Bu yıl benim için hareketli başladı ve öyle devam ediyor. Yeni ülkeler görüyor ve bilmediğim kültürler tanıyorum. Yeni insanlarla tanışıyorum. Hiç şikayetim yok bazı planladığım işleri geciktirmenin dışında. Örneğin podcast işini biraz askıya almış durumdayım. Onun yerini daha çok takım çalışmaları ve iş toplantıları almış durumda. Ama yeni işler ve konular beni her zaman olduğu gibi daha çok çağırıyor.
Rutine bindirdiğim işlerin yerine yenilerini koyup farklı gözlemler yapmak ve yeni alanlar öğrenmeyi tercih ediyorum.
Daha önce gitmediğim ülkeleri gezerek kendimi beslerken iş için gittiğim ülkelerde farklı sektörlerden çok farklı takımlarla tanışıyor ve çalışıyorum. Bu sayede hem iş dünyasından kopmamış hem de yeni insanlar ve kültürlerle bağlar kurmuş oluyorum. Yeni ve konusunu iyi bilen, üretken insanlarla tanışmak hayata ve geleceğe bakışımı olumlu etkiliyor, kendime güvenimi ve cesaretimi de artırıyor.
Beni en çok etkileyen insanlar ve kültürler ise dünyaya ilham olanlar. Herkesin konuşup anlattığı, hatta her yere yazıp hayata geçirmeye cesaret edemediklerini cesurca ve çok kolaymışçasına hayata geçirenler.
Ülkeleri ve takımları önce birbirlerine davranış ve yaklaşımları olarak değerlendiriyorum. Sorduğum soruya verilen cevaplar, dillerini anlamasam da beni anlamaya çalışarak yardımcı olmaları, bir sohbet açtığımda sohbetin nasıl geliştiği gibi basit ama bana anlamlı gelen değerleme kriterlerim var. Bu kriterlerin ilk defa karşılaştığım konu veya insanları anlamamda ve yapacağım değerlendirmelerde iyi sonuç verdiğine inanıyorum.
Belki baştan biraz avans vererek başlıyorum ama olsun, önyargıdan uzak durmanın çok faydası var. İleride çok iyi bir arkadaşlığa dönüşecek dostluğu ya da ortaklığı dili anlayamamaktan dolayı en başında kesmenin bir anlamı yok. Zamanım ve sabrım da artık var.
En iyi öğrenme modelim soru sormak ve yardım istemek. En çok soru sorarak öğreniyorum görünen ve çoğu zaman görünmeyen gerçek yaklaşımları. İnsanlarla ve takım oyuncularıyla konuşmalar derinleştikçe farklı özellikleri anlama durumum artıyor.
Sokak ya da adres sormaktan tutun, yediğiniz ve çok beğendiğiniz çorbanın tarifine kadar gidebilirsiniz ya da beraber çalıştığınız takımdaki arkadaşların en sevdiği kitabı sormak veya toplantıya gelirken en sevdiği ve onu anlattığını düşündüğü objeyi beraberinde toplantıya getirmesini istemek gibi. Sonra da o objenin onun için önemini anlattırarak değerleri ve bakış açısı konusunda fikir sahibi olmak toplantının devamı ve akışı için önemli oluyor.
İkinci olarak sosyal çevre ve yönetim modelinin yarattığı refah, bakış açısı, dünyaya ve çevreye verdikleri önem, adalet ve şeffaflık gibi orada yaşayan topluluğun veya takımın yaşadığı ve yaşattığı değerler, kafamda o ülke, şehir, kurum hakkında gerçek düşünceler oluşmasını sağlıyor.
Son olarak gördüğüm, deneyimlediğim ve okuyarak, sorarak öğrendiğim tüm kriterleri birleştirerek bir değerlendirme yapmaya çalışıyorum. Amacım kafamda neleri tutacağımı ve nasıl anlatacağımı formüle etmek ve stoklamak. Her duyduğumu ve öğrendiğimi yazsam bile tekrar tekrar hatırlamam mümkün değil, en çok öne çıkanları özetleme yapmak ve anlatmaya başlamak daha çok pekişmesini sağlıyor.
Yaşadığım ülkeyle, eski çalıştığım ve bildiğim diğer şirketlerle karşılaştırma yapıyorum. Benim için her seferinde merak ve heyecan dolu bir süreç oluyor.
Öğrendiklerimi cebime atıyor, notlarımı alıyor ve yeni bir yolculuk için hazırlanıyorum.
Bu benim kariyerim boyunca da çok sık yaptığım bir tercihti. Öğrenmek istediğim kadarını alınca ya da aynı iş tekrarlamaya başlayınca kotam dolar ve yeni işleri talep etmeye başlardım.
Aynı şirket içinde bile farklı departmanlarda farklı çalışma şekli ve kültürü olduğunu iş hayatının çok başında yirmili yaşlarda anlamıştım. Pazarlama departmanıyla satış departmanı yönetim modeli ve iş yapış şekli arasında dağlar kadar fark vardı.
Ya da saha ekipleri ile merkezde çalışan takımların iş yapış şekli ve düşünme şekli bambaşkaydı.
İşte bu nedenle hem farklı alanları öğrenme merakımdan hem de aynı çatı altında bazen yöneticiden kaynaklanan, bazen de işin yapısı gereği farklı olan çalışma biçimi ve kültürleri nasıl tek bir hale getirebiliriz konusu o zamanlar ilgimi çekmeye başlamıştı.
O yıllarda temsilci ya da uzman pozisyonlarında olduğum için yıllarca “uzman”ın başındaki bölüm değişti ama kademe aynı kaldı. İş geliştirme uzmanı, pazarlama uzmanı, yeni ürün geliştirme uzmanı, marka uzmanı gibi uzmanlık alanlarımızı büyüttük. Güzel olan tarafı her işte ve konuda üstüne ekleyerek ve öğrenerek ilerlemekti. Yaklaşık sekiz yıl süresince uzmanlık işlerim sürdü. Sonra müdür olarak, o güne kadar öğrendiklerimi ve devamında üstüne ekleyeceklerimi biriktirmeye başladım.
İşte o zamanlardan öğrendiğim ve üzerine kafa yorduğum hep takım veya şirket için, ortak değerler, inançlar, davranışlar ve iş birliği yaratma konuları oldu.
Her bölümün, o bölümün başının kendine ait hedefi, amacı ve değerleri olması, ortak çalışma kültüründen uzak, aynı bakış açısına sahip olmayan ve aynı dili konuşmayan, yönetilmesi ve hizalaması zor ekipler demekti.
Kültür konusu yazılarak çizilerek de olmuyor, deneyimlerime göre de en büyük iş liderlik takımlarına düşüyor.
Liderlik ekibinin katılımcı bir yaklaşımla belirlediği ve tüm takıma yaymak istediği, değerleri, iş yapış biçimlerini, iletişim şeklini, inanç ve davranışları önce kendisinin benimsemesi, sonra davranışlarında ve kararlarında uygulaması ve göstermesi sonra da yaymak için büyük çaba sarf etmesi gerekiyor.
Ama en başta kendisinin inanması gerekiyor. Her konuşmasında ve davranışında bu değerleri ve amaçları söylemesi ve uygulaması gerekiyor. Çalışma arkadaşları ve tüm paydaşları lideri izliyor ve söylediği ile yaptığı aynı mı diye değerlendirme yapıyor. Alınan kararların tutarlılığı da çok önemli.
İş hayatımda en sevdiğim ve en zorlandığım dönüm noktaları şirket satın alma ve birleşmelerinde liderlik ekibinde olduğum zamanlardı. Bunu tam dört kez yaşama şansım oldu. İki farklı şirket kültürünü birleştirmenin zorluğu yanında bunu bir de farklı bir ülkede yapmak olarak düşünürseniz, zorluğunu ve keyfini de gözünüzde canlandırabilirsiniz.
İyi bir ortak amaç, değerler seti ve birlikte çalışma ve iş birliği modeli yaratırsak ki ben buna “iklim” diyorum, çalışanlarınızın ve paydaşlarınızın size ve kuruma güveni, bağlılığı artıyor. Şirket içinde daha barışçıl ve birbirine saygılı bir çalışma ortamı oluşuyor, bu da çalışanların bağlılığını ve motivasyonunu artıyor.
Belki de yaratılan bu güven hızlı iş sonuçları almak yerine uzun dönemde gelecek başarının bir temel taşı olabiliyor.
Özellikle iki çok farklı kurum kültürünü birleştirirken, en başında yapılacak kritik iş iki kültürü iyi analiz etmek ve anlamak, ortak kültür yaratmadaki en önemli faktör oluyor. Sonra da çalışan ve paydaşları da katarak yeni kültürü oluşturmak zor ve önemli bir adım. Bu dönemlerde çok uykusuz gece geçirdiğimi hatırlarım. Yatağımın yanındaki komodinin üstünde not almak için her zaman bir not defteri ve kalem bulunurdu.
Yine de iyi bir birleşme ve tek kültür yaratma konusunda çok sayıda başarı faktörü olduğunu bilmekle beraber liderin ve liderlik takımının şirkete ve çalışanlara örnek olması gerektiğini çok önemserim. Lider tek başına hiçbir şeyi değiştiremez ama ekibi ve tüm çalışanları ve paydaşları yanına alarak çok büyük işler başarabilir.
Bu arada sadece işe değil yıllardır öğrenmek isteyip de fırsat yaratmadığım (yaratamadığım değil, yaratmadığım- isteseydim yaparmışım, artık buz gibi farkındayım) alanlara da korkusuzca dalıyorum.
Son iki aydır Bahçeşehir Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Fırat Neziroğlu’ndan bir yıl sürecek Türk kilimleri dokuma atölyesi eğitimine başladım. Fırat Hoca dünyanın her şehrinde sergiler açmış, alanında çok bilinen özel bir tekstil sanatçısı ve tasarımcısı. Kendi yarattığı ve tüm dünyada adıyla bilinen bir dokuma tekniği bile var. Kraliçelerin portrelerini tezgahlara dokumuş önemli bir değerimiz. Atölyesinde beraber kilim dokumak, şirkette performans değerlemesinde A+ almaktan da, yıl sonunda tüm hedefleri tutarak harika bir performans gösteren bir ekibin parçası olma heyecanından da daha farklı ve büyük benim için.
Her hafta öğrendiğimiz teknik ya da modelleri el tezgahlarımızda üretiyoruz. Cicim, sumak gibi Anadolu’nun farklı yörelerinin binlerce yıllık dokuma tekniklerini kafamıza yazıyoruz, elimizle de dokuyoruz. Son dört hafta derslere iş ya da gezi amaçlı gittiğim dört farklı şehirden online bağlanabildim.
Ama en güzeli çarşamba akşamüstü Kadıköy’den vapura atlayıp Beşiktaş’a geçmek ve hocanın üniversitedeki atölyesinde derslere grupla beraber sınıfta girmek ve birlikte dokumak.