24 yıl önce tam da bu zamanlar aklımda tek bir soru vardı: Gece 12’de bilgisayarım çökecek mi? Birkaç yıl öncesinden bu ihtimal konuşulmaya başlamıştı. 2000 yılına girdiğimizde dünyadaki tüm bilgisayarların çökeceği şeklindeki komplo teorisi ve şehir efsanesi kulaktan kulağa yayıldı.
Finans sistemi çökecek, hastanelerde yoğun bakım üniteleri devreden çıkacak gibi kişisel bilgisayarları aşan felaket senaryoları da vardı. 2000’li yıllara girecek olmanın heyecanı resmen bu endişenin gölgesi altındaydı. Zaten topu topu 3,2 GB olan bilgisayarımın hard diskindeki (o zaman için devasa bir miktardı) dosyaların derdine düşmüştüm.
Haliyle, yeni yıla girdikten sonra ilk yaptığım iş bilgisayarımı açmak oldu. Hiçbir şey olmamıştı. Nedense buruk bir sevinç yaşadım. Bilgisayar çökmese de bir aksiyon bekledim yani.
Kızımın üç yaşında yılbaşı kavramını ilk algılamaya çalıştığı zamanlarda yaşadığı hayal kırıklığına benziyordu. Şöyle ki, geri sayımın ardından “Yeni yıla geldik mi şimdi?” diye sormuş, benim “Evet kızım” cevabıma karşısında “Ama Şişli’deyiz hâlâ” diye şaşırarak yeni yıl denen takvimsel kurguya isyan etmişti.
Ben de o hesap, bir şey olmadı diye sevineceğim yerde sorunsuz bir şekilde aynı ara yüzü gördüğüm için saçma bir hayal kırıklığı yaşadım.
İşte o zamandan, yani 20 yaşımdan beri felaket senaryolarına hep temkinli yaklaşırım. Tedbirli olmak adına yazılmasını, konuşulmasını çok gerekli bulurum ama konuşulan her kötü senaryonun gerçekleşeceğine kendini inandıranları da biraz saf bulurum. Yine de yıl boyunca o kötü senaryolardan bol bol bahsedeceğiz elbette.
O yüzden yılın bu son yazısını yıl içinde yazdığım bazı yazılardan hareketle kendi alanımdaki iyi senaryolara, daha doğrusu dileklere ayırmak istiyorum. Şu altı maddeden oluşan dilekçede uzlaşırsak 2024’ü sevebiliriz bence.
1-Türkiye gündeminden başka şeylerle de meşgul olalım
Bu köşe için yazacak konu seçerken bazen kendimi uzaylı gibi hissediyorum. Oysa yaptığım şey dünyadaki yenilikleri, ilerlemeleri ve bunlarla birlikte oluşanları aktarmak. Hani artık bir meme (miim) olmuş meşhur film repliği vardır: Sen ne konuşuyorsun lan değişik? İşte iç sesim bu köşeye konu seçerken bana hep böyle diyor. Türkiye’nin kısır gündemi maalesef kendisinden başka bir şeye yer açmıyor. Sürekli “onu değil de bunu konuşalım” demek de haliyle bir yerden sonra sevimsiz kaçıyor. O halde ilk dileğim şu: Ne olur Ahmet Hamdi Tanpınar’ın on yıllar öncesinden tespit ettiğinin tersine, bu ülke 2024’te evlatlarına kendisinden başka şeyle meşgul olma fırsatı versin. Evrensel meseleler üzerine kafa yoranlar uzayda yaşıyor muamelesi görmesin.
2-Konuşan kafalardan kurtulalım
Türkiye’de haber televizyonculuğu sanılan bir şey var. Derdi habercilik olanları tenzih ederim ama bir takım yorumlayan kafaları tuzluk gibi ekrana dizip tartıştırmaktan artık bıkılmadı mı? Bu durum tek başına yeterince saçma değilmiş gibi, bu tuzluk nizamı dizilişte neden kadınlara yer verilmediği gibi yan tartışmalara bile giriyoruz. Oysa muhtelif temennilerin ya da parti sözcülüklerinin analiz diye sunulması ve buradan çeşitli yankı odalarının coşturulması yeterince tuhaf değil mi? Bu tuhaflıkta kadınların eşit temsili kadınlara da eziyet olmaz mı yani? 2024 yine bir seçim yılı, ilk üç ay bu eziyet sürer. Dilerim en azından yılın dördüncü ayından itibaren bu televizyonlardaki yorumlayan kafalar ve onların ezberlerinden kurtulur bu ülke. Geçen seçimin yıldız programının geleneksel medyadan değil bir Youtube kanalından (Babala Tv-Mevzular) çıkması umarım televizyon kanallarına bir şey anlatmıştır. Türkiye merkez medyayı özlüyor ve arıyor demekti bu.
3-Gürültüden korunalım
Birkaç hafta önce bu köşede yazmıştım: Nasıl bir gürültünün içinde yaşadığımızın farkında değiliz. Gürültünün bu derecesine artık gürültü değil sansür demek daha doğru. Gün içinde sosyal medya başta her yerden gelen ileti bombardımanı içinde sersemleşiyoruz. Bu akış içinde kafamızda parçaları birleştiremeden günü tamamlıyoruz. Dilerim, 2024 bu gürültüyü algılayıp kendimizi ondan korumayı, haberleri birkaç güvenilir kaynaktan alıp gerisiyle fazla meşgul olmamayı başardığımız bir yıl olur. Bu akıl sağlığımız için de çok önemli.
4-Daha fazla soru soralım
Yeni medya ortamı bize sürekli cevaplar veriyor. Ne güzel işte diyebilirsiniz. Demeyin. Çünkü bu cevapların soruları bize ait değil. Algoritmalar önümüze bir akış getirdiği için biz de soru sormayı unutuyoruz. Bu yıl, yine bu köşede bahsetmiştim, bazı sorunları çözmek için soru patlamalarına ihtiyacımız var. İyi bir beyin fırtınasının yolu cevaplara odaklanmaktan değil daha fazla soru sormaktan geçiyor. Gazetecilik de zaten gazetecilerin hepimizin yerine sorduğu soruların cevabını arayan özel bir meslek. Ancak gazetecilik de okurun/izleyicinin sorgulamadan duymak istediği cevapları vermeye başlayınca işlevini yitiriyor. Sosyal medya ve kutuplaşma bu çeşit gazeteciliği norm haline getirdi. 2024’ten bir dileğim de bu: Daha fazla sorular sorduğumuz ve gazetecilerin bizim adımıza daha fazla sorgulayabildiği ve karşılığını alabildiği bir yıl olsun. Daha önemlisi soru sormak suç sayılmasın.
5-Kontrollü güçle yasakçılığı ayıralım
Sıklıkla karıştırılan bazı şeyler var. 1-Teknolojinin kontrol altına alınarak düzenlenmesini talep etmek teknoloji düşmanlığı değil. 2-Sosyal medya düzenlemesi sadece sansür geliyor diye yaygara yapmak anlamına gelmemeli. Biliyorum, her sosyal medya düzenlemesine dinamit gibi birkaç fırsatçı madde yerleştirildiği için oluyor bunlar, ama bu konuda neden muhalefet ön almıyor? 2024’te bu konularda muhalefet yapmanın, “iktidar bir düzenleme önerisi getirsin, biz de itiraz edelim” ezberinden çıktığına şahit olalım. Dilerim kontrolsüz teknolojinin (özellikle yapay zekâ alanında) ve iyi düzenlenmemiş bir sosyal medyanın tüm toplum için büyük tehlike olduğunu hep birlikte konuşacağımız bir yıl olur 2024.
6-Değişim yoluyla istikrar bulalım
2023 her açıdan yorucu bir yıldı. Pandeminin şokunu yeni atlatarak başlamıştık ki 6 Şubat depremleri yaşandı. Toplumsal muhalefet açısından bir de seçim yenilgileri yaşanınca herkesi umutsuzluk sardı. İşte bu umutsuzluğun üzerine yazmıştım. Hayatta küçük önemsiz gibi görünen şeylere kafayı takarak değişim yaratma ihtimali de vardı. Sağlıklı sistemlerin alışageldiğimiz iç dengesi homeostatis yerine allostasis’i tercih edebilirdik. Homeostasis ‘düzen, düzensizlik, düzen’ şeklinde işlerken allostasis ‘düzen, düzensizlik, yeniden düzen’ şeklinde işliyordu. İşte değişimden korkanları ikna etmek için de alleostasis’e yani “değişim yoluyla istikrar”a ihtiyacımız vardı. Dilerim 2024 insanların makro siyasetin büyük bir kesinlikle böldüğü kamplar yerine daha küçük, önemsiz gibi görünen mikro ortak faydalarda birleşebildiği bir yıl olur.
***
2024 yılının sonunda bu listenin sağlamasını yapmak isterim. Yapamıyorsam bilin ki dünden iyi değiliz. Costa Gavras’ın Vatikan’ın Holocaust’a karşı kayıtsızlığını eleştirdiği Amen filminde kahramanımıza savaşın en zorlu günlerinde “Nasılsın?” diye sorulur. Kahramanımızın cevabı nettir: Dünden iyi, yarından kötüyüm.
İşte bonus dileğim de bu: Dünden iyi, yarından kötü bir yıl olsun.