X adlı bir çöplüğe dönüşmüş Twitter’dan BlueSky’a geçenlerin çoğunun ilk hissi olumlu. Böyle biz bize olmayı özlemişiz diyen var, daha yavaş bir akışı benimseyenler var, Twitter’ın ilk zamanları gibi diyen de var.
Benim sosyal medya hakkında özlediğim şey aslında Twitter’dan da öncesi. Ekşi Sözlük’ün ilk yıllarını özlüyorum.
Daha önce de yazmıştım. Eskişehir’den İstanbul’a göçtüğümde İstanbul’daki sosyal çevremin oluşmasına bile hatırı sayılır bir katkısı oldu Ekşi Sözlük’ün. 2000’lerin başlarında Ekşi’de takılanlar hatırlar. Kendi kendini doğrulayan, hayata geleneksel medyanın çizdiği çerçevenin dışından bakan, kimi tabuların devrildiği ve genellikle birbirlerini tanıyan küçük bir topluluktu Ekşi Sözlük. Henüz ticarileşmemişti ve troller de ortada yoktu.
Yazar alımı her zaman açık değildi. Ara ara yazar alımları açıldığı zaman da 10 adet giriş yaparak sözlüğün formatına uygun olup olmadığınızı moderatörlere kanıtlamaya çalışıyordunuz. İşte tüm bu özellikler aslında internetin ilk yıllarında şanslı bir azınlığın ‘prososyal medya’yı deneyimlediğini gösteriyor.
Peki nedir bu prososyal medya?
İki önceki pazar bu köşede Twitter’ın bir zihniyet sorunu olduğunu, o zihniyeti terk etmedikçe Twitter’ı bırakmış sayılamayacağımızı yazmıştım. Geçen pazar Taylor Swift hayranları üzerinden BlueSky’ın neden Twitter’dan farklı olduğunu yazdım. Bu pazar sıra “terk etmeye çoğumuzun hevesli olduğunu düşündüğüm Twitter zihniyeti yerine hangi zihniyeti koymalıyız” sorusunda.
İşte bu soru bizi ‘prososyal medya’ kavramına götürüyor. Prososyal medya kavramı, aslında prososyal davranışın sosyal medyaya uygulanmış hali. Yani sosyal medya platformlarının kullanıcıları arasında yardımlaşma, paylaşma ve iş birliği gibi olumlu sosyal davranışları teşvik eden içerik ve etkileşimleri ifade ediyor.
Twitter’ın ilk yılları gerçekten böyle miydi emin değilim. Ancak Ekşi Sözlük’ün ilk zamanlarının böyle olduğunu ilk elden deneyimlemiştim.
Prososyal medya örnekleri
Peki bu davranışın günümüz sosyal medya dünyasında bir karşılığı var mı?
Wired dergisinde kavram üzerine yazan Audrey Tang bununla ilgili iki önemli örnek vermiş. Birincisi Twitter’ın (X) Topluluk Notları özelliği.
Son dönemlerde belki dikkatinizi çekmiştir. Belirli bir iddia ya da bilgi hakkında kullanıcıların kendi aralarında yaptıkları tartışmadan sonra ulaştıkları sonuç, ilgili paylaşımın altına not olarak ekleniyor. Böylece platform içinde bir kendi kendini doğrulama kültürü oluşturulmaya çalışılıyor.
Bu özellik Elon Musk’ın satın almasından önce eklenmişti. Neyse ki birçok olumlu şeyi budayan Musk yönetimi bu özelliğe dokunmadı. Hatta biraz daha geliştirdi.
Yapılan son araştırmalar göstermiş ki Twitter Topluluk Notları yanıltıcı gönderilerin sayısını yarı yarıya azaltırken not eklenen yanlış paylaşımlarının kullanıcı tarafından silinme oranını %80 artırdığını göstermiş.
Twitter’da kötüye giden birçok şeyin ve başta algoritma hakimiyetinin yanında bu pek teselli etmiyor tabii, ama tüm platformlarda benzer uygulamaları özendirmesi açısından iyi bir örnek.
Tang’in verdiği ikinci örnekse Tayvan topluluk kaynaklı doğrulama platformu Cofacts.
Bu platform aslında doğrulama işinin başlı başına bir sosyal medya plaftormu haline gelebileceğini gösteriyor.
Kullanıcılar özel gruplar içinde mesajları bağlamlandırıyor ve birbirleriyle ellerindeki bilgiyi paylaşarak kolektif bir doğrulama faaliyeti gerçekleştiriyor.
Cornell Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma Cofacts’in profesyonel doğrulama platformları kadar hızlı ve doğru iş yapabildiğini göstermiş.
Algoritma şu, bu tamam da biz nasıl dönüştük?
Zihniyet değişikliğinin ve platform tasarımlarının önemini geride kalan iki haftada yazdığım için onları tekrarlamayacağım. Ancak benim prososyal medya anlayışını yaşatmak için ekleyeceğim bir şey daha var. O da sosyal medya kullanım biçimimiz üzerine düşünmek.
“Önceden insanlar Beyoğlu’na kravatla çıkardı” makamına bağlamak istemiyorum ama öyle bir söyleme ihtiyaç var. Çünkü internetin ya da sosyal medyanın da eski halini hatırlaması gerekiyor.
Bunun için de insanların içlerindeki canavarı ortaya çıkarmadıkları zamanları hatırlaması gerekiyor. “Öyle bir zaman var mıydı arkadaşım” diye sinirli sinirli ekrana bakanlara da hak veriyorum. Ancak biz de böyle değildik eskiden. Sadece kendimizi ya da en uç duygusal dalgalanmalarımızı öne çıkarmıyorduk belki de.
Hep başkalarına iğneyi batırırken biraz kendi değişimimize de odaklanmalıyız. Algoritmalar, şunlar, bunlar tamam da biz nasıl dönüştük? Bu soru oldukça önemli.
Yangından sonra onarılacak ilk şey
Eğer BlueSky göçü veya başka bir nedenle yaşadığımız ferahlamayı kalıcı kılmak istiyorsak prososyal davranış kalıpları ve prososyal medya üzerine düşünelim.
Prososyal davranış deyince akla ilkin empati odaklı düşünme geliyor. Nihayetinde sosyal medya toplumsal empati kaybını en fazla artıran unsurlardan biri.
Algoritmalar hepimizi kendi gibi düşünenlerle buluşturduğu için empati kurma becerimiz giderek azalıyor. Yerine koyduğumuz şey öfke ve sonsuz haklılık yanılgısı.
Hani yangında ilk kurtarılacak şey uyarısı vardır ya, bu sosyal medya yangınından sonra ilk onarılacak şey de bu. Konu paylaşım yapmak yapmamak bile değil.
İnsanız, birbirimizle empati kurmaya, dayanışmaya ve birbirimizden bir şeyler öğrenmeye sonsuz ihtiyacımız var. Bunu da yapay zekâ araçlarına bırakacak değiliz. İhtiyacımız olan şey daha küçük, kontrollü topluluklar ve prososyal medya kültürü.
Elbette platform tasarımları bunu destekleyici nitelik taşımalı (örneğin; merkeziyetsizlik) ama iş yine insanda bitiyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar Mahur Beste’de “Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur” diyor gerçi ama biz yine de umutlu kalalım.
Belki de o kadar bozulmamışızdır:)
Twitter’ı terk etme davranışı bile ilerlemeye dönük bir adım. Bir sonraki adım için prososyal davranışın ve prososyal medya kavramının farkındalığını kazanmalıyız.