En değerli varlığımız cep telefonumuzun modeli değil, cep telefonumuzdaki kötü ve iyi gün dostlarımızın listesi. En iyi fikirler ve en iyi işler genellikle telefon defterimizdeki farklı isimlerden çıkıyor. Son zamanlarda çokça duyduğumuz veya okuduğumuz network, ağ veya bağ konuları gücümüzü ve etki alanımızı belirliyor.
Dün Galata’da bir iş için gittiğim mekanda tanıştığım genç bir sosyal girişimci ile sohbet ederken bana ‘çok network insanı değilim, o yüzden size mesaj atıp rahatsız etmek istemedim’ dedi. Ben de ‘şimdi tanıştık, sence yazmayarak iyi mi yapmışsın’ diye sordum.
‘Hayır keşke yazsaymışım’ diye cevapladı.
Evet, yazmazsak ya da iletişim kurmaya cesaret etmezsek cüret etmezsek hiçbir şey olmuyor. Mutlaka mesaj yazın, derdinizi anlatın, kendinizi tanıtın ya da yardım teklif ederek başlayın.
Hayata bakışınızı, değerlerinizi, hayat seviyenizi, aile hayatınızı, aşk hayatınızı, iş hayatınızı, finansal durumunuzu, hobilerinizi, mesleğinizi hatta sağlık durumunuzu etkileyecek ve değiştirecek kadar önemli.
Bugün yazmak istediğim konuyu ‘etki alanı’ olarak seçmiştim. Kişisel veya kurumsaldaki güçlerini, yetkilerini ve yeteneklerini kullanarak yaratacağın etki alanı. Ancak sabah kalkıp yazmaya başlamadan önce bunu somutlaştırmak için en iyi anlatımın telefon defterinden başlamak olduğunu düşündüm.
Sanırım dün yaşadığım deneyimler bunu tetikledi. Benim ve ailem için önemli ve hareketli bir gündü. Kızımla ilgili önemli bir konuda fikir almam gerekti. Bu konu ile ilgili telefon defterimi açtım benim çok az bildiğim bir konu ile ilgili kuvvetli ve zayıf bağlarıma ‘bağlandım’. Durumu anlattım, yardım istedim. Üç yazışma ve sonra konuşma yaptım, sonrasında bağlarım beni başka bağlara bağladı ve mesele çözüme doğru ilerlemeye başladı. Daha çözülmedi belki ama artık kime ne soracağımı net biliyorum.
Yine dün bana biri kuvvetli, diğeri zayıf bağlarımdan iki yardım isteği geldi. Birincisi eski iş arkadaşımın bir yeme-içme mekanında sahneye koymak istediği deneysel bir tiyatro oyunu için mekan desteği, diğeri ise Antakya’da yapılmaya başlanan ve harika bir proje olan 300 evlik 100.Yıl Köyü için destek isteğiydi.
Dün tam olarak 24 adet whatsapp yazışması yapmışım. Bunlardan 12’si benim yardım isteme veya benden yardım talebi yazışması, diğer 12’si ise iş ya da aile ile ilgili haberleşme ile ilgili olmuş.
Bu yazı için ilk defa telefonumdaki toplam kontak sayımı merak ettim ve neredeyse tek tek saymaya kalkacaktım.
Yanlış bir yerlere dokununca tak diye karşıma çıktı, telefonumda 2931 adet kontak isim ve numarası kayıtlı.
Konuları hızlı çözme yeteneğim nereden kaynaklanıyor?
Yardıma ihtiyacım olduğunda ya da bana bir yardım talebi geldiğinde ilk yaptığım şeyin telefonumdaki isimlere bakmak olduğunu fark ettim.
Aslında sabırsız biri olarak konuları hızlı çözme ve aksiyona geçme yeteneğimin benden değil telefon defterimdeki dostlardan ve isimlerden kaynaklandığını anladım.
Kurumsal hayatta iken bu işler çok daha kolay oluyor, konular belli ve net. Her konuyu kimin çözeceği de çok belli ve çoğu zaman tanımlı. Ya da öyle olmasa da öyle varsayalım.
Ama işin aslı öyle değil, kurumsalda bile listeyi büyütmek ve yardım verme-alma çemberine katılmak çok önemli.
Ana soruşu; kurumsalda yaptığın ve yönettiğin işlerin yarattığı etkiyi bireysel ve kurumsal olarak biliyor ve ölçüyor musun?
Daha iyi işler, projeler, ekip arkadaşları ve iş ortaklarını nasıl bulursun?
Aslında yine konu yine aynı yere geliyor. Telefon defterindeki kontak listesi ve onların ya da onların arkadaşlarının senin çözmek istediğin meseleye merhem olmak istemesi.
Bu sayede hem çözülmesi gereken ‘gerçek’ meseleleri daha iyi anlama ve fayda yaratma şansı, hem de gerçekten doğru sivil toplum, paydaş ya da kişi ya da kurumlarla işin çok daha doğru ve için ferah bir şekilde çözülme şansı olması.
Çoğu zaman kurumsalda ‘olmayan bir mesele yaratıp’ onu çözmeye çalışır, sonunda da ‘neden kimse yaptıklarımızı görmedi ve sonuçları istediğimiz gibi olmadı’ diye içimizden kendimize ve ekibimize kızarız.
Genelde iyi yapmadığımız ve başarısız olduğumuz konuları çok iyi yaptık diye anlattığımız ve raporladığımız için de, bizden sonra başka şirketler ve ekiplerde aynı kötü işi sürdürmeye devam ederler. Çünkü gazete ve dergilerde ilişkilerimiz sayesinde şöyle iyi oldu, böyle sonuçlar aldık, şu kadar insan olumlu etkilendi gibi hikaye yazma konusunda çok uzman ajanslarımız vardır ve kendimizi ve onları bu sahte başarıya inandırırız.
Oysa daha işi başlatmadan çözeceğimiz meseleyi ararken olmayan değil, gerçekten etkisi yüksek olan meseleler ile uğraşan insanlarla önce tanışıp sonra buluşmaya başlayarak ‘birlikte neler yapabiliriz’ diye iyice değerlendikten ve en az üç yıllık planlar hazırlayarak işe başlamak en doğrusu.
Yoksa her yıl değişen konular ve iş ortakları ile ne kendimize ne paydaşlarımıza bir fayda sağlıyoruz. Ve şirket bütçeleri ile çok büyük etkiler yaratabilecekken, o bütçeleri de çarçur edebiliyoruz.
İyi iş sonuçları almak, dolayısıyla iş ortaklarımız, çalışanlarımız, tedarikçilerimiz, toplum, çevre gibi diğer tüm paydaşlarımıza ‘eşit oranda’ fayda yaratmak, hepimizin en önemli görevi.
Aynı zamanda kişisel olarak, çalışan ve yöneticiler olarak, bize emanet edilen iş ve bütçeleri doğru ve anlamlı kullanmak da en önemli görevimiz. Burada başarılı olma durumunda bireysel ve takım olarak duyulan haz gerçekten çok büyük.
Özellikle işteki başarılı sonuçlar ile birlikte desteklediğimiz spor takımının Avrupa veya dünya şampiyonu olması, doğa projelerine verdiğimiz destekle endemik bitkilerin korunması, dezavantajlı bölgelerde yapılan girişimci eğitimleri ile bölge kadınlarının desteklenmesi veya -benim en sevdiğim- köy okulları öğretmenlerinin güçlendirilmesi ve desteklenmesi gibi konular çok büyük etki yaratıyor ve içinde olmaktan dolayı da ömür boyu sürecek hikayeler yaratıyor.
Kurumsal hayatın bana kattığı en büyük şey doğru insanlarla, doğru alanlarda, kişisel olarak alamayacağım riskleri ve büyük kararları almak ve hayata geçirip sonuçlarını görmek oldu.
Aslında en çok aklımızda ve kalbimizde kalan onlar oluyor.
Onları yaparken de iş arkadaşlarınızın dışında size destek olacak, bilmediğiniz alanlara girerken yollar açacak insanları bulmanız ve telefon defterinize kaydetmeniz önemli.
Aksi takdirde ajansınızdan gelen ve herkesin bildiği ve çok da değer katamayan ve devamlılığı olmayan işbirlikleri yapmak zorunda kalabilirsiniz.
Bulmamız, desteklememiz gerekenler ve gerçek etki yaratanlar ise reklamını ve iletişimini yapmaktan uzak, sahada işinin başında olanlar, tüm enerjisini odaklandığı ve çözmek istediği konuya verenler.
İşte o işleri, projeleri, insanları bulmak için telefon defterinizdeki isimleri açıp bakın. Mesela kayıtlı isimler sadece lise, üniversite, dernek arkadaşlarınız veya sadece çalıştığınız şirketlerden veya sektörden isimler mi? Veya sevdiğiniz restoran, ya da eş-dost isimleri mi?
Son üç ayda listenize kaç yeni isim eklediniz?
Listenizde kaç genç girişimci, mimar, doktor, sivil toplumcu veya kaç sanatçı, ressam, tiyatrocu, yapımcı, festival düzenleyen isim var?
Listenizdeki isimler arasında üniversitelere yaptığınız ziyaretlerde tanıştığınız gençlerin isim ve telefonları var mı?
LinkedIn’den size yazmış ve yardım istemiş girişimlerin kurucuları ile hiç buluşup onları dinlediniz mi?
Sivil toplumda çalışan kaç arkadaşın ismi var? Şimdiden neler yaptıklarını öğrenmek ve bireysel gönüllü olmak için ilk adımı atmak istemez misiniz?
İyi olduğunuz iş ve konularda örneğin hukuk, örneğin finans ya da iletişim olabilir, genç girişimlere el uzatmak ve yardım etmek istemez misiniz?
Telefon defterinizdeki isim sayısını kontrol ederek başlayalım mı?
Ofisinizden, evinizden, hep gittiğiniz yerlerden biraz dışarı çıkın. Gitmediğiniz, görmediğiniz yerlere gidin, tanışmadığınız insanlarla tanışın.
Her hafta iki yeni arkadaşla tanışın. Listenize ismini ekleyin.
Dışarıda izinle tanışmak ve işbirliği yapmak isteyen çok güzel insanlar var.