayıda üst düzey yönetici giderdi. Hatta dergilerde Türkiye’yi yurtdışında temsil eden yönetici sıralaması ve listesi yapılırdı.
Kurumsaldan girişimlere geçiş her geçen gün artıyor
Şimdi gençlerin kafaları daha başka çalışıyor. Girişimciler ve kurumsalcılar var. En çok dikkatimi çeken konu ise artık kurumsaldan girişimlere geçişlerin her geçen gün artması.
Geçtiğimiz günlerde tanıştığım ve buluştuğum bir arkadaşın işi, kurumsaldan girişimlere yetenek avı. Girişimlerde çalışan ve kurumsaldan geçen yönetici sayısı her gün artıyor. Kurumsaldan çıkıp girişim kuran sayısında da artışlar var.
Start-up kurucularıyla konuştuğum zaman en büyük sorunlarının kurumsaldan yetenek çekmek olduğunu duyuyorum. Genç kurucularda ise kurumsaldan transfer ettikleri yetenekleri, yönetmenin zorluğunu.
Uzun yıllar kurumsalda çalışan biri olarak, girişim dünyasına geçiş yapmanın zor olacağını görüyorum. Sanırım ideal durum hem kurucunun hem çalışanların kurumsalda en az 2-3 yıl çalıştıktan sonra girişim dünyasına geçiş yaptığı durumlar. Diğer durumda iki tarafta oldukça zorlanıyor ve bir süre sonra kopmalar yaşanıyor.
Kurumsaldayken ben de hangi cümleyi sevmedim?
Kurumsalda her işin ve iş sahibinin daha tanımlı olması kurumsaldan girişime geçiş yapanları zorluyor. Girişimlerde her işi yapmaya hazır olmanız gerekiyor. Benim işim değil cümlesi çok işe yaramıyor. Oysa kurumsaldayken ben de ‘benim işim değil’ cümlesini hiç sevmedim. ‘Bu sorunu nasıl çözeriz, ben nasıl yardımcı olurum’ cümleleri en çok kullandığım ve duymaktan keyif aldığım cümleler oldu.
Anne, babalar çocuklarının hep düzenli ve güvenli işlerde olmasını tercih eder. Bilmedikleri alanları ve işleri duyduklarında bir titreme gelir. Oğlum, kızım bankacı, memur, mühendis oldu demek rahatlatır. Bizler çocukluğumuzda ve gençliğimizde büyüklerimizden ve arkadaşlarımızdan iş kurdum, global olacağım cümlelerini çok duymadık. Duysak da çok inanmazdık. İş kurmak sermayeden dolayı zordu ama esnaf olan babalarımızın işlerini devam ettirme şansımız hep vardı. Zaten o işleri yapmamak için üniversitelere gittik.
Bizle ilgili en büyük beklentide, iyi bir okuldan mezun olsun, iyi bir üniversite kazansın, dört senede bitirsin. Sonra da iyi bir işe girdi mi, konu tamamdır. Artık gençler ve çocuklarımız okul arasında başka bir ülkeye bir sene okumaya gidiyor, okul bitince ya da ara sınıfta bir sene ara verip iş tecrübesi kazanıyor. Yurt dışında ise okul bittikten sonra hemen işe girmek yerine başka bir ülkeye giderek ya staj ya da gönüllü işlerde çalışarak iş hayatına başlamadan önce neden keyif alacağını keşfetmeye çalışıyor. Ne kadar doğru kararlar.
Uçağa atlayıp başka ülkelere gidiyorlar
Artık gençler şirket ismine, büyüklüğüne veya cirosuna da çok takılmıyor. En azından benim etrafımdaki gençler öyle. Kendi amaçlarını ve kendi hayallerini gerçekleştirmek için korkusuz adımlar atıyorlar. Anne ve babalarının hayallerini gerçekleştirmek için değil, kendi hayallerini gerçekleştirmek için acı çekiyorlar. Uçağa atlayıp başka ülkelere gidiyorlar. Üniversite diplomam olmasa da olur diyebiliyorlar. Linkedin’de müdür yerine girişimci yazması daha büyük mutluluk veriyor.
İstedikleri kişiye ulaşmak için her yolu deniyorlar. Kurumsalda üst kattaki müdürün odasına girmek için sekreterleri aşmaktan yorulup vazgeçmek yerine, Hindistan’daki bir şirketin sahibine LinkedIn’den mesaj atıp Zoom toplantısı talep edebiliyorlar.
Dünyadaki tüm gelişmeleri günlük takip edip, kurumsalda çalışan bir ceo’dan çok daha iyi Linkedin hesaplarını kullanıyorlar ve yaptıkları işi anlatıyorlar.
Anne ve baba, kızının veya oğlunun ne iş yaptığını soran komşulara ‘valla bizde tam anlamıyoruz ne yaptığını ama yarın Amazon Avrupa Başkanı ile toplantıları varmış’ cevabını verirken, keşke bir bankada işe girseydi diye hayıflanmasına takılmıyorlar.
Parasız kalıyorlar, nasıl yapacakları konusunda zorlanıyorlar ama yine de geri adım atmıyorlar. Sosyal girişimlerle uğraşan gençlerin ailelerini düşünmek bile istemiyorum. ‘Bizim kızın başka işi kalmadı dünyadaki karbon sorununu çözmeye çalışıyor’ demek yerine, iş arıyoruz, sizin de aklınızda olsun’ demeyi tercih ediyorlar.
En şanssız çocuklar hangileri?
Kurumsalda çalışan ve üst düzey görev yapan anne ve babaların çocukları bana göre en şansız olanlar. Evde beklenti büyük. Anne ve babalar hep çocuklarının kendilerini geçmesini ve daha iyi yerlere gelmesini ister ya. Çocuklarda anne babayı geçemeyeceklerini düşündükçe ve gördükçe umutsuzluğa kapılıyor diye düşünürüm. Üstelik anne babanın onlar için harcadığı para ve eforu düşününce bu yük omuzlarında iyice ağırlaşır. Aile yaz tatilleri için tüm stajları ayarlar, hatta iş görüşmeleri için üniversiteye girmeden hazırlıklar yapılır. Hatta geleceğin mesleği ne olacak araştırmaları yapılarak gencin geleceği için tüm hazırlıklar yapılır. Gence de ailenin planlarını hayata geçirmek kalır. Genç kendi istediğini tam bilemediği için ailenin ve danışmanının seçtiği alternatifler arasından gücünün yettiğine doğru adım atar.
Sonrası? Gerçekten istediğim bu muydu? Bana bu mesleği siz zorladınız, ben bu okulu bitirmek istemiyorum veya bu meslek bana göre değil ve ev halkının anksiyete ile tanışmasıyla sonuçlanan tartışmalar.
Bizler nasıl kendi mesleğimize ve işimize, kendimiz karar verdiysek, gençlerinde meslek ve iş seçimlerini onlara bırakmak en doğrusu. Bizim de çocuklarımın meslek seçimlerinde bazı kötü yönlendirmelerimiz olmadı değil. Hatamızdan çabuk döndüğümüz ve zorlamadığımız için kendimizi şanslı hissediyorum. Bizim zamanımızda nasıl ana babamız o günün meslek ve değişen alanlarını bilmiyorsa, bu günde bizler çocuklarımızın ileride hangi alanlarda mutlu olacağını ve başarılı olacağını bilemeyiz.