Başlıktaki sorunun muhatabı öncelikle benim. Zira bir açıklama borcum var. Öyle ya, bu köşede 22 eylül tarihinde bir yazı yazmış ve Kamala Harris’in özellikle TikTok kullanımından yola çıkarak iletişimde bazı şeyleri doğru yaptığını anlatmıştım. Yazının başlığı da “Kamala Harris’in Vahşi 25’likleri iletişimde neyi, nasıl değiştiriyor” şeklindeydi. 

Bu durumda dikkatli okura bu yazının başlığındaki soruları sormak, sorumlu yazara da cevaplamak düşer. 

Açıkçası, seçim sonucuna rağmen o yazıda savunduklarımı savunmaya devam edeceğim. Evet, iletişim o yönde değişiyor; ancak görünen o ki bir ya da birkaç platform ya da bir yaş grubu üzerinde etkili olmak yetmiyor. Ayrıca neyin iletişimini doğru yaptığınız da önemli. Dahası araştırma sonuçlarını bile epeyce yanıltan bir fark ve sonuç var ortada.

Zaten o yazıda da sosyal medya başarısının seçim sonuçlarını yansıtıp yansıtmayacağını bilemeyeceğimizi söylemiş, kampanyaların etkisinin sanılandan çok daha düşük olduğunu savunmuştum. 

Hatta “Harris kaybederse bu kampanya yüzünden olmayacak (…) kazanırsa da bu sadece kampanyanın başarısı olmayacak” diye eklemiştim. Tam Süleyman Demirel gibi konuşmuşum. Ne olursa olsun haksız çıkmayacağım bir temkinlilik hali. Aferin bana. 

Yoğurdum ekşi değil, ne güzel. Durun durun, ben öyle “haklı doğanlardan” değilim. Kıvırmadan neyin niye olduğunu açıklama borcum var; deneyelim.

1-‘Her şey kampanya değil’ ne demek? 

Her şeyden önce her şey kampanyaya bağlı değil. Burada sözü 6 Kasım’da Brandweek İstanbul sahnesinde canlı dinlediğimiz taze Nobel ödüllü bilim insanı Daron Acemoğlu’na getireceğim. 

ABD seçim sonuçlarının ardından Twitter’da (X) çok katıldığım bir bilgisel yayınladı. Orada sorduğu bir soruya bakalım: 

“Şu sorunun cevabı bence önemli: bir Demokrat elit (tipik olarak lisansüstü eğitim almış bir profesyonel ya da bir sahil şehrinden bir bürokrat) bir şehirde mahsur kalacak olsa, önündeki dört saati lise diplomalı Ortabatılı bir Amerikalı işçi ile sohbet ederek mi geçirir, yoksa aynı zamanı lisansüstü eğitimi almış Vietnamlı, Çinli ya da Endonezyalı bir profesyonel yönetici ile mi geçirir? 

Cevabını da kendi veriyor: “Bunu sorduğum meslektaşlarım ve arkadaşlarımdan hep ikincisi cevabını aldım ve ben de aynı fikirdeyim. Çoğu Demokrat Amerikan işçilerine yabancılaşmış durumda. 

Burada kitle iletişiminin çok daha ötesinde bir tespit var. Siyaset sadece iletişim mecralarıyla yapılmıyor. Lideri, partiyi, kitle iletişimini aşan genel bir havadan söz edebiliriz. O hava uzun vadede oluşuyor ve öyle kısa seçim kampanyalarıyla bertaraf edilemiyor.

2- Etkileşim oy anlamına gelir mi? 

Siyasetçilerin de pazarlamacıların da zaman zaman yanılacağı bir şey var: Etkileşim her zaman oya ve satışa dönüşmez. İnsanların dikkatini çekmek, eğlendirmek, etki uyandırmakla onları sandığa veya kasaya götürmek aynı anlama gelmez. 

Kaldı ki bu seçimde hem genel kitle açısından hem de genç seçmen açısından sandığa gitme oranı yükselmiş. 2020 seçiminde %66 olan katılım 2024 seçiminde %70’e varmış. 18-25 yaş arasında da bu oran %50’den %55’e çıkmış. 

Yine de özellikle genç seçmen bağlamında yeterli değil ve beklentinin altında. Bu da açıkça gösterdi ki etkileşim eşittir sandık değil. Daha güçlü bir motivasyon gerekiyor. 

Buna karşılık Harris genç seçmenlerin %55’inin oyunu alırken Trump %45’ini alabilmiş. Yani platformların ana kitlesi konusunda Harris önde bitirmiş. 

“Sosyal medyada popüler olmak” meselesi üzerine düşünmek şart. Sadece siyaset açısından değil, her alanda. Burada yapılan iletişimle ilgili sorun etkileşime yetip oy verme davranışına yetmemesi. Demek ki sorun başka yerlerde. Meraklısı bununla ilgili siyasi analizlere bakabilir.

3- Etkileşim almak kadar ne konuda etkileşim aldığınız önemli

Evet, Kamala Harris güçlü olduğu konularla öne çıkmış ve iyi etkileşim almış olabilir. Sorun şu ki, bu konuların galibi olmanız seçmen için daha önemli başka konularda galip olmanız anlamına gelmiyor. 

Kamusal alan nasıl küçük parçalara bölünüp enfokrasi toplumu oluşuyorsa, bazı konular da ayrı ayrı odalarda tartışılıyor. 

Donald Trump daha ciddi ve geleneksel konulara odaklandı. Ekonomi, göçmenlik ve ulusal güvenlik gibi. Ayrıca mesajlarını hep doğrudan vermesi de önemli. O zaman iletişim kadar siyaseti hangi konular üstünden yaptığınız da önemli. 

Yani yeni medyada kendi başlıklarınız üstünden etkileşim şampiyonu olabilirsiniz ama bu konular doğru konular mı? Dolayısıyla, kendi siyasetinizin iletişiminde başarılı olmak siyasetinizin tamamen doğru ve yeterli olduğu anlamına gelmiyor. Yeni medya bu konuda yanıltıcı bir zemin.

4- Sağ etkileyicilerin artan etkinliğini unutmamak 

Elon Musk’ın bu seçimde Trump’a en büyük hediyesi onu var eden Twitter’da (X) daha önce azalan sağ etkileyici etkinliğini artırmak oldu. Böylece Donald Trump özellikle genç erkeklerde önemli bir etki sahibi oldu. 

Kamala Harris TikTok’ta yükseldiyse, Trump da (TikTok’u boş bırakmamakla birlikte) Twitter’da etkinlik kazandı. Bu durumda, nasıl Kamala Harris’in Vahşi 25’likleri diye onun TikTok kullanımına dikkat çeken bir yazı yazdıysam, belki Trump cephesi için de sağ etkileyicilerle coşan genç erkeklik, incellik ve muhafazakarlık üzerine de ayrı bir yazı yazmam gerekirdi. Çünkü iki tarafın da kendi stratejileri açısından doğru yaptığı işler vardı. O zaman konunun diğer boyutu daha iyi anlaşılırdı. Verilerin bir kısmına bakmak böyle bir şey işte. Bazen temennileriniz ağır basabilir. Oysa manzara, temennilerinizden fazlasıdır.

İyi etkileşim, kötü siyaseti batırır 

Sıraladığım dört madde “Madem iletişim iyiydi, niye olmadı” sorusunun cevabına odaklanıyor. Oysa ortaya çıkan manzarada bundan çok daha fazlası var. 

Kamala Harris’in mevcut iktidar cephesinde ekonomiden ve tüm geçmiş performanstan da sorumlu olması, karizma, liderlik, toplumdaki bölünmüşlük ve işçi sınıfıyla açılan mesafe… Seçim sonucu için birçok teori tartışabiliriz ama bunlar başka başka uzmanlıklar. Yeni medya ve iletişim açısından sonuca baktığımızda çıkacak en önemli sonuç; beğeni, paylaşım, yorum yapma, takip etme gibi etkileşim öğelerinin sandığa gitme davranışıyla asla karıştırılmaması gerektiği. 

“İyi reklam, kötü ürünü batırır” diye eski bir reklamcılık özdeyişi vardır. Kötü bir ürünü iyi reklamla aniden çok talep görür hale getirebilirsiniz ama bir kez talep eden ne kadar kötü olduğunu anlayıp bir daha almaz ve böylece daha hızlı batarsınız. 

İşte o özdeyişi “İyi etkileşim kötü siyaseti batırır” diye yeni zamanlara revize edebiliriz. Yanlış konularda iyi etkileşim almak yanıltıcıdır çünkü. Bu seçimden çıkacak iletişim ve yeni medya dersi bu bence.