Gündemdeki korkunç cinayetler ve bağlantılı tartışmalardan az çok haberdarsınızdır. İnternet kültürü üzerine sürekli düşünen ve okuyan biri olarak benim de tam bugünlerde ‘incel’ meselesi ve Discord benzeri platformlarda gelişen alt kültürle ilgili yazmam beklenirdi.
Açıkçası geçen pazar yazısını da buna ayırabilirdim. Çünkü konu o zaman da gündemdeydi. Ancak bir şey beni engelledi. Pazar günü arayıp “neden bu konuyu yazmadığımı” soran bir arkadaşıma bunu “konunun demlenmesi lazım, öfke çok taze” diye açıkladım.
Zaten Çağla Üren’in Euro News’teki, sonrasında Miray Tamer’in 10Haber’deki yazıları da oldukça iyi ve doyurucuydu. İyi birer gazeteci titizliğiyle konuyu çok güzel netleştirmişlerdi.
Meseleyi neden incellere indirgememeliyiz?
Peki beni engelleyen neydi? Bazen adını koyamadığınız ama sizi rahatsız eden bir şey olur. O şeyin adını sosyolog arkadaşım Özgür Başpınar Aktükün’ün Duvar’da yazdığı yazıyı okuyunca koyabildim.
Yazının başlığı bile yeterince fikir veriyordu: “Aranan kurtarıcınız bulundu: İnceller.” Özgür meseleyi incellere indirgemeyi şöyle açıklamıştı: “İçimizde büyük bir öfke var ve bu öfkemizi yöneltecek sorumluları arıyoruz. Tam da avazımız çıktığı kadar bağırmak üzereyken ‘aradığınız sorumlu bulundu’ anonsuyla bir oh çektik. Öyle ya, bu eylemin sorumluları bizim gibi olamazlardı. Mutlaka bir boynuzları, üç kolları ya da uyuşturucu ile beyinleri yok edilmiş, yüce yaratana inanmayıp şeytanın yoluna sapmış münafıklar olmalıydılar.”
Bununla yetinmememiz gerektiğini de “Bu yazıda ‘inceller’in nasıl insanlar olduklarına değil, bu ideolojik ve davranışsal sapmayı ortaya çıkaran koşulları, kamu hizmetlerinin tasfiyesinin sonuçları üstünden görmeye odaklanacağım” diye açıklıyordu. Çünkü ona göre ‘inceller’ bir sonuçtu ve bunun nedeni kamu kurumlarının üstüne düşeni yeterince yapmamasıydı. ‘İnceller’in bir sonuç olması üstüne yazıp çizmemizi engellemez elbette ama konuyu sadece bu gizemli gruba indirgemek da sorunlarımızı çözmez.
Asıl tartışmamız gereken şu: Kamusal haklarımızın farkında mıyız değil miyiz? Talep etmekten niye vazgeçtik?
Diğer taraftan BirGün’de Psikiyatri Profesörü Selçuk Candansayar da meseleyi psikiyatri hastalarına havale edip çekilmemek konusunda uyarıyor ve altını çiziyordu: “Türkiye ve dünyadaki tüm suç istatistikleri cinayet işleyenler arasında ağır ya da hafif psikiyatrik hastalığı olanların oranının çok ama çok düşük olduğunu gösteriyor. Kadın cinayetlerinin ezici çoğunluğunu psikiyatrik hastalığı olanlar işlemiyor.” Perspektifim tüm bunları okuduktan sonra zenginleşti ve neden bu konuda acele etmediğimi daha iyi anladım.
Bunların iyimserlikle ilgisi ne?
Şimdi yazının başlığına bakıp gelenler öfkelenmeye başlamıştır ve ne zaman konuyu iyimserliğe bağlayacağımı merak ediyordur. Benim bu yazıda bahsetmek istediğim iyimserlik “radikal iyimserlik.” Ortada iyimser olacak bir durum olmadığında dahi iyimser kalabilmeye deniyor bu.
Kavrama Wired dergisi kurucularından yazar ve filozof Kevin Kelly’nin BigThink’te Kevin Markowitz’e verdiği röportajda rastladım. Röportajın girişinde Markowitz, Kelly’nin 1997’de katıldığı bir radyo programında söylediklerini hatırlatıyor: “Bir geleceğe sahip olmak insan olmanın bir parçasıdır. İnsanların geleceğini ellerinden aldığınızda insanlıklarının çoğunu ellerinden alırsınız.”
Bu cümleyi okur okumaz, işte dedim, mesele tam bu. Adı ne olursa olsun, söz konusu gençlerin geleceksizlik endişesi ve güvencesizliği böyle bir alt kültüre zemin hazırlamış olabilir miydi? Sosyolojinin konusu bu ve uzmanlık alanım değil. Ancak okuduğum kadarıyla sosyologlar da buralarda geziniyor.
Peki buradan iyimserliğe ya da radikal iyimserliğe nasıl varacağız? Kelly bu konuda karamsarlardan farklı olarak iyimserliğin daha iyi bir geleceğe giden tek köprü olduğunu savunuyor. Daha da ötesi, “iyimserlik bir kişilik özelliği değil seçimdir” diye ilave ediyor.
Herkesin bu seçimi yapmak istemeyeceğini, ama kendisinin bunu seçtiğini söyledikten sonra nedenlerini sıralıyor. Birincisi, uzun vadeli bakış. Eğer geleceğe daha uzun erimli bakarsak kısa vadedeki kaçınılmaz aksilikleri değil ilerlemeyi fark edebiliyoruz. İkincisi, haberlerin sadece kötü şeylere odaklandığının farkında olmak. Çünkü iyi şeyler sıkıcıdır, çoğunlukla haber değeri taşımaz. Kelly “Kötü şeyler çok hızlı gerçekleşir ve iyi şeyler uzun zaman alır. Bir şey olduğunu duyarsanız, %99 oranında bu kötü haber olacaktır” diyerek karamsarlığımızın nedenine dair bir bakış ekliyor. Bu benim de çok sık yazdığım bir konu. O nedenle katılmakta güçlük çekmedim. Üçüncüsü, gençlerle vakit geçirmek, onların hayallerine odaklanmak ve onlara güvenmek. Şu an gençlerle ilgili odağımız inceller, onların takıldığı platformlar ve etrafında gelişen kültür. Haliyle tüm gençliği koruma refleksimiz ağır basıyor. Peki “nereye gidiyor bu gençlik” diye tüm bir nesli o kültürün etrafında düşünmek haksızlık olmaz mı? Gençlik de iyimser bir bakışı ve onlara güvendiğimizi hissetmeyi hak ediyor zannımca.
Neymiş bu Discord?
Aynı şey platformlar için de geçerli. Discord’un adını ilk kez duyan birçok kişi “Discord kapatılsın” vs. diye tantana yapıyor şu anda.
Şöyle açıklayayım, içinde bulunduğum bazı iş gruplarında biz pandemiyi Discord’da geçirdik. İşimizi neredeyse sadece oradan yürüttük.
Daha da ötesi, Midjourney isimli yapay zekâ aracı bile Discord üzerinden çalışarak bize ilk çıktılarını verdi. Kimilerinin Discord’un ismini ilk kez duymuş olması, onu hemen ‘inceller’e indirgemeyeceği gibi, tüm bir gençliği de bir alt kültürün etrafında konuşamayız.
Alt kültürler insanlık tarihi boyunca oldu. Çocuklar sokaktayken sokaklarda oluşurdu, çevrimiçinde büyüyünce de oralarda oluşuyor. Elbette ciddiyet ve sorumlulukla ele almalıyız ama insanlık ve sosyoloji tarihi boyunca ilk kez bir alt kültürle karşılaşmış gibi yapmasak daha iyi olur. Oluşum nedenlerine odaklanmak, çözüme yönelik atılan bir adım olacak. Bu da gerçek sorumlulara ulaşmamızı sağlayacak.
Süreklilik ve uzun vadeli bakışın önemi
Kevin Kelly’nin “radikal iyimserlik” çerçevesinde kendime en yakın bulduğum şey ise süreklilik oldu.
“Harika şeyler üretmenin tek yolu, devam eden, uzun vadeli bir temelde yinelemektir. Kendi fotoğrafçılığımda da aynı şey geçerlidir – harika şeyler üretme fırsatı yaratmak için bir sürü vasat şey yaparsınız” demiş Kelly o röportajda. Katılıyorum ve bunun farkına çok önce vardım.
Eğer bu söylediğinin farkına varmasaydım, çok öfkeli ve karamsar bir insan olabilirdim. Bu, hemen hemen hepimiz için geçerli. Başarılarımız tarafından hapsedilmemeyi öğrenmek zorundayız.
Bu köşede zaman zaman vasat yazılar görebilirsiniz örneğin. Kimi zaman kötüler de olur. Ancak uzun vadede iyi şeylerin de çıkmasını sağlayan budur. İlk vasatta ya da kötü şeyde vazgeçip kendinize ve okura küserseniz bu iş devam etmez. Hayat da öyledir. Uzun vadeli bir bakış ister. İyimserliğimizi korumanın tek yolu bu.
Çünkü eğer iyimser olmazsak, mücadeleden de daha iyisine varma şansından da mahrum kalırız. İşte bu nedenle, en yanlış zamanda iyimserlikten söz etmek istiyorum ve ettim bile.
“Hadi oradan apolitik” diyeceklere bunun politik bir tavır olduğunu kanıtlardım, ama bırakayım uzun vadede anlasınlar.